İlk dönem İslâm tarihi çalışmalarında şehir tarihi üzerine yapılan araştırmalar oldukça azdır. Medenî hayatı teşvik eden bir din olan İslâmiyet'in doğup geliştiği Mekke ve Medîne şehirlerini kent nitelikleri bakımından ele alarak değerlendiren çalışmalar ise neredeyse hiç yoktur.
İslâm medeniyetinin oluşumunda en büyük pay Haremeyn şehirlerine aittir ve sonraki dönemlerde müslüman halkların yaşadığı şehirlerde gerçekleşen değişimleri kavrayabilmek, bu iki şehrin VI-VIII. yüzyıllarda yaşamış oldukları süreçten çıkarılacak tarihî ve toplumsal verilerle mümkündür. Özellikle Medîne'nin hicretten sonra geçirmiş olduğu süreç ve Mekke'nin fethinden sonra ortaya çıkan iki harem anlamındaki Haremeyn kavramı bu oluşumun ayrılmaz parçalarıdır. Nitekim İslâm geleneğinde Haremeyn terimiyle ifade edilen Mekke ve Medîne şehirleri, müslüman halkların yaşadıkları diğer kentlerden farklı bir konumda algılanmış ve bu adlandırma ilk dönemlerden başlayarak yaygın bir biçimde kullanılagelmiştir.
Câhiliye döneminden Emevîler'in yıkılışına kadar Haremeyn şehirlerini incelemeyi amaçlayan bu çalışma bir giriş ve üç bölümden oluşmaktadır. Girişte Arap yarımadasının genel özelliklerinden kısaca söz edip, bu özelliklerin Mekke ve Medîne ile bağlantısı kurulmaya çalışılmıştır. Birinci bölümde şehir olarak Mekke, mâbed olarak da Kabe ve bunlara bağlı olarak oluşan geleneğin geçirmiş olduğu tarihî süreç üzerinde durulmuştur. Bu bağlamda İslâm dininin bu geleneğe yapmış olduğu katkı ve değişiklikler ile Mekke'nin ilk strüktürel özelliklerinin sonraki dönemlerde ne gibi değişikliklere uğradığının tespiti konusu da öncelikli olarak ele alınmıştır. Mekke'de Hz. Muhammed ve ona tâbi olanlara karşı oluşan muhalefet ile Mekke'nin fethine giden sürecin, Medîne ile ilişkilerle bütünleştirilerek ortaya konulması bu bölümde ele alınan diğer bir konudur. İkinci bölümde ise hicretten sonra büyük bir değişim geçiren Medîne şehrinde yaşanan tarihî tecrübenin sosyo-iktisadî dinamiklerini tespit ederek, Hz. Muhammed ve müslümanlann bu sürece yaptıkları katkıyı ve bunun İslâm medeniyetindeki yansımalarıyla ilgili değerlendirmeler ortaya konulmuştur. Üçüncü bölümde ise Haremeyn şehirlerinin Emevîler'in yönetimi ele geçirmesiyle birlikte kaybettikleri kazanımlarını yeniden elde etmek için göstermiş oldukları çabalar ile Emevî yönetiminin buna karşı geliştirdiği politikaların bu şehirlerdeki yansımaları üzerinde durulmuştur. Bu çerçevede Emevîler'e karşı oluşan muhalefetin başta dinî olmak üzere sosyal ve siyasî dinamikleri tespit edilerek değerlendirilmiştir. Araştırmanın ilk iki bölümünde Mekke'den başlayarak Medine'ye doğru gelişen ve dört halife döneminde zirveye yükselen bir gelişim çizgisi görülecektir. Son bölüm ise inişe geçen bu sürecin Hicaz açısından yeniden yükselişe geçirilebilmesi için gösterilen çabaları yansıtmaktadır. Doktora Tezi olarak hazırlanan bu çalışmaya yayını esnasında bazı ilave ve düzeltmeler yapılmıştır.
