Amphitryon

Stok Kodu:
9789753633291
Boyut:
135-210
Sayfa Sayısı:
132
Basım Yeri:
İstanbul
Baskı:
2
Basım Tarihi:
2013-06
Çeviren:
Ahmet Cemal
Kapak Türü:
Karton
Kağıt Türü:
2. Hamur
Dili:
Türkçe
0,00
9789753633291
30249
Amphitryon
Amphitryon
0.00
Alman edebiyatında klasik dönemden romantizme geçiş evresinin en büyük yazarlarından biri olan Heinrich von Kleist, Amphitryon adlı oyununda, Latin komedya yazarı Plautus'a kadar uzanan eski bir konuyu, "aldatılan koca/aldatmasına karşın suçsuz kadın" temasını işler. Amphitryon, Kleist'ın en güçlü eserlerinden biri olmasının yanında, kökenleri klasik Yunan mitolojisine kadar uzanan çok eski bir konunun, dünya edebiyat tarihinin akışı boyunca nasıl hep yeniden gündeme getirilmiş olduğunu göstermesi bakımından da önem taşımaktadır. Kendi metninde ilke olarak Molière'in aynı adlı oyununun kurgusuna bağlı kalan Kleist, az sayıda değişiklikle esere Molière'inkinden çok farklı, bütünüyle çağını yansıtan bir atmosfer kazandırmayı başarmıştır.

Tadımlık
KLEIST VE "AMPHİTRYON" ÜZERİNE Alman edebiyatında, klasik ve romantik dönemler arasındaki geçiş sürecinde kendine özgü bir yeri bulunan Heinrich von Kleist (1777-1811), klişeleşmiş insan tasarımlarına karşı çıkan bütün sanatçıların kaçınılmaz denebilecek ortak yazgısını yaşayanlardan biri oldu. Avrupa'da tiyatro yöneticilerinin Byron, Shelley, de Musset, Grabbe, Büchner ve Kleist'ın eserlerine karşı direnmelerinin temel nedeni, bu yazarların kaleme aldıkları oyunların geçerli toplumsal değerlere bütünüyle ters düştüklerine inanmalarıydı. Tarihsel nedenlerden ötürü kişilik kavramı, 18. yüzyılın sonunda İngiltere, Almanya ve Fransa'da kamu yaşamının odak noktası niteliğinde bir kategori oluşturduğundan, sanattan genelde beklenen, dengeleri ve sınırları çok belirgin saptanmış, bir anlamda "güvenilir" kişilik çizimleri sergilemesiydi. Bu bağlamda estetik için, bireyin toplumdaki konumunun sarsılabileceğine ilişkin her türlü korkusunu ortadan kaldırmak gibi bir işlev öngörülmüştü. Bu işlevi yeterince gerçekleştiremeyen, dahası bireyi bir takım korkutucu iç hesaplaşmalara götürebilecek eserlerin sahnelenme olasılığı bulabilmesi, doğal olarak kolay değildi. Dönemin burjuva toplumu, sahneden kendisini ve konumunu onaylayan mesajların gelmesine alışmış/alıştırılmış bir kitleydi.
Alman edebiyatında klasik dönemden romantizme geçiş evresinin en büyük yazarlarından biri olan Heinrich von Kleist, Amphitryon adlı oyununda, Latin komedya yazarı Plautus'a kadar uzanan eski bir konuyu, "aldatılan koca/aldatmasına karşın suçsuz kadın" temasını işler. Amphitryon, Kleist'ın en güçlü eserlerinden biri olmasının yanında, kökenleri klasik Yunan mitolojisine kadar uzanan çok eski bir konunun, dünya edebiyat tarihinin akışı boyunca nasıl hep yeniden gündeme getirilmiş olduğunu göstermesi bakımından da önem taşımaktadır. Kendi metninde ilke olarak Molière'in aynı adlı oyununun kurgusuna bağlı kalan Kleist, az sayıda değişiklikle esere Molière'inkinden çok farklı, bütünüyle çağını yansıtan bir atmosfer kazandırmayı başarmıştır.

Tadımlık
KLEIST VE "AMPHİTRYON" ÜZERİNE Alman edebiyatında, klasik ve romantik dönemler arasındaki geçiş sürecinde kendine özgü bir yeri bulunan Heinrich von Kleist (1777-1811), klişeleşmiş insan tasarımlarına karşı çıkan bütün sanatçıların kaçınılmaz denebilecek ortak yazgısını yaşayanlardan biri oldu. Avrupa'da tiyatro yöneticilerinin Byron, Shelley, de Musset, Grabbe, Büchner ve Kleist'ın eserlerine karşı direnmelerinin temel nedeni, bu yazarların kaleme aldıkları oyunların geçerli toplumsal değerlere bütünüyle ters düştüklerine inanmalarıydı. Tarihsel nedenlerden ötürü kişilik kavramı, 18. yüzyılın sonunda İngiltere, Almanya ve Fransa'da kamu yaşamının odak noktası niteliğinde bir kategori oluşturduğundan, sanattan genelde beklenen, dengeleri ve sınırları çok belirgin saptanmış, bir anlamda "güvenilir" kişilik çizimleri sergilemesiydi. Bu bağlamda estetik için, bireyin toplumdaki konumunun sarsılabileceğine ilişkin her türlü korkusunu ortadan kaldırmak gibi bir işlev öngörülmüştü. Bu işlevi yeterince gerçekleştiremeyen, dahası bireyi bir takım korkutucu iç hesaplaşmalara götürebilecek eserlerin sahnelenme olasılığı bulabilmesi, doğal olarak kolay değildi. Dönemin burjuva toplumu, sahneden kendisini ve konumunu onaylayan mesajların gelmesine alışmış/alıştırılmış bir kitleydi.
Kapat