9789750507724
124204
https://www.sahafium.com/kitap/cinayetin-tarihi-p124204.html
Cinayetin Tarihi Ortaçağdan Günümüze Avrupada Bireysel Şiddet
0.00
Kılıçlar, sopalar, düellolar, namus ve aşk cinayetleri Erkek erkeğe kavgalar, aile içi katliamlar ve soygun amaçlı öldürmeler Suç ve şiddetin kategorileştirilmesi, soruşturulması, yıllar boyunca akıllarda kalması, konuşulması Kadınlar, erkekler ve seri katiller Ortaçağda insanlar, cinayeti şerefli bir savunma ya da intikam eylemi olarak görüyorlardı.
Kavgadan kaçmak ya da intikamı ertelemek, itibar kaybıydı. Sonraları soylular, alt sınıflardan insanlarla hiçbir biçimde kavgaya girmez oldular.
Saygın vatandaşlar gerektiğinde kendilerini savunmak zorunda kaldılarsa da, bıçak kavgalarına dâhil olmayı reddettiler. Bıçak kavgası, alt sınıfların sakilliğini taşıyordu; izlenebilirdi ama katılmak yersiz ve mantık dışıydı.
Çatışmalar erkekler arasında gelişiyordu ve öğrenilmiş cinsiyet rolleri, kadınları, katil olmaktan alıkoyuyordu. 19. yüzyıla gelindiğinde şeref kavramı yeniden tanımlanıyor, uygarlaşmanın sonucu olarak kan davaları ve bıçak kavgaları, siyasal iktidarın daha az nüfuz edebildiği, ekonomik olarak az gelişmiş bölgelere kayıyordu. Bugün, küreselleşmeyle birlikte yaşanan göç ve organize suçlar, uygarlaşma eğrisini yanlışlayacak biçimde metropollerde yoğunlaşıyor. Pieter Spierenburg, Ortaçağdan günümüze cinayetin tarihini, ustalıkla anlatıyor.
Cinayet düzeyinin yüksek olduğu Ortaçağda, insanlar cinayetten korkmuyorlardı. 19. yüzyıla doğru öldürme fiilleri azaldıkça, korku arttı.
Ancak 20. yüzyıl boyunca, bu ters bağıntı ortadan kalkmaya başladı. Şiddetin en düşük noktaya indiği 1950ler ve 1960larda, başka toplumsal kaygılar öne çıktı ve cinayetlerin 1970ten sonraki artışına, şiddete karşı yükselen bir duyarlılık eşlik etti.
Kavgadan kaçmak ya da intikamı ertelemek, itibar kaybıydı. Sonraları soylular, alt sınıflardan insanlarla hiçbir biçimde kavgaya girmez oldular.
Saygın vatandaşlar gerektiğinde kendilerini savunmak zorunda kaldılarsa da, bıçak kavgalarına dâhil olmayı reddettiler. Bıçak kavgası, alt sınıfların sakilliğini taşıyordu; izlenebilirdi ama katılmak yersiz ve mantık dışıydı.
Çatışmalar erkekler arasında gelişiyordu ve öğrenilmiş cinsiyet rolleri, kadınları, katil olmaktan alıkoyuyordu. 19. yüzyıla gelindiğinde şeref kavramı yeniden tanımlanıyor, uygarlaşmanın sonucu olarak kan davaları ve bıçak kavgaları, siyasal iktidarın daha az nüfuz edebildiği, ekonomik olarak az gelişmiş bölgelere kayıyordu. Bugün, küreselleşmeyle birlikte yaşanan göç ve organize suçlar, uygarlaşma eğrisini yanlışlayacak biçimde metropollerde yoğunlaşıyor. Pieter Spierenburg, Ortaçağdan günümüze cinayetin tarihini, ustalıkla anlatıyor.
Cinayet düzeyinin yüksek olduğu Ortaçağda, insanlar cinayetten korkmuyorlardı. 19. yüzyıla doğru öldürme fiilleri azaldıkça, korku arttı.
Ancak 20. yüzyıl boyunca, bu ters bağıntı ortadan kalkmaya başladı. Şiddetin en düşük noktaya indiği 1950ler ve 1960larda, başka toplumsal kaygılar öne çıktı ve cinayetlerin 1970ten sonraki artışına, şiddete karşı yükselen bir duyarlılık eşlik etti.
