Batı Avrupa'nın tefecilikten başlayıp, 17. yüzyılda, sağlam bir zemine oturttuğu iktisadi hürriyetçiliğin oluşturduğu iş organizasyonu ve kredi kurumları ile kapitalizm, o günden bugüne, evrim sürecinde akmaya devam etmiştir. Buna karşılık Şark ülkeleri, özellikle Osmanlı ekonomisi, bu evrim sürecini kendi bünyesinde başlatamamıştır. Osmanlı ekonomik düzleminde kapitalizmin ruhunun oluşmasını önleyen sebepleri veya bu sürecin önüne dikilmiş set ve engelleri bu çalışmada inceleyeceğiz.
İktisadi zihniyet dünyamıza ilişkin panoromik bir yaklaşımı ve objektif bilgi kümesi içinde iktisatla sosyolojiyi, sağlıklı bir biçimde ayıran Sabri F. Ülgener, iktisat teorisinin "insan-madde" ilişkisine sıkışan açıklamaya dayalı yöntemi yerine, somut olgular karşısında, "insan-insan" ilişkisine yönelmesi, bu yaklaşım tarzı ile o, Cumhuriyet Türkiyesi'nin nereye gideceğinden çok nereden geldiğinin daha önemli oluşuna cevaplar aradı. "İnsan" karşısında "insan"ı farklı cephelerden kuşattı. Her birinin toplum üzerindeki tesirlerini kurcalarken "din"in yapısal özerkliğine ulaştı.
Ülgener'in Türk tarihinde, Osmanlı asırları içinde yakaladığı atıl ve hantal zihniyetin çekip çevirdiği insanı tanımlamadaki başarılı kalemini, Tanzimat'tan 1980'e (hatta 2000'lere), Osmanlıdan Cumhuriyet'e akan anti-madde bir iktisat zihniyetinin, Cumhuriyet'in devletçiliğini istismar ederek onu soysuzlaştırmış, devletçi yapılanmanın etrafında kümelenerek, rasyonellikten yoksun firmalar, iktisadi hürriyetçiliği perişan etmişlerdi. Son yüzyılın özet sergilemesi budur. Kapitalizm; "bugünkü madde dünyasının kaçınılmaz yan ürünü; dönüşü olmayan yolu", Türkiye bu dönüşü olmayan yolun neresindeydi, ne kadar mesafe almıştı?
Batı Avrupa'nın tefecilikten başlayıp, 17. yüzyılda, sağlam bir zemine oturttuğu iktisadi hürriyetçiliğin oluşturduğu iş organizasyonu ve kredi kurumları ile kapitalizm, o günden bugüne, evrim sürecinde akmaya devam etmiştir. Buna karşılık Şark ülkeleri, özellikle Osmanlı ekonomisi, bu evrim sürecini kendi bünyesinde başlatamamıştır. Osmanlı ekonomik düzleminde kapitalizmin ruhunun oluşmasını önleyen sebepleri veya bu sürecin önüne dikilmiş set ve engelleri bu çalışmada inceleyeceğiz.
İktisadi zihniyet dünyamıza ilişkin panoromik bir yaklaşımı ve objektif bilgi kümesi içinde iktisatla sosyolojiyi, sağlıklı bir biçimde ayıran Sabri F. Ülgener, iktisat teorisinin "insan-madde" ilişkisine sıkışan açıklamaya dayalı yöntemi yerine, somut olgular karşısında, "insan-insan" ilişkisine yönelmesi, bu yaklaşım tarzı ile o, Cumhuriyet Türkiyesi'nin nereye gideceğinden çok nereden geldiğinin daha önemli oluşuna cevaplar aradı. "İnsan" karşısında "insan"ı farklı cephelerden kuşattı. Her birinin toplum üzerindeki tesirlerini kurcalarken "din"in yapısal özerkliğine ulaştı.
Ülgener'in Türk tarihinde, Osmanlı asırları içinde yakaladığı atıl ve hantal zihniyetin çekip çevirdiği insanı tanımlamadaki başarılı kalemini, Tanzimat'tan 1980'e (hatta 2000'lere), Osmanlıdan Cumhuriyet'e akan anti-madde bir iktisat zihniyetinin, Cumhuriyet'in devletçiliğini istismar ederek onu soysuzlaştırmış, devletçi yapılanmanın etrafında kümelenerek, rasyonellikten yoksun firmalar, iktisadi hürriyetçiliği perişan etmişlerdi. Son yüzyılın özet sergilemesi budur. Kapitalizm; "bugünkü madde dünyasının kaçınılmaz yan ürünü; dönüşü olmayan yolu", Türkiye bu dönüşü olmayan yolun neresindeydi, ne kadar mesafe almıştı?