Su çarkı ve onun en önemli uygulaması olan su değirmenleri, Anadoluda M.Ö. 2. yüzyılda Mithridates Krallığının başkenti Ciberada (günümüzün su şehri Niksar) geliştirildi. İnsanlığın ilk kez insan ve hayvan gücünün dışında bir gücü kendi hizmetinde kullanmaya başlamasını sağlayan bu büyük buluş kısa sürede Roma İmparatorluğunun tüm bölgelerine yayılarak suyun düşük seviyelerden yüksek seviyelere aktarılmasında, buğday ve diğer tahılların öğütülmesinde, maden cevherlerinin işletilmesinde ve tarım ve endüstri ürünlerinin işlenmesinde kullanılmaya başlanır.
Anadolunun Değirmenleri bizim topraklarımızdan doğarak dünyaya yayılan değirmen gibi önemli bir buluşu, bilimin yanına insan öykülerini de ekleyerek okuyucuya aktarıyor. Değirmenlerin tarihçesinden yola çıkarak gravürler, fotoğraflar ve teknik çizimler eşliğinde su ve yel değirmenlerini ayrıntılarıyla anlatan kitap, ülkemizde değirmenlerin en yoğun bulunduğu bölge olan Datçanın değirmenleri ve artık soyu tükenmiş olan son değirmencilerinin anılarıyla daha da zenginleşiyor.
İki mühendis ve bir bilim tarihçisi tarafından hazırlanan Anadolunun Değirmenlerinde değirmenler, değirmen gereksinmesinin doğuşundan sosyoekonomik özelliklerine, çalışma prensiplerinden mimarilerine uzanan geniş bir kapsamda anlatılıyor. Bütün bu tarihi ve teknik bilgiler, Datçadaki 28 yel değirmeni ve 26 su değirmeninin tanıtımlarıyla pekiştiriliyor. Bu değirmenleri inşa etmiş ya da çalıştırmış Datçalı değirmencilerin anıları ise değirmenlerin yakın zamana kadar ne denli önemli bir sosyal olgu olduğunu gözler önüne seriyor.
Su çarkı ve onun en önemli uygulaması olan su değirmenleri, Anadoluda M.Ö. 2. yüzyılda Mithridates Krallığının başkenti Ciberada (günümüzün su şehri Niksar) geliştirildi. İnsanlığın ilk kez insan ve hayvan gücünün dışında bir gücü kendi hizmetinde kullanmaya başlamasını sağlayan bu büyük buluş kısa sürede Roma İmparatorluğunun tüm bölgelerine yayılarak suyun düşük seviyelerden yüksek seviyelere aktarılmasında, buğday ve diğer tahılların öğütülmesinde, maden cevherlerinin işletilmesinde ve tarım ve endüstri ürünlerinin işlenmesinde kullanılmaya başlanır.
Anadolunun Değirmenleri bizim topraklarımızdan doğarak dünyaya yayılan değirmen gibi önemli bir buluşu, bilimin yanına insan öykülerini de ekleyerek okuyucuya aktarıyor. Değirmenlerin tarihçesinden yola çıkarak gravürler, fotoğraflar ve teknik çizimler eşliğinde su ve yel değirmenlerini ayrıntılarıyla anlatan kitap, ülkemizde değirmenlerin en yoğun bulunduğu bölge olan Datçanın değirmenleri ve artık soyu tükenmiş olan son değirmencilerinin anılarıyla daha da zenginleşiyor.
İki mühendis ve bir bilim tarihçisi tarafından hazırlanan Anadolunun Değirmenlerinde değirmenler, değirmen gereksinmesinin doğuşundan sosyoekonomik özelliklerine, çalışma prensiplerinden mimarilerine uzanan geniş bir kapsamda anlatılıyor. Bütün bu tarihi ve teknik bilgiler, Datçadaki 28 yel değirmeni ve 26 su değirmeninin tanıtımlarıyla pekiştiriliyor. Bu değirmenleri inşa etmiş ya da çalıştırmış Datçalı değirmencilerin anıları ise değirmenlerin yakın zamana kadar ne denli önemli bir sosyal olgu olduğunu gözler önüne seriyor.