Cumhuriyet dönemi Türk düşüncesi kendine özgü koşullar içinde oluşmuş ve gelişmiştir. Bu kitapta ele alınan örnek Cumhuriyet dönemi düşünürlerimiz Batı ile ilişkimizin felsefi ve sosyolojik düzlemde eleştirisini yaparak kendi gerçekliğimize uygun bir düşünce ve kültür hayatı oluşturmaya gayret etmişlerdir. Ziya Gökalp ile başlayan çalışmada onun hayatı, eserleri ve düşünceleri bir bütün olarak ele alınmaktadır. Türkiye'de Felsefe, Felsefe Tarihi ve Metodoloji alanlarında Darülfünun'da öncü düşünürlerden olan Mehmet İzzet "Milliyet Nazariyeleri ve Milli Hayat" bağlamında ele alınmakta ve özgün bir düşünür olarak düşünce hayatımızdaki yeri irdelenmektedir. Türkiye'de felsefe ve psikolojinin akademik bir disiplin olarak yerleşip kökleşmesinde büyük emeği olan Mustafa Şekip Tunç insan anlayışı merkeze alınarak incelenmektedir. O, Cumhuriyet dönemi Türk Düşüncesinde ilgi alanlarının derinliği ve genişliği ile dikkat çekmekte ve Türkiye’de modern anlamda felsefe ve psikolojinin kurucuları arasında yer almaktadır. Psikolojik denilebilecek bir felsefesi ve felsefi denilebilecek bir psikoloji ve pedagoji görüşü söz konusudur. Mehmet Emin Erişirgil çağdaş Batı medeniyetinin üzerinde yükseldiği zihniyet ve değerleri sorgulayarak, Cumhuriyet Türkiye’sinin taklide ve yabancılaşmaya düşmeden bu değerlerle bütünleşmesini ve hatta bunları yeniden üretmesini hedef almıştır. Bu amaca uygun olarak Batı medeniyetinin temellerini sorgulamış ve akıl, bilim, tecrübe, ahlak, hürriyet ve tesamuh gibi değerlerin dönüştürücü gücünü tespit etmiştir. Temel ilgisi, medeni dünyanın şerefli bir parçası olmak için yapılması gerekenler ve bunu gerçekleştirecek olan Cumhuriyet kuşaklarının eğitilmesidir. İsmayıl Hakkı Baltacıoğlu’nun da eserlerinin merkezi teması insandır. İnsanoğlunun kültür adına ortaya koyduğu her şey değerlidir, anlamlıdır ve insanı yansıtır. İnsanın varlıkla kurduğu ilişki ne kadar geniş ve derinlemesine olursa, insanlık ürünleri de o derece yetkin olacaktır. Bu aynı zamanda bir eğitim meselesidir. İnsan, eğitim yoluyla özgür ve yaratıcı bir birey olmayı öğrenebilir. Baltacıoğlu’na göre eğitimin temel işlevi, demokratik ve milli bir kişilik kazandırmaktır. Ziyaeddin Fahri Fındıkoğlu, varlığı, sosyal bilim yöntemi ve yolu ile kavramak ve yorumlamak gayretindedir. Bunu yaparken bir olgu olarak yaşanan gerçekliğe, yabancı kuram ve paradigmalarla bakmak yerine onu içinden kavramaktan yanadır. Bu çaba Türkoloji’ye dayalı bir sosyoloji ve düşünce geleneği kurmak şeklinde de okunabilir. Hilmi Ziya Ülken’in ilgi alanlarının çokluğu ve verdiği eserlerin nitelik ve niceliği onu tek başına bir fakülte haline getirmiştir. Mülkiye’de almış olduğu eğitim üzerine coğrafya, felsefe, sosyoloji, edebiyat ve tarih merakı sayesinde sosyal bilimler alanında yetişmiş ve yetkinleşmiştir. Bırakmış olduğu ilmi ve fikri miras tam anlamıyla kavranmış ve özümsenmiş de değildir. Memleketin kalkınması, milli kültürün evrensel kültüre katılması ve katkı sunması için izlenmesi gereken yollar onun tefekkürünün ayırt edici vasıflarıdır. Zihninde taşıdığı ve eserlerinde betimlediği medeniyet tasavvuru