9789750814181
97920
https://www.sahafium.com/kitap/anadolu-da-iz-surmek-p97920.html
Anadolu'da İz Sürmek Tema Vakfı'nın 15. Yıl Kitabı
0.00
Umursamazca tüketiyoruz... Ve umutsuzca tükeniyoruz...
On binlerce yıldır üzerinde yaşadığımız yerküreyi, atmosferi, toprağı ve suyu; böyle sorumsuzca yaşamaya devam edersek en geç birkaç yüzyıl içinde tüketmiş olacağız... Küresel ısınma ve kuraklık sonucunda, örneğin tarım üretiminin şimdiden düşmeye başlamış olması iyiye işaret değil...
En kötü senaryo ile randevuya kısa bir süre var... Ancak kaybolan türler, azalan biyolojik çeşitlilik, erozyon ve yanlış kullanım sonucunda verimsizleşen toprak, kirlenen su kaynakları, hızla artan karbon emisyonu ve küresel ısınma gibi ölçülebilir olguların hepsi yakamızda... Gıda kıtlığı, plastikleşen yaşam, artan hastalıklar, fiyat artışıyla beraber düşen satınalma gücü en önemlisi huzurlu, güvenli ve nitelikli bir yaşama sahip olamamak da cabası...
Kendim için de, çocuklarım, yakınlarım, öğrencilerim, sevdiklerim için de, bütün insanlık ve daha kapsamlı bir ifadeyle bütün canlılar için de böyle bir yaşam istemiyorum... Daha güzel ve anlamlı, daha yalın ve duru bir yaşamın peşindeyim...
Türkiye'yi gezerek bu kitabı yazarken; Tema Vakfı'nı kuran ve bugünlere getirenlerin kendileri gibi bu "yalın ve güzel" amacın peşinde koşan hemen herkesi bulup bir araya getirmesi, ortak heyecanda birleştirmesi, gönüllülük esasıyla örnek işler başarması beni çok olumlu etkiledi...
Bu kitapla güzel bir yaşamı kurgulamak için yola çıkan Tema'cıların izinden gittim... Onların bu cennet coğrafyada bıraktığı izleri sürdüm... Kuruyan bir çayken onların coşan nehriyle buluştum... Ve her şeye karşın halen bir umudun var olduğuna inandım...
(Arka Kapak)
Tadımlık
Önsöz
Yıllar önce Hindistandan dönerken içimde bir şeylerin kopup gittiğini, artık aynı kişi olmadığımı hissetmiştim. Önemli bir değişim yaşamıştım. TEMA Vakfının on beşinci yıl kitabını yazmak için yaptığım Türkiye turu; karşılaştığım insanları, şahit olduğum olayları ve gördüğüm coğrafyalarıyla beni hem değiştirdi hem de geliştirdi...
Bu kitabın yazılma fikri, yaklaşık beş-altı yıl önce TEMAnın Bodrumda başlayacağı bir projenin tanıtım toplantısında ortaya çıktı. Yoğun bir günün ardından TEMAnın kurucuları, yöneticileri, bürokrasinin üst düzey temsilcileri ve gazetecilerle beraber sıcak diyalogların yaşandığı bir akşam yemeğinde beraberdik. Daha önce yöneticilik yaptığım bir şirketin yüzüncü yıl kitabının yazımında bazı tecrübe ve gözlemlerim olmuştu. Bundan güç alarak masa çevresinde toplanan dostlara TEMA Vakfı, kitabı yazılacak bir kıvama gelmedi mi? diye sormuştum. Niyetim masada bulunan ve sürekli sivil topluma, çevreci kuruluşlara destek veren değerli gazetecilerden Gila Benmayor veya Şelale Kadaka bu işi yıkmaktı...
