9786056263569
156500
https://www.sahafium.com/kitap/asa-yi-sirri-p156500.html
Asâ-yı Sırrî
0.00
Sırrî Kalender mahlaslı zâtın ilhamlarının bir araya getirildiği serinin
ikinci kitabı olan eser,
irfân yolcularının eline verilmiş nûrânî bir asâ...
Takdim
Keşkül-i Sırrîden sonra, bu kitapta arzolunan nutuklara Asâ-yı Sırrî ismi verilmiştir.
Asâ-yı Sırrî, Hakkın Elindeki nedir? sorusuna karşı Hazret-i Mûsânın sohbeti uzatmak için
asâsının fürûat ve teferruâtını bahane etmesi gibi, sohbet-i Cânâna bir bahanedir.
Kelimelere değil mânâya nazar edenlerin veya etmek isteyenlerin zevk-yâb olmaları dileğiyle...
Destûr yâ Sâhibel-Meydân
Destûr yâ Sâhibel-Makâm
Destûr yâ Ricâlallâh
Destûr yâ Sâhibez-Zemân
HÛ
Bir menzile geldim ki menzilim lâ-mekân iken
Bir derde dûş olmuşam1
ki dertlilere dermân iken
Abâ ile post alâmetim olmuş bî-nişâna
2 nişîn3
iken
Lâ-kaydîyim4
bilinmez esrârım kayd ile zebûn5
iken
Şerîatten aldık destûr tarîkimiz hak âhir zemânda iken
Mârifette okuduk men aref
6
beynet-tîni ve mâ
7
iken
Hakîkatimize eremez kimse Mansûr-veş
8 dâr-ı Aşka
9
çıkmaz iken
Ehlibeyte can-fedâyız her zerredeyiz burhânımız şehidallâhu iken
1 Dûş olmak: Düşmek.
2 Bî-nişân: Nişansız, işâretsiz, izsiz.
3 Nişîn: Oturan.
4 Lâ-kaydî: Kayda bağlı olmayan, ilgisiz, umarsız.
5 Zebûn: Güçsüz, zayıf, âciz.
6 Men arefe nefsehu fe-kad arefe Rabbehu: Nefsini bilen Rabbini bilir. Hadîs-i şerîfine işâret edilmektedir.
7 Beynet-tîni ve mâ: Âdem çamur ile su arasında iken ben peygamberdim. Hadîs-i şerîfine işâret
edilmektedir.
8 Mansûr-veş: Mansûr gibi.
9 Dâr-ı Aşk: Hazret-i Hallâc-ı Mansûrun derisini yüzmek üzere astıkları dar ağacına Dâr-ı Mansûr ve
bunun evliya meydanında dervişlerin makâmı olarak temsil edildiği hâline de Dâr veya Dâr-ı Aşk
denilir. Rifâîyim, Hazret-i Seyyid Ahmeddir Şâhım felek velvesi yoğ iken
Feth-i Mekke eyledik zemân ile mekân perdesi çekilmemiş iken
Her verakta
10
gör bizi yazmış âyet diye Kudret, nakkâşın11 nakşı urulmamış iken
İnlemekte feryâdımız ile ney, duyulmaz bu sadâ elestü
12 hitâbın duymaz iken
Bir acâib kelâm ile nutk ederiz Sırrî, kalem kâmet-i elfi
13
çekmemiş iken
Ey Kâdir ü Ferd ü Samed! Canlara ikrâm eyle, Azrâil henüz gelmemiş iken
Nâr-ı Aşk ile yak zıll
14 ü hayâli dem bu dem, devran bu meydanda iken
Âh minel-Aşk ve hâlâtihi,
15
ey Âşıkından kendi hüsnün seyreyleyen!
10 Verak: Varak, yaprak.
11 Nakkâş: Renkli resim ve tezyinat yapan sanatkâr, nakşeden.
12 Elestü: Allahın ezel meclisinde ruhların zuhûrundan sonra, Elestü bi-Rabbiküm: Ben sizin Rabbiniz
değil miyim? diye sormasına işâret edilmektedir.
