Modernleşme ve endüstrileşmeyle beraber okyanusların, denizlerin ve nehirlerin tanrıçaları gibi pınarların tanrıçaları ve perileri de geri plana itildi. Müslümanların da arkalarında bir çeşme bırakıp dünya durdukça hayır duası alma algılarında belirgin bir zayıflama oldu. Buna paralel olarak Müslümanlar daha az çeşme yaptırdı. Dolayısıyla çeşmelerin başında daha az sevap meleği hayır sahiplerine sevap yazmaya başladı. Modernleşme ve endüstrileşmeyle birlikte geleneksel şehirlerin kalıpları ve şehirlerde yaşayan insan sayısı da büyük ölçüde değişti. Büyük veya büyüyen şehirlerin içme su ihtiyacının karşılanması için yeterli miktarda içilebilir suyun bulunması, taşınması ve dağıtılması için finansman, teknoloji ve uzman iş gücüne ihtiyaç vardı.() Osmanlı Devletinin geleneksel su sistemleri eskimiş, yapılan onca plan ve gayrete rağmen bakım ve onarım çalışmalarından beklenen netice alınamamıştı. Bu yüzden de sermaye, teknoloji ve yetişmiş teknik insan gücünün yeterli olmadığı bir zamanda özellikle büyük şehirlere su temini organizasyonu yabancı şirketlere ihale edildi. Bu bağlamda gelişmiş teknoloji, teknik personel ve sermayeye sahip büyük batılı şirketler İstanbulun içme suyu ihtiyacını karşılamak için peş peşe projeler üreterek sermayelerini daha da büyütmek istedi.
İstanbulda tarihi yarım ada ile Galata ve Beyoğlu tarafının su ihtiyacının karşılanması amacıyla 1873 yılında verilen imtiyaz fermanı kapsamında Dersaadet Su Şirketi kuruldu. Şirketin getirdiği Terkos ve ona bağlı derelerin suyu da İstanbulun Rumeli yakası için hemen hemen yegâne su kaynağı oldu. Ancak II. Meşrutiyetin ilanı ve Birinci Dünya Savaşının sonunda milli bir iktisat politikası geliştirme çabaları, dünyanın ekonomik şartları, şirketin beklentileri karşılayamaması ve su ücretlerine yapılan zamlar halkın şirkete karşı hoşnutsuzluğuna neden oldu. Bu süreçte halk ve hükümet ile şirket arasında meydana gelen bazı anlaşmazlıklar basının gündemine ve yargıya taşındı. 1931 yılında devletin istemesi halinde satın alma hakkının doğması üzerine şirketin kamulaştırılmasına karar verildi. Aralık 1932 de imzalanan antlaşmayla kamulaştırılan şirket, Ocak 1933 te İstanbul Sular İdaresine devredildi. Kitabın konusunu bu su şirketinin İstanbulun Rumeli yakasına su getirme ve dağıtma hikâyesi teşkil etmektedir.
Modernleşme ve endüstrileşmeyle beraber okyanusların, denizlerin ve nehirlerin tanrıçaları gibi pınarların tanrıçaları ve perileri de geri plana itildi. Müslümanların da arkalarında bir çeşme bırakıp dünya durdukça hayır duası alma algılarında belirgin bir zayıflama oldu. Buna paralel olarak Müslümanlar daha az çeşme yaptırdı. Dolayısıyla çeşmelerin başında daha az sevap meleği hayır sahiplerine sevap yazmaya başladı. Modernleşme ve endüstrileşmeyle birlikte geleneksel şehirlerin kalıpları ve şehirlerde yaşayan insan sayısı da büyük ölçüde değişti. Büyük veya büyüyen şehirlerin içme su ihtiyacının karşılanması için yeterli miktarda içilebilir suyun bulunması, taşınması ve dağıtılması için finansman, teknoloji ve uzman iş gücüne ihtiyaç vardı.() Osmanlı Devletinin geleneksel su sistemleri eskimiş, yapılan onca plan ve gayrete rağmen bakım ve onarım çalışmalarından beklenen netice alınamamıştı. Bu yüzden de sermaye, teknoloji ve yetişmiş teknik insan gücünün yeterli olmadığı bir zamanda özellikle büyük şehirlere su temini organizasyonu yabancı şirketlere ihale edildi. Bu bağlamda gelişmiş teknoloji, teknik personel ve sermayeye sahip büyük batılı şirketler İstanbulun içme suyu ihtiyacını karşılamak için peş peşe projeler üreterek sermayelerini daha da büyütmek istedi.
İstanbulda tarihi yarım ada ile Galata ve Beyoğlu tarafının su ihtiyacının karşılanması amacıyla 1873 yılında verilen imtiyaz fermanı kapsamında Dersaadet Su Şirketi kuruldu. Şirketin getirdiği Terkos ve ona bağlı derelerin suyu da İstanbulun Rumeli yakası için hemen hemen yegâne su kaynağı oldu. Ancak II. Meşrutiyetin ilanı ve Birinci Dünya Savaşının sonunda milli bir iktisat politikası geliştirme çabaları, dünyanın ekonomik şartları, şirketin beklentileri karşılayamaması ve su ücretlerine yapılan zamlar halkın şirkete karşı hoşnutsuzluğuna neden oldu. Bu süreçte halk ve hükümet ile şirket arasında meydana gelen bazı anlaşmazlıklar basının gündemine ve yargıya taşındı. 1931 yılında devletin istemesi halinde satın alma hakkının doğması üzerine şirketin kamulaştırılmasına karar verildi. Aralık 1932 de imzalanan antlaşmayla kamulaştırılan şirket, Ocak 1933 te İstanbul Sular İdaresine devredildi. Kitabın konusunu bu su şirketinin İstanbulun Rumeli yakasına su getirme ve dağıtma hikâyesi teşkil etmektedir.