O gün ortaya attığım bu düşünce masa etrafında bulunanlarca dikkate alındı. Hatta böyle bir kitabın nasıl olması gerektiğine bile biraz değinmiştik. Ancak oldukça yüklü programlar ve iş yoğunluğu sonucunda proje hepimizin nezdinde birkaç yıl düşünce olarak kaldı. Bu zihinsel hazırlık döneminin ardından 2006 yılının sonlarında, hatta 2007 yılının ilk aylarında yıllarca kendi köşelerimizde olgunlaştırdığımız bu düşünce toplantılarla somutlaşmaya başladı... Ve proje döndü dolaştı kalemi benimkinden çok daha değerli olan bunca ismin arasında benim üzerime kaldı! Belki de ilahi adalet yerini bulmuştu! Bu durum paradoksal bir şekilde hem zorlu bir iş hem de bir ayrıcalıktı... İtiraf etmeliyim ki, TEMAnın kitabını yazmanın kolay olmayacağını başından beri tahmin ediyordum, ancak yazarken durumun tahmin ettiğimin de ötesinde bir zorluğa sahip olduğunu hissettim...
2007 yılının ilk aylarında yaptığımız birkaç toplantıda, kitabın şeklini ve çalışma yöntemini konuştuk. Şüphesiz ki, böylesine geniş bir coğrafyaya sahip bir ülkede kendi faaliyet alanında lider, etkin ve kapsamlı projelere, söylemlere sahip bir sivil toplum kuruluşunun öyküsü birbirinden oldukça farklı biçimlerde yazılabilirdi: Kronolojik, ana başlıklar altında, teknik bir hüviyette, yarı gezi yarı öykü niteliğinde... İşte bütün bu farklı biçimler içerisinde TEMAnın başarı öyküsünü gezi/öykü niteliğinde yazmamın doğru olacağına inandım çünkü TEMAyı TEMA yapan birçok özelliğin arasında heyecan, coşku ve duygu yükü beni daha çok etkiledi...
Kaldı ki diğer yöntemleri seçmek çok da doğru olmazdı. Çünkü erozyon, ağaçlandırma, bitki örtüsü, su, karbon emisyonu, tarım ve hayvancılık, kırsal kalkınma ve biyolojik çeşitlilik gibi teknik konularda hem TEMAnın hem de bağımsız uzman ve akademisyenlerin çok önemli çalışmaları ve eserleri zaten bulunuyor. Bu kitap erozyon kitabı değildir... Bu kitap ağaçlandırma kitabı değildir... Bu kitap tarım ve hayvancılık ya da kırsal kalkınma kitabı da değildir... Bu kitap daha ziyade büyük yürekli insanların, dava adamlarının, yurtsever aydınların, fedakâr gönüllerin, çilekeş, vefalı, çalışkan ve titiz insanların sadece kendileri için değil bütün bir toplum, bütün bir insanlık, hatta bütün canlılar âlemi için başarma isteklerinin serüvenidir... Hem de sadece toprağın değil, değerlerin de hızla erozyona uğradığı bir çağda ve ortamda... Adeta bir parçası olduğum bu serüven beni mutlu etti... İçinde barındırdığı coşku ve gönüllülük başımı döndürdü... Her şeye karşın halen bir umudun var olabileceğini kanıtladı...
Kitabın yazılması için sırayla şu yöntemleri izledim: TEMAnın bilgi ve belge merkezinde araştırmalar yaptım, çeşitli alanlarda geliştirilmiş olan raporları ve sunumları okudum... TEMAnın yürüttüğü projelerin ortaya koyduğu çıktıları ve verileri inceledim... Ehil ellerce yazılmış çeşitli kitap ve kaynakları karıştırdım... Başta Necmettin Çepel, Murat Altın, Mahir Gürbüz, Bahri Çevik, Ahmet İnci olmak üzere değerli hocaların ve uzmanların bilgi ve tecrübesinden yaralandım... Nur İçözü, Mehtap Uçar, Nazire Kutsal ve Figen Koyunoğlunun çocuklar için yaptığı güzel çalışmalardan etkilendim... Başta kurucu önderler olmak üzere TEMAnın kolektif aklının yaratıcılarıyla, bölüm başkanlarıyla, temsilcileriyle röportajlar yaptım, sohbetler gerçekleştirdim...
