Bir Kadının Penceresinden

Stok Kodu:
9789750812675
Boyut:
135-195
Sayfa Sayısı:
200
Baskı:
4
Basım Tarihi:
2015-03
Kapak Türü:
Karton
Kağıt Türü:
2.Hamur
Dili:
Türkçe
0,00
9789750812675
219111
Bir Kadının Penceresinden
Bir Kadının Penceresinden
0.00
Türk şiirinde büyük kanallar açan Oktay Rifatın 1976 yılında yayımlanan ilk romanı Bir Kadının Penceresinden, 1975 Türkiyesinde istanbulun aydınlar çevresinde geçen, üç çocuk annesi, evli bir genç kadınla genç ve evli bir devrimcinin yasak aşk hikâyesine odaklanıyor.

Bir sıkıntı vardı içinde Filizin. Çözülmeyen düğümün, çıkmayan çivinin, dönmeyen vidanın, yerli yerine oturmayan kapağın verdiği daralmaya benzer bir sıkıntı. Anlamadığı, anlayamadığı bir şeyler dönüyordu. Kirli işlerin kokusu, istanbulun havasında yerel esintilere karışarak, ağır ve sinsi, mahalle aralarına dek yayılıyor, sıva deliklerinden, aralıklardan, eşiklerden odalara, mutfaklara, eşyaya, gündelik yaşama siniyordu. Anlayamıyordu Filiz ama kokuyu alıyordu. Olmuş bir kan çıbanından geliyordu sanki koku. Gazeteler çalan çırpanların, devlet hazinesini soyanların, komandoların, şeriatçıların, öldürülen gençlerin öyküleriyle doluydu. Kimi insanlar yine eskisi gibi yaşayıp gidiyorlardı. Rakı içiyorlar, yönetimi eleştiriyorlar, atıp tutuyorlar, sonra geceleri yan gelip sabaha dek horul horul uyuyorlardı. Bu farfaraların başına bir iş gelmediği, gelmeyeceği belliydi. Buna karşılık bir kıyım vardı içten içe ve kimi zaman açıktan açığa. Kimdi, kimlerdi bu kıyıma uğrayanlar! Selim ve benzerleri, diye düşünüyordu Filiz. Sonra düşünce içeriğinden soyunuyor, Selim kalıyordu tek başına kıyımın önünde.
Türk şiirinde büyük kanallar açan Oktay Rifatın 1976 yılında yayımlanan ilk romanı Bir Kadının Penceresinden, 1975 Türkiyesinde istanbulun aydınlar çevresinde geçen, üç çocuk annesi, evli bir genç kadınla genç ve evli bir devrimcinin yasak aşk hikâyesine odaklanıyor.

Bir sıkıntı vardı içinde Filizin. Çözülmeyen düğümün, çıkmayan çivinin, dönmeyen vidanın, yerli yerine oturmayan kapağın verdiği daralmaya benzer bir sıkıntı. Anlamadığı, anlayamadığı bir şeyler dönüyordu. Kirli işlerin kokusu, istanbulun havasında yerel esintilere karışarak, ağır ve sinsi, mahalle aralarına dek yayılıyor, sıva deliklerinden, aralıklardan, eşiklerden odalara, mutfaklara, eşyaya, gündelik yaşama siniyordu. Anlayamıyordu Filiz ama kokuyu alıyordu. Olmuş bir kan çıbanından geliyordu sanki koku. Gazeteler çalan çırpanların, devlet hazinesini soyanların, komandoların, şeriatçıların, öldürülen gençlerin öyküleriyle doluydu. Kimi insanlar yine eskisi gibi yaşayıp gidiyorlardı. Rakı içiyorlar, yönetimi eleştiriyorlar, atıp tutuyorlar, sonra geceleri yan gelip sabaha dek horul horul uyuyorlardı. Bu farfaraların başına bir iş gelmediği, gelmeyeceği belliydi. Buna karşılık bir kıyım vardı içten içe ve kimi zaman açıktan açığa. Kimdi, kimlerdi bu kıyıma uğrayanlar! Selim ve benzerleri, diye düşünüyordu Filiz. Sonra düşünce içeriğinden soyunuyor, Selim kalıyordu tek başına kıyımın önünde.
Kapat