13 Kâmet-i elf: Elif harfinin boyu. Elif gibi ince uzun boylu kimselere söylenir.
14 Zıll: Gölge.
15 Hâlâtihi: Hâlleri.
ikinci kitabı olan eser,
irfân yolcularının eline verilmiş nûrânî bir asâ...
Takdim
Keşkül-i Sırrîden sonra, bu kitapta arzolunan nutuklara Asâ-yı Sırrî ismi verilmiştir.
Asâ-yı Sırrî, Hakkın Elindeki nedir? sorusuna karşı Hazret-i Mûsânın sohbeti uzatmak için
asâsının fürûat ve teferruâtını bahane etmesi gibi, sohbet-i Cânâna bir bahanedir.
Kelimelere değil mânâya nazar edenlerin veya etmek isteyenlerin zevk-yâb olmaları dileğiyle...
Destûr yâ Sâhibel-Meydân
Destûr yâ Sâhibel-Makâm
Destûr yâ Ricâlallâh
Destûr yâ Sâhibez-Zemân
HÛ
Bir menzile geldim ki menzilim lâ-mekân iken
Bir derde dûş olmuşam1
ki dertlilere dermân iken
Abâ ile post alâmetim olmuş bî-nişâna
2 nişîn3
iken
Lâ-kaydîyim4
bilinmez esrârım kayd ile zebûn5
iken
Şerîatten aldık destûr tarîkimiz hak âhir zemânda iken
Mârifette okuduk men aref
6
beynet-tîni ve mâ
7
iken
Hakîkatimize eremez kimse Mansûr-veş
8 dâr-ı Aşka
9
çıkmaz iken
Ehlibeyte can-fedâyız her zerredeyiz burhânımız şehidallâhu iken
1 Dûş olmak: Düşmek.
2 Bî-nişân: Nişansız, işâretsiz, izsiz.
3 Nişîn: Oturan.
4 Lâ-kaydî: Kayda bağlı olmayan, ilgisiz, umarsız.
5 Zebûn: Güçsüz, zayıf, âciz.
6 Men arefe nefsehu fe-kad arefe Rabbehu: Nefsini bilen Rabbini bilir. Hadîs-i şerîfine işâret edilmektedir.
7 Beynet-tîni ve mâ: Âdem çamur ile su arasında iken ben peygamberdim. Hadîs-i şerîfine işâret
edilmektedir.
8 Mansûr-veş: Mansûr gibi.
9 Dâr-ı Aşk: Hazret-i Hallâc-ı Mansûrun derisini yüzmek üzere astıkları dar ağacına Dâr-ı Mansûr ve
bunun evliya meydanında dervişlerin makâmı olarak temsil edildiği hâline de Dâr veya Dâr-ı Aşk
denilir. Rifâîyim, Hazret-i Seyyid Ahmeddir Şâhım felek velvesi yoğ iken
Feth-i Mekke eyledik zemân ile mekân perdesi çekilmemiş iken
Her verakta
10
gör bizi yazmış âyet diye Kudret, nakkâşın11 nakşı urulmamış iken
İnlemekte feryâdımız ile ney, duyulmaz bu sadâ elestü
12 hitâbın duymaz iken
Bir acâib kelâm ile nutk ederiz Sırrî, kalem kâmet-i elfi
13
çekmemiş iken
Ey Kâdir ü Ferd ü Samed! Canlara ikrâm eyle, Azrâil henüz gelmemiş iken
Nâr-ı Aşk ile yak zıll
14 ü hayâli dem bu dem, devran bu meydanda iken
Âh minel-Aşk ve hâlâtihi,
15
ey Âşıkından kendi hüsnün seyreyleyen!
10 Verak: Varak, yaprak.
11 Nakkâş: Renkli resim ve tezyinat yapan sanatkâr, nakşeden.
12 Elestü: Allahın ezel meclisinde ruhların zuhûrundan sonra, Elestü bi-Rabbiküm: Ben sizin Rabbiniz
değil miyim? diye sormasına işâret edilmektedir.