Sonra da, güzergâhını TEMA yöneticileriyle beraber oluşturduğum bir Türkiye turuna çıktım... Adım adım, dere tepe TEMAcılarla, gönüllülerle, uzmanlarla buluşup ağaçlandırma ve
On binlerce yıldır üzerinde yaşadığımız yerküreyi, atmosferi, toprağı ve suyu; böyle sorumsuzca yaşamaya devam edersek en geç birkaç yüzyıl içinde tüketmiş olacağız... Küresel ısınma ve kuraklık sonucunda, örneğin tarım üretiminin şimdiden düşmeye başlamış olması iyiye işaret değil...
En kötü senaryo ile randevuya kısa bir süre var... Ancak kaybolan türler, azalan biyolojik çeşitlilik, erozyon ve yanlış kullanım sonucunda verimsizleşen toprak, kirlenen su kaynakları, hızla artan karbon emisyonu ve küresel ısınma gibi ölçülebilir olguların hepsi yakamızda... Gıda kıtlığı, plastikleşen yaşam, artan hastalıklar, fiyat artışıyla beraber düşen satınalma gücü en önemlisi huzurlu, güvenli ve nitelikli bir yaşama sahip olamamak da cabası...
Kendim için de, çocuklarım, yakınlarım, öğrencilerim, sevdiklerim için de, bütün insanlık ve daha kapsamlı bir ifadeyle bütün canlılar için de böyle bir yaşam istemiyorum... Daha güzel ve anlamlı, daha yalın ve duru bir yaşamın peşindeyim...
Türkiye'yi gezerek bu kitabı yazarken; Tema Vakfı'nı kuran ve bugünlere getirenlerin kendileri gibi bu "yalın ve güzel" amacın peşinde koşan hemen herkesi bulup bir araya getirmesi, ortak heyecanda birleştirmesi, gönüllülük esasıyla örnek işler başarması beni çok olumlu etkiledi...
Bu kitapla güzel bir yaşamı kurgulamak için yola çıkan Tema'cıların izinden gittim... Onların bu cennet coğrafyada bıraktığı izleri sürdüm... Kuruyan bir çayken onların coşan nehriyle buluştum... Ve her şeye karşın halen bir umudun var olduğuna inandım...
(Arka Kapak)
Tadımlık
Önsöz
Yıllar önce Hindistandan dönerken içimde bir şeylerin kopup gittiğini, artık aynı kişi olmadığımı hissetmiştim. Önemli bir değişim yaşamıştım. TEMA Vakfının on beşinci yıl kitabını yazmak için yaptığım Türkiye turu; karşılaştığım insanları, şahit olduğum olayları ve gördüğüm coğrafyalarıyla beni hem değiştirdi hem de geliştirdi...
Bu kitabın yazılma fikri, yaklaşık beş-altı yıl önce TEMAnın Bodrumda başlayacağı bir projenin tanıtım toplantısında ortaya çıktı. Yoğun bir günün ardından TEMAnın kurucuları, yöneticileri, bürokrasinin üst düzey temsilcileri ve gazetecilerle beraber sıcak diyalogların yaşandığı bir akşam yemeğinde beraberdik. Daha önce yöneticilik yaptığım bir şirketin yüzüncü yıl kitabının yazımında bazı tecrübe ve gözlemlerim olmuştu. Bundan güç alarak masa çevresinde toplanan dostlara TEMA Vakfı, kitabı yazılacak bir kıvama gelmedi mi? diye sormuştum. Niyetim masada bulunan ve sürekli sivil topluma, çevreci kuruluşlara destek veren değerli gazetecilerden Gila Benmayor veya Şelale Kadaka bu işi yıkmaktı...