Anadoluculuk veya Memleketçilik olarak ifade edilebilecek bir tasarımdır. Mümtaz Turhan, Türkiye’de evrensel bilimsel zihniyet ve ilkelerle kendi gerçekliğimizi inceleme ve tanıma yolunda gayret sarf eden özel bir düşünür ve bilim adamı portresi çizer. Ziya Gökalp’ın bıraktığı kültürel ve fikrî mirası devralarak, günün sorunları ve gerçekleri bağlamında kendi çözüm önerilerini sunar. Erol Güngör, Ziya Gökalp ve Mümtaz Turhan çizgisini hem sürdürerek hem de eleştirip aşarak, hukuk, felsefe, ahlak, sosyal psikoloji, sosyoloji, tarih ve tasavvuf konularında eserler vermiş, tam manasıyla bir aydın ve sosyal bilimcimizdir. Gökalp’tan farklı olarak Selçukluların ve Osmanlıların Anadolu’daki bin yıllık mazisinin oluşturduğu birikimin İslam medeniyetinin tamamlayıcı bir parçası olduğunun bilincindedir. Nurettin Topçu’nun düşüncesi; ahlakı merkeze alan bir felsefe, kültür ve medeniyet tasarımıdır. Ahlak, onun düşüncesinde sadece sistemin bir parçası olmaktan ibaret değildir. Onun düşünce dizgesinde insan, bir ahlak varlığı ve ahlak kişisi, toplum, bir ahlak toplumu, devlet, bir ahlak devleti nihayet insanlık da ahlak bakımından okunması ve inşa edilmesi gereken bir gerçektir. Aydın Sayılı Türk ve İslam medeniyetinin dünya tarihindeki yerini özellikle de bilim ve tefekkür alanındaki katkılarını açığa çıkarmaya adanmış ve ardında, Türk bilim tarihçiliği disiplininde Sayılı ekolü diye bilinen bir gelenek bırakmıştır. Kitapta yer alan son düşünür portre ise Necati Öner'dir. O, çağdaş Türk felsefesinin kurucu örneklerinden biridir. Hocaları ve öğrencileri arasında entelektüel ve manevi bir köprü kurmuştur. Felsefeyi salt bir akademik etkinlik olmaktan çıkaran, toplum ve kültür ile buluşturan, felsefi tutum sahibi bir düşünürdür. İlgilendiği konular arasında Türkiye’de ilim ve mantık anlayışı, mantığın menşei, insan hürriyeti, zihniyet meselesi, milli zihniyet ve milli birlik, dil ve düşünce ilişkisi, felsefe ve mantık eğitimi sayılabilir.
Cumhuriyet dönemi Türk düşüncesi kendine özgü koşullar içinde oluşmuş ve gelişmiştir. Bu kitapta ele alınan örnek Cumhuriyet dönemi düşünürlerimiz Batı ile ilişkimizin felsefi ve sosyolojik düzlemde eleştirisini yaparak kendi gerçekliğimize uygun bir düşünce ve kültür hayatı oluşturmaya gayret etmişlerdir. Ziya Gökalp ile başlayan çalışmada onun hayatı, eserleri ve düşünceleri bir bütün olarak ele alınmaktadır. Türkiye'de Felsefe, Felsefe Tarihi ve Metodoloji alanlarında Darülfünun'da öncü düşünürlerden olan Mehmet İzzet "Milliyet Nazariyeleri ve Milli Hayat" bağlamında ele alınmakta ve özgün bir düşünür olarak düşünce hayatımızdaki yeri irdelenmektedir. Türkiye'de felsefe ve psikolojinin akademik bir disiplin olarak yerleşip kökleşmesinde büyük emeği olan Mustafa Şekip Tunç insan anlayışı merkeze alınarak incelenmektedir. O, Cumhuriyet dönemi Türk Düşüncesinde ilgi alanlarının derinliği ve genişliği ile dikkat çekmekte ve Türkiye’de modern anlamda felsefe ve psikolojinin kurucuları arasında yer almaktadır. Psikolojik denilebilecek bir felsefesi ve felsefi denilebilecek bir psikoloji ve pedagoji görüşü söz konusudur. Mehmet Emin