323 Numaralı Karaman Şer'iyye Sicili 1897-1901 (R. 1312-1317)

Stok Kodu:
9786058749979
Boyut:
165-245
Sayfa Sayısı:
214
Basım Yeri:
Konya
Baskı:
1
Basım Tarihi:
2012-12
Kapak Türü:
Karton
Kağıt Türü:
2. Hamur
Dili:
Türkçe
0,00
9786058749979
195998
323 Numaralı Karaman Şer'iyye Sicili 1897-1901 (R. 1312-1317)
323 Numaralı Karaman Şer'iyye Sicili 1897-1901 (R. 1312-1317)
0.00

Tarih ve insan... Birbirinden ayrı olarak düşünülemeyecek bu iki değer, birbirlerinden beslenerek varlık bulurlar. İnsan, geçmişteki sıradan olgu ve olaylara fikirleri, karakteri ve yaşantısının verdiği birikimle tarihsel bir boyut kazandırır. Fakat her insan aynı zamanda tarihin bir ürünü, bir parçasıdır. İnsan, içinden kopup geldiği bu alanı kendi zihninde yeniden canlandırır ve aslında yitip gitmiş olan yaşanmışlıkları geri getirir. Böylece, onlar üzerinden düşünebilme ve onları yeniden değerlendirebilme fırsatı bulur. Kişinin geçmiş üzerine yaptığı bu değerlendirmeler, vardığı sonuçlar ve bunlardan hareketle ortaya koyacağı ürünler ise "tarih"i oluşturur.

Geçen yüzyılın sonunda yaygın olan bazı uzmanların hala benimsediği bir görüşe göre tarihsel araştırmalarımız geçmişi, "hakikatte olduğu gibi" yansıtan bir imgeyi yeniden inşa etmelidir. Bu hedefe yaklaşabilmenin en önemli koşulu, birincil kaynakların dikkatle incelenmesidir.

Ancak birincil kaynaklarla ilgili en önemli husus neyi ele aldıklarıdır. Bu kaynakların büyük çoğunluğu devletler eliyle meydana getirilen ve bugün arşivlerde bulunan kaynaklardır ki varlık sebebleri ait oldukları devletin muhtelif yönlerinin işleyişiyle ilgilidir. İkinci yaygın grup ise kralların, hükümdarların, önde gelen komutan, devlet adamı ya da kahramanların hikayelerini konu edinen ve eskiden yegane tarih olarak algılanan kaynaklardır. Halbuki değişen tarih anlayışımıza bağlı olarak bugün tarih araştırmacılığının merkezini devletler ya da yönetenler teşkil etmiyor; giderek artan bir merakla genel halk yığınlarının hikayeleri merkeze oturmaktadır. Bu eğilime bağlı olarak kırsal ya da kentsel alanda yaşayan insanların doğrudan veya dolaylı biçimde anlatan birincil kaynaklar, diğer çeşitlere göre azlıkları da göz önüne alnırsa daha önemli bir hale gelmişlerdir.

Tarih ve insan... Birbirinden ayrı olarak düşünülemeyecek bu iki değer, birbirlerinden beslenerek varlık bulurlar. İnsan, geçmişteki sıradan olgu ve olaylara fikirleri, karakteri ve yaşantısının verdiği birikimle tarihsel bir boyut kazandırır. Fakat her insan aynı zamanda tarihin bir ürünü, bir parçasıdır. İnsan, içinden kopup geldiği bu alanı kendi zihninde yeniden canlandırır ve aslında yitip gitmiş olan yaşanmışlıkları geri getirir. Böylece, onlar üzerinden düşünebilme ve onları yeniden değerlendirebilme fırsatı bulur. Kişinin geçmiş üzerine yaptığı bu değerlendirmeler, vardığı sonuçlar ve bunlardan hareketle ortaya koyacağı ürünler ise "tarih"i oluşturur.

Geçen yüzyılın sonunda yaygın olan bazı uzmanların hala benimsediği bir görüşe göre tarihsel araştırmalarımız geçmişi, "hakikatte olduğu gibi" yansıtan bir imgeyi yeniden inşa etmelidir. Bu hedefe yaklaşabilmenin en önemli koşulu, birincil kaynakların dikkatle incelenmesidir.

Ancak birincil kaynaklarla ilgili en önemli husus neyi ele aldıklarıdır. Bu kaynakların büyük çoğunluğu devletler eliyle meydana getirilen ve bugün arşivlerde bulunan kaynaklardır ki varlık sebebleri ait oldukları devletin muhtelif yönlerinin işleyişiyle ilgilidir. İkinci yaygın grup ise kralların, hükümdarların, önde gelen komutan, devlet adamı ya da kahramanların hikayelerini konu edinen ve eskiden yegane tarih olarak algılanan kaynaklardır. Halbuki değişen tarih anlayışımıza bağlı olarak bugün tarih araştırmacılığının merkezini devletler ya da yönetenler teşkil etmiyor; giderek artan bir merakla genel halk yığınlarının hikayeleri merkeze oturmaktadır. Bu eğilime bağlı olarak kırsal ya da kentsel alanda yaşayan insanların doğrudan veya dolaylı biçimde anlatan birincil kaynaklar, diğer çeşitlere göre azlıkları da göz önüne alnırsa daha önemli bir hale gelmişlerdir.

Kapat