O gün ortaya attığım bu düşünce masa etrafında bulunanlarca dikkate alındı. Hatta böyle bir kitabın nasıl olması gerektiğine bile biraz değinmiştik. Ancak oldukça yüklü programlar ve iş yoğunluğu sonucunda proje hepimizin nezdinde birkaç yıl düşünce olarak kaldı. Bu zihinsel hazırlık döneminin ardından 2006 yılının sonlarında, hatta 2007 yılının ilk aylarında yıllarca kendi köşelerimizde olgunlaştırdığımız bu düşünce toplantılarla somutlaşmaya başladı... Ve proje döndü dolaştı kalemi benimkinden çok daha değerli olan bunca ismin arasında benim üzerime kaldı! Belki de ilahi adalet yerini bulmuştu! Bu durum paradoksal bir şekilde hem zorlu bir iş hem de bir ayrıcalıktı... İtiraf etmeliyim ki, TEMAnın kitabını yazmanın kolay olmayacağını başından beri tahmin ediyordum, ancak yazarken durumun tahmin ettiğimin de ötesinde bir zorluğa sahip olduğunu hissettim...
2007 yılının ilk aylarında yaptığımız birkaç toplantıda, kitabın şeklini ve çalışma yöntemini konuştuk. Şüphesiz ki, böylesine geniş bir coğrafyaya sahip bir ülkede kendi faaliyet alanında lider, etkin ve kapsamlı projelere, söylemlere sahip bir sivil toplum kuruluşunun öyküsü birbirinden oldukça farklı biçimlerde yazılabilirdi: Kronolojik, ana başlıklar altında, teknik bir hüviyette, yarı gezi yarı öykü niteliğinde... İşte bütün bu farklı biçimler içerisinde TEMAnın başarı öyküsünü gezi/öykü niteliğinde yazmamın doğru olacağına inandım çünkü TEMAyı TEMA yapan birçok özelliğin arasında heyecan, coşku ve duygu yükü beni daha çok etkiledi...
Kaldı ki diğer yöntemleri seçmek çok da doğru olmazdı. Çünkü erozyon, ağaçlandırma, bitki örtüsü, su, karbon emisyonu, tarım ve hayvancılık, kırsal kalkınma ve biyolojik çeşitlilik gibi teknik konularda hem TEMAnın hem de bağımsız uzman ve akademisyenlerin çok önemli çalışmaları ve eserleri zaten bulunuyor. Bu kitap erozyon kitabı değildir... Bu kitap ağaçlandırma kitabı değildir... Bu kitap tarım ve hayvancılık ya da kırsal kalkınma kitabı da değildir... Bu kitap daha ziyade büyük yürekli insanların, dava adamlarının, yurtsever aydınların, fedakâr gönüllerin, çilekeş, vefalı, çalışkan ve titiz insanların sadece kendileri için değil bütün bir toplum, bütün bir insanlık, hatta bütün canlılar âlemi için başarma isteklerinin serüvenidir... Hem de sadece toprağın değil, değerlerin de hızla erozyona uğradığı bir çağda ve ortamda... Adeta bir parçası olduğum bu serüven beni mutlu etti... İçinde barındırdığı coşku ve gönüllülük başımı döndürdü... Her şeye karşın halen bir umudun var olabileceğini kanıtladı...
Kitabın yazılması için sırayla şu yöntemleri izledim: TEMAnın bilgi ve belge merkezinde araştırmalar yaptım, çeşitli alanlarda geliştirilmiş olan raporları ve sunumları okudum... TEMAnın yürüttüğü projelerin ortaya koyduğu çıktıları ve verileri inceledim... Ehil ellerce yazılmış çeşitli kitap ve kaynakları karıştırdım... Başta Necmettin Çepel, Murat Altın, Mahir Gürbüz, Bahri Çevik, Ahmet İnci olmak üzere değerli hocaların ve uzmanların bilgi ve tecrübesinden yaralandım... Nur İçözü, Mehtap Uçar, Nazire Kutsal ve Figen Koyunoğlunun çocuklar için yaptığı güzel çalışmalardan etkilendim... Başta kurucu önderler olmak üzere TEMAnın kolektif aklının yaratıcılarıyla, bölüm başkanlarıyla, temsilcileriyle röportajlar yaptım, sohbetler gerçekleştirdim...