Kılıçlar, sopalar, düellolar, namus ve aşk cinayetleri Erkek erkeğe kavgalar, aile içi katliamlar ve soygun amaçlı öldürmeler Suç ve şiddetin kategorileştirilmesi, soruşturulması, yıllar boyunca akıllarda kalması, konuşulması Kadınlar, erkekler ve seri katiller Ortaçağda insanlar, cinayeti şerefli bir savunma ya da intikam eylemi olarak görüyorlardı.
Kavgadan kaçmak ya da intikamı ertelemek, itibar kaybıydı. Sonraları soylular, alt sınıflardan insanlarla hiçbir biçimde kavgaya girmez oldular.
Saygın vatandaşlar gerektiğinde kendilerini savunmak zorunda kaldılarsa da, bıçak kavgalarına dâhil olmayı reddettiler. Bıçak kavgası, alt sınıfların sakilliğini taşıyordu; izlenebilirdi ama katılmak yersiz ve mantık dışıydı.
Çatışmalar erkekler arasında gelişiyordu ve öğrenilmiş cinsiyet rolleri, kadınları, katil olmaktan alıkoyuyordu. 19. yüzyıla gelindiğinde şeref kavramı yeniden tanımlanıyor, uygarlaşmanın sonucu olarak kan davaları ve bıçak kavgaları, siyasal iktidarın daha az nüfuz edebildiği, ekonomik olarak az gelişmiş bölgelere kayıyordu. Bugün, küreselleşmeyle birlikte yaşanan göç ve organize suçlar, uygarlaşma eğrisini yanlışlayacak biçimde metropollerde yoğunlaşıyor. Pieter Spierenburg, Ortaçağdan günümüze cinayetin tarihini, ustalıkla anlatıyor.
Cinayet düzeyinin yüksek olduğu Ortaçağda, insanlar cinayetten korkmuyorlardı. 19. yüzyıla doğru öldürme fiilleri azaldıkça, korku arttı.
Ancak 20. yüzyıl boyunca, bu ters bağıntı ortadan kalkmaya başladı. Şiddetin en düşük noktaya indiği 1950ler ve 1960larda, başka toplumsal kaygılar öne çıktı ve cinayetlerin 1970ten sonraki artışına, şiddete karşı yükselen bir duyarlılık eşlik etti.
Kavgadan kaçmak ya da intikamı ertelemek, itibar kaybıydı. Sonraları soylular, alt sınıflardan insanlarla hiçbir biçimde kavgaya girmez oldular.
Saygın vatandaşlar gerektiğinde kendilerini savunmak zorunda kaldılarsa da, bıçak kavgalarına dâhil olmayı reddettiler. Bıçak kavgası, alt sınıfların sakilliğini taşıyordu; izlenebilirdi ama katılmak yersiz ve mantık dışıydı.
Çatışmalar erkekler arasında gelişiyordu ve öğrenilmiş cinsiyet rolleri, kadınları, katil olmaktan alıkoyuyordu. 19. yüzyıla gelindiğinde şeref kavramı yeniden tanımlanıyor, uygarlaşmanın sonucu olarak kan davaları ve bıçak kavgaları, siyasal iktidarın daha az nüfuz edebildiği, ekonomik olarak az gelişmiş bölgelere kayıyordu. Bugün, küreselleşmeyle birlikte yaşanan göç ve organize suçlar, uygarlaşma eğrisini yanlışlayacak biçimde metropollerde yoğunlaşıyor. Pieter Spierenburg, Ortaçağdan günümüze cinayetin tarihini, ustalıkla anlatıyor.
Cinayet düzeyinin yüksek olduğu Ortaçağda, insanlar cinayetten korkmuyorlardı. 19. yüzyıla doğru öldürme fiilleri azaldıkça, korku arttı.
Ancak 20. yüzyıl boyunca, bu ters bağıntı ortadan kalkmaya başladı. Şiddetin en düşük noktaya indiği 1950ler ve 1960larda, başka toplumsal kaygılar öne çıktı ve cinayetlerin 1970ten sonraki artışına, şiddete karşı yükselen bir duyarlılık eşlik etti.