13 Kâmet-i elf: Elif harfinin boyu. Elif gibi ince uzun boylu kimselere söylenir.
14 Zıll: Gölge.
15 Hâlâtihi: Hâlleri.
Sırrî Kalender mahlaslı zâtın ilhamlarının bir araya getirildiği serinin
ikinci kitabı olan eser,
irfân yolcularının eline verilmiş nûrânî bir asâ...
Takdim
Keşkül-i Sırrîden sonra, bu kitapta arzolunan nutuklara Asâ-yı Sırrî ismi verilmiştir.
Asâ-yı Sırrî, Hakkın Elindeki nedir? sorusuna karşı Hazret-i Mûsânın sohbeti uzatmak için
asâsının fürûat ve teferruâtını bahane etmesi gibi, sohbet-i Cânâna bir bahanedir.
Kelimelere değil mânâya nazar edenlerin veya etmek isteyenlerin zevk-yâb olmaları dileğiyle...
Destûr yâ Sâhibel-Meydân
Destûr yâ Sâhibel-Makâm
Destûr yâ Ricâlallâh
Destûr yâ Sâhibez-Zemân
HÛ
Bir menzile geldim ki menzilim lâ-mekân iken
Bir derde dûş olmuşam1
ki dertlilere dermân iken
Abâ ile post alâmetim olmuş bî-nişâna
2 nişîn3
iken
Lâ-kaydîyim4
bilinmez esrârım kayd ile zebûn5
iken
Şerîatten aldık destûr tarîkimiz hak âhir zemânda iken
Mârifette okuduk men aref
6
beynet-tîni ve mâ
7
iken
Hakîkatimize eremez kimse Mansûr-veş
8 dâr-ı Aşka
9
çıkmaz iken
Ehlibeyte can-fedâyız her zerredeyiz burhânımız şehidallâhu iken
1 Dûş olmak: Düşmek.
2 Bî-nişân: Nişansız, işâretsiz, izsiz.
3 Nişîn: Oturan.
4 Lâ-kaydî: Kayda bağlı olmayan, ilgisiz, umarsız.
5 Zebûn: Güçsüz, zayıf, âciz.
6 Men arefe nefsehu fe-kad arefe Rabbehu: Nefsini bilen Rabbini bilir. Hadîs-i şerîfine işâret edilmektedir.
7 Beynet-tîni ve mâ: Âdem çamur ile su arasında iken ben peygamberdim. Hadîs-i şerîfine işâret
edilmektedir.
8 Mansûr-veş: Mansûr gibi.
9 Dâr-ı Aşk: Hazret-i Hallâc-ı Mansûrun derisini yüzmek üzere astıkları dar ağacına Dâr-ı Mansûr ve
bunun evliya meydanında dervişlerin makâmı olarak temsil edildiği hâline de Dâr veya Dâr-ı Aşk
denilir. Rifâîyim, Hazret-i Seyyid Ahmeddir Şâhım felek velvesi yoğ iken
Feth-i Mekke eyledik zemân ile mekân perdesi çekilmemiş iken
Her verakta
10
gör bizi yazmış âyet diye Kudret, nakkâşın11 nakşı urulmamış iken
İnlemekte feryâdımız ile ney, duyulmaz bu sadâ elestü
12 hitâbın duymaz iken
Bir acâib kelâm ile nutk ederiz Sırrî, kalem kâmet-i elfi
13
çekmemiş iken
Ey Kâdir ü Ferd ü Samed! Canlara ikrâm eyle, Azrâil henüz gelmemiş iken
Nâr-ı Aşk ile yak zıll
14 ü hayâli dem bu dem, devran bu meydanda iken
Âh minel-Aşk ve hâlâtihi,
15
ey Âşıkından kendi hüsnün seyreyleyen!
10 Verak: Varak, yaprak.
11 Nakkâş: Renkli resim ve tezyinat yapan sanatkâr, nakşeden.
12 Elestü: Allahın ezel meclisinde ruhların zuhûrundan sonra, Elestü bi-Rabbiküm: Ben sizin Rabbiniz
değil miyim? diye sormasına işâret edilmektedir.