Sonra da, güzergâhını TEMA yöneticileriyle beraber oluşturduğum bir Türkiye turuna çıktım... Adım adım, dere tepe TEMAcılarla, gönüllülerle, uzmanlarla buluşup ağaçlandırma ve
Umursamazca tüketiyoruz... Ve umutsuzca tükeniyoruz...
On binlerce yıldır üzerinde yaşadığımız yerküreyi, atmosferi, toprağı ve suyu; böyle sorumsuzca yaşamaya devam edersek en geç birkaç yüzyıl içinde tüketmiş olacağız... Küresel ısınma ve kuraklık sonucunda, örneğin tarım üretiminin şimdiden düşmeye başlamış olması iyiye işaret değil...
En kötü senaryo ile randevuya kısa bir süre var... Ancak kaybolan türler, azalan biyolojik çeşitlilik, erozyon ve yanlış kullanım sonucunda verimsizleşen toprak, kirlenen su kaynakları, hızla artan karbon emisyonu ve küresel ısınma gibi ölçülebilir olguların hepsi yakamızda... Gıda kıtlığı, plastikleşen yaşam, artan hastalıklar, fiyat artışıyla beraber düşen satınalma gücü en önemlisi huzurlu, güvenli ve nitelikli bir yaşama sahip olamamak da cabası...
Kendim için de, çocuklarım, yakınlarım, öğrencilerim, sevdiklerim için de, bütün insanlık ve daha kapsamlı bir ifadeyle bütün canlılar için de böyle bir yaşam istemiyorum... Daha güzel ve anlamlı, daha yalın ve duru bir yaşamın peşindeyim...
Türkiye'yi gezerek bu kitabı yazarken; Tema Vakfı'nı kuran ve bugünlere getirenlerin kendileri gibi bu "yalın ve güzel" amacın peşinde koşan hemen herkesi bulup bir araya getirmesi, ortak heyecanda birleştirmesi, gönüllülük esasıyla örnek işler başarması beni çok olumlu etkiledi...
Bu kitapla güzel bir yaşamı kurgulamak için yola çıkan Tema'cıların izinden gittim... Onların bu cennet coğrafyada bıraktığı izleri sürdüm... Kuruyan bir çayken onların coşan nehriyle buluştum... Ve her şeye karşın halen bir umudun var olduğuna inandım...
(Arka Kapak)
Tadımlık
Önsöz
Yıllar önce Hindistandan dönerken içimde bir şeylerin kopup gittiğini, artık aynı kişi olmadığımı hissetmiştim. Önemli bir değişim yaşamıştım. TEMA Vakfının on beşinci yıl kitabını yazmak için yaptığım Türkiye turu; karşılaştığım insanları, şahit olduğum olayları ve gördüğüm coğrafyalarıyla beni hem değiştirdi hem de geliştirdi...
Bu kitabın yazılma fikri, yaklaşık beş-altı yıl önce TEMAnın Bodrumda başlayacağı bir projenin tanıtım toplantısında ortaya çıktı. Yoğun bir günün ardından TEMAnın kurucuları, yöneticileri, bürokrasinin üst düzey temsilcileri ve gazetecilerle beraber sıcak diyalogların yaşandığı bir akşam yemeğinde beraberdik. Daha önce yöneticilik yaptığım bir şirketin yüzüncü yıl kitabının yazımında bazı tecrübe ve gözlemlerim olmuştu. Bundan güç alarak masa çevresinde toplanan dostlara TEMA Vakfı, kitabı yazılacak bir kıvama gelmedi mi? diye sormuştum. Niyetim masada bulunan ve sürekli sivil topluma, çevreci kuruluşlara destek veren değerli gazetecilerden Gila Benmayor veya Şelale Kadaka bu işi yıkmaktı...