İlk dönem İslâm tarihi çalışmalarında şehir tarihi üzerine yapılan araştırmalar oldukça azdır. Medenî hayatı teşvik eden bir din olan İslâmiyet'in doğup geliştiği Mekke ve Medîne şehirlerini kent nitelikleri bakımından ele alarak değerlendiren çalışmalar ise neredeyse hiç yoktur.
İslâm medeniyetinin oluşumunda en büyük pay Haremeyn şehirlerine aittir ve sonraki dönemlerde müslüman halkların yaşadığı şehirlerde gerçekleşen değişimleri kavrayabilmek, bu iki şehrin VI-VIII. yüzyıllarda yaşamış oldukları süreçten çıkarılacak tarihî ve toplumsal verilerle mümkündür. Özellikle Medîne'nin hicretten sonra geçirmiş olduğu süreç ve Mekke'nin fethinden sonra ortaya çıkan iki harem anlamındaki Haremeyn kavramı bu oluşumun ayrılmaz parçalarıdır. Nitekim İslâm geleneğinde Haremeyn terimiyle ifade edilen Mekke ve Medîne şehirleri, müslüman halkların yaşadıkları diğer kentlerden farklı bir konumda algılanmış ve bu adlandırma ilk dönemlerden başlayarak yaygın bir biçimde kullanılagelmiştir.
Câhiliye döneminden Emevîler'in yıkılışına kadar Haremeyn şehirlerini incelemeyi amaçlayan bu çalışma bir giriş ve üç bölümden oluşmaktadır. Girişte Arap yarımadasının genel özelliklerinden kısaca söz edip, bu özelliklerin Mekke ve Medîne ile bağlantısı kurulmaya çalışılmıştır. Birinci bölümde şehir olarak Mekke, mâbed olarak da Kabe ve bunlara bağlı olarak oluşan geleneğin geçirmiş olduğu tarihî süreç üzerinde durulmuştur. Bu bağlamda İslâm dininin bu geleneğe yapmış olduğu katkı ve değişiklikler ile Mekke'nin ilk strüktürel özelliklerinin sonraki dönemlerde ne gibi değişikliklere uğradığının tespiti konusu da öncelikli olarak ele alınmıştır. Mekke'de Hz. Muhammed ve ona tâbi olanlara karşı oluşan muhalefet ile Mekke'nin fethine giden sürecin, Medîne ile ilişkilerle bütünleştirilerek ortaya konulması bu bölümde ele alınan diğer bir konudur. İkinci bölümde ise hicretten sonra büyük bir değişim geçiren Medîne şehrinde yaşanan tarihî tecrübenin sosyo-iktisadî dinamiklerini tespit ederek, Hz. Muhammed ve müslümanlann bu sürece yaptıkları katkıyı ve bunun İslâm medeniyetindeki yansımalarıyla ilgili değerlendirmeler ortaya konulmuştur. Üçüncü bölümde ise Haremeyn şehirlerinin Emevîler'in yönetimi ele geçirmesiyle birlikte kaybettikleri kazanımlarını yeniden elde etmek için göstermiş oldukları çabalar ile Emevî yönetiminin buna karşı geliştirdiği politikaların bu şehirlerdeki yansımaları üzerinde durulmuştur. Bu çerçevede Emevîler'e karşı oluşan muhalefetin başta dinî olmak üzere sosyal ve siyasî dinamikleri tespit edilerek değerlendirilmiştir. Araştırmanın ilk iki bölümünde Mekke'den başlayarak Medine'ye doğru gelişen ve dört halife döneminde zirveye yükselen bir gelişim çizgisi görülecektir. Son bölüm ise inişe geçen bu sürecin Hicaz açısından yeniden yükselişe geçirilebilmesi için gösterilen çabaları yansıtmaktadır. Doktora Tezi olarak hazırlanan bu çalışmaya yayını esnasında bazı ilave ve düzeltmeler yapılmıştır.