13 Kâmet-i elf: Elif harfinin boyu. Elif gibi ince uzun boylu kimselere söylenir.
14 Zıll: Gölge.
15 Hâlâtihi: Hâlleri.
ikinci kitabı olan eser,
irfân yolcularının eline verilmiş nûrânî bir asâ...
Takdim
Keşkül-i Sırrîden sonra, bu kitapta arzolunan nutuklara Asâ-yı Sırrî ismi verilmiştir.
Asâ-yı Sırrî, Hakkın Elindeki nedir? sorusuna karşı Hazret-i Mûsânın sohbeti uzatmak için
asâsının fürûat ve teferruâtını bahane etmesi gibi, sohbet-i Cânâna bir bahanedir.
Kelimelere değil mânâya nazar edenlerin veya etmek isteyenlerin zevk-yâb olmaları dileğiyle...
Destûr yâ Sâhibel-Meydân
Destûr yâ Sâhibel-Makâm
Destûr yâ Ricâlallâh
Destûr yâ Sâhibez-Zemân
HÛ
Bir menzile geldim ki menzilim lâ-mekân iken
Bir derde dûş olmuşam1
ki dertlilere dermân iken
Abâ ile post alâmetim olmuş bî-nişâna
2 nişîn3
iken
Lâ-kaydîyim4
bilinmez esrârım kayd ile zebûn5
iken
Şerîatten aldık destûr tarîkimiz hak âhir zemânda iken
Mârifette okuduk men aref
6
beynet-tîni ve mâ
7
iken
Hakîkatimize eremez kimse Mansûr-veş
8 dâr-ı Aşka
9
çıkmaz iken
Ehlibeyte can-fedâyız her zerredeyiz burhânımız şehidallâhu iken
1 Dûş olmak: Düşmek.
2 Bî-nişân: Nişansız, işâretsiz, izsiz.
3 Nişîn: Oturan.
4 Lâ-kaydî: Kayda bağlı olmayan, ilgisiz, umarsız.
5 Zebûn: Güçsüz, zayıf, âciz.
6 Men arefe nefsehu fe-kad arefe Rabbehu: Nefsini bilen Rabbini bilir. Hadîs-i şerîfine işâret edilmektedir.
7 Beynet-tîni ve mâ: Âdem çamur ile su arasında iken ben peygamberdim. Hadîs-i şerîfine işâret
edilmektedir.
8 Mansûr-veş: Mansûr gibi.
9 Dâr-ı Aşk: Hazret-i Hallâc-ı Mansûrun derisini yüzmek üzere astıkları dar ağacına Dâr-ı Mansûr ve
bunun evliya meydanında dervişlerin makâmı olarak temsil edildiği hâline de Dâr veya Dâr-ı Aşk
denilir. Rifâîyim, Hazret-i Seyyid Ahmeddir Şâhım felek velvesi yoğ iken
Feth-i Mekke eyledik zemân ile mekân perdesi çekilmemiş iken
Her verakta
10
gör bizi yazmış âyet diye Kudret, nakkâşın11 nakşı urulmamış iken
İnlemekte feryâdımız ile ney, duyulmaz bu sadâ elestü
12 hitâbın duymaz iken
Bir acâib kelâm ile nutk ederiz Sırrî, kalem kâmet-i elfi
13
çekmemiş iken
Ey Kâdir ü Ferd ü Samed! Canlara ikrâm eyle, Azrâil henüz gelmemiş iken
Nâr-ı Aşk ile yak zıll
14 ü hayâli dem bu dem, devran bu meydanda iken
Âh minel-Aşk ve hâlâtihi,
15
ey Âşıkından kendi hüsnün seyreyleyen!
10 Verak: Varak, yaprak.
11 Nakkâş: Renkli resim ve tezyinat yapan sanatkâr, nakşeden.
12 Elestü: Allahın ezel meclisinde ruhların zuhûrundan sonra, Elestü bi-Rabbiküm: Ben sizin Rabbiniz
değil miyim? diye sormasına işâret edilmektedir.
13 Kâmet-i elf: Elif harfinin boyu. Elif gibi ince uzun boylu kimselere söylenir.
14 Zıll: Gölge.
15 Hâlâtihi: Hâlleri.