O gün ortaya attığım bu düşünce masa etrafında bulunanlarca dikkate alındı. Hatta böyle bir kitabın nasıl olması gerektiğine bile biraz değinmiştik. Ancak oldukça yüklü programlar ve iş yoğunluğu sonucunda proje hepimizin nezdinde birkaç yıl düşünce olarak kaldı. Bu zihinsel hazırlık döneminin ardından 2006 yılının sonlarında, hatta 2007 yılının ilk aylarında yıllarca kendi köşelerimizde olgunlaştırdığımız bu düşünce toplantılarla somutlaşmaya başladı... Ve proje döndü dolaştı kalemi benimkinden çok daha değerli olan bunca ismin arasında benim üzerime kaldı! Belki de ilahi adalet yerini bulmuştu! Bu durum paradoksal bir şekilde hem zorlu bir iş hem de bir ayrıcalıktı... İtiraf etmeliyim ki, TEMAnın kitabını yazmanın kolay olmayacağını başından beri tahmin ediyordum, ancak yazarken durumun tahmin ettiğimin de ötesinde bir zorluğa sahip olduğunu hissettim...
2007 yılının ilk aylarında yaptığımız birkaç toplantıda, kitabın şeklini ve çalışma yöntemini konuştuk. Şüphesiz ki, böylesine geniş bir coğrafyaya sahip bir ülkede kendi faaliyet alanında lider, etkin ve kapsamlı projelere, söylemlere sahip bir sivil toplum kuruluşunun öyküsü birbirinden oldukça farklı biçimlerde yazılabilirdi: Kronolojik, ana başlıklar altında, teknik bir hüviyette, yarı gezi yarı öykü niteliğinde... İşte bütün bu farklı biçimler içerisinde TEMAnın başarı öyküsünü gezi/öykü niteliğinde yazmamın doğru olacağına inandım çünkü TEMAyı TEMA yapan birçok özelliğin arasında heyecan, coşku ve duygu yükü beni daha çok etkiledi...
Kaldı ki diğer yöntemleri seçmek çok da doğru olmazdı. Çünkü erozyon, ağaçlandırma, bitki örtüsü, su, karbon emisyonu, tarım ve hayvancılık, kırsal kalkınma ve biyolojik çeşitlilik gibi teknik konularda hem TEMAnın hem de bağımsız uzman ve akademisyenlerin çok önemli çalışmaları ve eserleri zaten bulunuyor. Bu kitap erozyon kitabı değildir... Bu kitap ağaçlandırma kitabı değildir... Bu kitap tarım ve hayvancılık ya da kırsal kalkınma kitabı da değildir... Bu kitap daha ziyade büyük yürekli insanların, dava adamlarının, yurtsever aydınların, fedakâr gönüllerin, çilekeş, vefalı, çalışkan ve titiz insanların sadece kendileri için değil bütün bir toplum, bütün bir insanlık, hatta bütün canlılar âlemi için başarma isteklerinin serüvenidir... Hem de sadece toprağın değil, değerlerin de hızla erozyona uğradığı bir çağda ve ortamda... Adeta bir parçası olduğum bu serüven beni mutlu etti... İçinde barındırdığı coşku ve gönüllülük başımı döndürdü... Her şeye karşın halen bir umudun var olabileceğini kanıtladı...
Kitabın yazılması için sırayla şu yöntemleri izledim: TEMAnın bilgi ve belge merkezinde araştırmalar yaptım, çeşitli alanlarda geliştirilmiş olan raporları ve sunumları okudum... TEMAnın yürüttüğü projelerin ortaya koyduğu çıktıları ve verileri inceledim... Ehil ellerce yazılmış çeşitli kitap ve kaynakları karıştırdım... Başta Necmettin Çepel, Murat Altın, Mahir Gürbüz, Bahri Çevik, Ahmet İnci olmak üzere değerli hocaların ve uzmanların bilgi ve tecrübesinden yaralandım... Nur İçözü, Mehtap Uçar, Nazire Kutsal ve Figen Koyunoğlunun çocuklar için yaptığı güzel çalışmalardan etkilendim... Başta kurucu önderler olmak üzere TEMAnın kolektif aklının yaratıcılarıyla, bölüm başkanlarıyla, temsilcileriyle röportajlar yaptım, sohbetler gerçekleştirdim...
Sonra da, güzergâhını TEMA yöneticileriyle beraber oluşturduğum bir Türkiye turuna çıktım... Adım adım, dere tepe TEMAcılarla, gönüllülerle, uzmanlarla buluşup ağaçlandırma ve
On binlerce yıldır üzerinde yaşadığımız yerküreyi, atmosferi, toprağı ve suyu; böyle sorumsuzca yaşamaya devam edersek en geç birkaç yüzyıl içinde tüketmiş olacağız... Küresel ısınma ve kuraklık sonucunda, örneğin tarım üretiminin şimdiden düşmeye başlamış olması iyiye işaret değil...
En kötü senaryo ile randevuya kısa bir süre var... Ancak kaybolan türler, azalan biyolojik çeşitlilik, erozyon ve yanlış kullanım sonucunda verimsizleşen toprak, kirlenen su kaynakları, hızla artan karbon emisyonu ve küresel ısınma gibi ölçülebilir olguların hepsi yakamızda... Gıda kıtlığı, plastikleşen yaşam, artan hastalıklar, fiyat artışıyla beraber düşen satınalma gücü en önemlisi huzurlu, güvenli ve nitelikli bir yaşama sahip olamamak da cabası...
Kendim için de, çocuklarım, yakınlarım, öğrencilerim, sevdiklerim için de, bütün insanlık ve daha kapsamlı bir ifadeyle bütün canlılar için de böyle bir yaşam istemiyorum... Daha güzel ve anlamlı, daha yalın ve duru bir yaşamın peşindeyim...
Türkiye'yi gezerek bu kitabı yazarken; Tema Vakfı'nı kuran ve bugünlere getirenlerin kendileri gibi bu "yalın ve güzel" amacın peşinde koşan hemen herkesi bulup bir araya getirmesi, ortak heyecanda birleştirmesi, gönüllülük esasıyla örnek işler başarması beni çok olumlu etkiledi...
Bu kitapla güzel bir yaşamı kurgulamak için yola çıkan Tema'cıların izinden gittim... Onların bu cennet coğrafyada bıraktığı izleri sürdüm... Kuruyan bir çayken onların coşan nehriyle buluştum... Ve her şeye karşın halen bir umudun var olduğuna inandım...
(Arka Kapak)
Tadımlık
Önsöz
Yıllar önce Hindistandan dönerken içimde bir şeylerin kopup gittiğini, artık aynı kişi olmadığımı hissetmiştim. Önemli bir değişim yaşamıştım. TEMA Vakfının on beşinci yıl kitabını yazmak için yaptığım Türkiye turu; karşılaştığım insanları, şahit olduğum olayları ve gördüğüm coğrafyalarıyla beni hem değiştirdi hem de geliştirdi...
Bu kitabın yazılma fikri, yaklaşık beş-altı yıl önce TEMAnın Bodrumda başlayacağı bir projenin tanıtım toplantısında ortaya çıktı. Yoğun bir günün ardından TEMAnın kurucuları, yöneticileri, bürokrasinin üst düzey temsilcileri ve gazetecilerle beraber sıcak diyalogların yaşandığı bir akşam yemeğinde beraberdik. Daha önce yöneticilik yaptığım bir şirketin yüzüncü yıl kitabının yazımında bazı tecrübe ve gözlemlerim olmuştu. Bundan güç alarak masa çevresinde toplanan dostlara TEMA Vakfı, kitabı yazılacak bir kıvama gelmedi mi? diye sormuştum. Niyetim masada bulunan ve sürekli sivil topluma, çevreci kuruluşlara destek veren değerli gazetecilerden Gila Benmayor veya Şelale Kadaka bu işi yıkmaktı...
O gün ortaya attığım bu düşünce masa etrafında bulunanlarca dikkate alındı. Hatta böyle bir kitabın nasıl olması gerektiğine bile biraz değinmiştik. Ancak oldukça yüklü programlar ve iş yoğunluğu sonucunda proje hepimizin nezdinde birkaç yıl düşünce olarak kaldı. Bu zihinsel hazırlık döneminin ardından 2006 yılının sonlarında, hatta 2007 yılının ilk aylarında yıllarca kendi köşelerimizde olgunlaştırdığımız bu düşünce toplantılarla somutlaşmaya başladı... Ve proje döndü dolaştı kalemi benimkinden çok daha değerli olan bunca ismin arasında benim üzerime kaldı! Belki de ilahi adalet yerini bulmuştu! Bu durum paradoksal bir şekilde hem zorlu bir iş hem de bir ayrıcalıktı... İtiraf etmeliyim ki, TEMAnın kitabını yazmanın kolay olmayacağını başından beri tahmin ediyordum, ancak yazarken durumun tahmin ettiğimin de ötesinde bir zorluğa sahip olduğunu hissettim...
2007 yılının ilk aylarında yaptığımız birkaç toplantıda, kitabın şeklini ve çalışma yöntemini konuştuk. Şüphesiz ki, böylesine geniş bir coğrafyaya sahip bir ülkede kendi faaliyet alanında lider, etkin ve kapsamlı projelere, söylemlere sahip bir sivil toplum kuruluşunun öyküsü birbirinden oldukça farklı biçimlerde yazılabilirdi: Kronolojik, ana başlıklar altında, teknik bir hüviyette, yarı gezi yarı öykü niteliğinde... İşte bütün bu farklı biçimler içerisinde TEMAnın başarı öyküsünü gezi/öykü niteliğinde yazmamın doğru olacağına inandım çünkü TEMAyı TEMA yapan birçok özelliğin arasında heyecan, coşku ve duygu yükü beni daha çok etkiledi...
Kaldı ki diğer yöntemleri seçmek çok da doğru olmazdı. Çünkü erozyon, ağaçlandırma, bitki örtüsü, su, karbon emisyonu, tarım ve hayvancılık, kırsal kalkınma ve biyolojik çeşitlilik gibi teknik konularda hem TEMAnın hem de bağımsız uzman ve akademisyenlerin çok önemli çalışmaları ve eserleri zaten bulunuyor. Bu kitap erozyon kitabı değildir... Bu kitap ağaçlandırma kitabı değildir... Bu kitap tarım ve hayvancılık ya da kırsal kalkınma kitabı da değildir... Bu kitap daha ziyade büyük yürekli insanların, dava adamlarının, yurtsever aydınların, fedakâr gönüllerin, çilekeş, vefalı, çalışkan ve titiz insanların sadece kendileri için değil bütün bir toplum, bütün bir insanlık, hatta bütün canlılar âlemi için başarma isteklerinin serüvenidir... Hem de sadece toprağın değil, değerlerin de hızla erozyona uğradığı bir çağda ve ortamda... Adeta bir parçası olduğum bu serüven beni mutlu etti... İçinde barındırdığı coşku ve gönüllülük başımı döndürdü... Her şeye karşın halen bir umudun var olabileceğini kanıtladı...
Kitabın yazılması için sırayla şu yöntemleri izledim: TEMAnın bilgi ve belge merkezinde araştırmalar yaptım, çeşitli alanlarda geliştirilmiş olan raporları ve sunumları okudum... TEMAnın yürüttüğü projelerin ortaya koyduğu çıktıları ve verileri inceledim... Ehil ellerce yazılmış çeşitli kitap ve kaynakları karıştırdım... Başta Necmettin Çepel, Murat Altın, Mahir Gürbüz, Bahri Çevik, Ahmet İnci olmak üzere değerli hocaların ve uzmanların bilgi ve tecrübesinden yaralandım... Nur İçözü, Mehtap Uçar, Nazire Kutsal ve Figen Koyunoğlunun çocuklar için yaptığı güzel çalışmalardan etkilendim... Başta kurucu önderler olmak üzere TEMAnın kolektif aklının yaratıcılarıyla, bölüm başkanlarıyla, temsilcileriyle röportajlar yaptım, sohbetler gerçekleştirdim...
Sonra da, güzergâhını TEMA yöneticileriyle beraber oluşturduğum bir Türkiye turuna çıktım... Adım adım, dere tepe TEMAcılarla, gönüllülerle, uzmanlarla buluşup ağaçlandırma ve