Erişirgil çağdaş Batı medeniyetinin üzerinde yükseldiği zihniyet ve değerleri sorgulayarak, Cumhuriyet Türkiye’sinin taklide ve yabancılaşmaya düşmeden bu değerlerle bütünleşmesini ve hatta bunları yeniden üretmesini hedef almıştır. Bu amaca uygun olarak Batı medeniyetinin temellerini sorgulamış ve akıl, bilim, tecrübe, ahlak, hürriyet ve tesamuh gibi değerlerin dönüştürücü gücünü tespit etmiştir. Temel ilgisi, medeni dünyanın şerefli bir parçası olmak için yapılması gerekenler ve bunu gerçekleştirecek olan Cumhuriyet kuşaklarının eğitilmesidir. İsmayıl Hakkı Baltacıoğlu’nun da eserlerinin merkezi teması insandır. İnsanoğlunun kültür adına ortaya koyduğu her şey değerlidir, anlamlıdır ve insanı yansıtır. İnsanın varlıkla kurduğu ilişki ne kadar geniş ve derinlemesine olursa, insanlık ürünleri de o derece yetkin olacaktır. Bu aynı zamanda bir eğitim meselesidir. İnsan, eğitim yoluyla özgür ve yaratıcı bir birey olmayı öğrenebilir. Baltacıoğlu’na göre eğitimin temel işlevi, demokratik ve milli bir kişilik kazandırmaktır. Ziyaeddin Fahri Fındıkoğlu, varlığı, sosyal bilim yöntemi ve yolu ile kavramak ve yorumlamak gayretindedir. Bunu yaparken bir olgu olarak yaşanan gerçekliğe, yabancı kuram ve paradigmalarla bakmak yerine onu içinden kavramaktan yanadır. Bu çaba Türkoloji’ye dayalı bir sosyoloji ve düşünce geleneği kurmak şeklinde de okunabilir. Hilmi Ziya Ülken’in ilgi alanlarının çokluğu ve verdiği eserlerin nitelik ve niceliği onu tek başına bir fakülte haline getirmiştir. Mülkiye’de almış olduğu eğitim üzerine coğrafya, felsefe, sosyoloji, edebiyat ve tarih merakı sayesinde sosyal bilimler alanında yetişmiş ve yetkinleşmiştir. Bırakmış olduğu ilmi ve fikri miras tam anlamıyla kavranmış ve özümsenmiş de değildir. Memleketin kalkınması, milli kültürün evrensel kültüre katılması ve katkı sunması için izlenmesi gereken yollar onun tefekkürünün ayırt edici vasıflarıdır. Zihninde taşıdığı ve eserlerinde betimlediği medeniyet tasavvuru Anadoluculuk veya Memleketçilik olarak ifade edilebilecek bir tasarımdır. Mümtaz Turhan, Türkiye’de evrensel bilimsel zihniyet ve ilkelerle kendi gerçekliğimizi inceleme ve tanıma yolunda gayret sarf eden özel bir düşünür ve bilim adamı portresi çizer. Ziya Gökalp’ın bıraktığı kültürel ve fikrî mirası devralarak, günün sorunları ve gerçekleri bağlamında kendi çözüm önerilerini sunar. Erol Güngör, Ziya Gökalp ve Mümtaz Turhan çizgisini hem sürdürerek hem de eleştirip aşarak, hukuk, felsefe, ahlak, sosyal psikoloji, sosyoloji, tarih ve tasavvuf konularında eserler vermiş, tam manasıyla bir aydın ve sosyal bilimcimizdir. Gökalp’tan farklı olarak Selçukluların ve Osmanlıların Anadolu’daki bin yıllık mazisinin oluşturduğu birikimin İslam medeniyetinin tamamlayıcı bir parçası olduğunun bilincindedir. Nurettin Topçu’nun düşüncesi; ahlakı merkeze alan bir felsefe, kültür ve medeniyet tasarımıdır. Ahlak, onun düşüncesinde sadece sistemin bir parçası olmaktan ibaret değildir. Onun düşünce dizgesinde insan, bir ahlak varlığı ve ahlak kişisi, toplum, bir ahlak toplumu, devlet, bir ahlak devleti nihayet insanlık da ahlak bakımından okunması ve inşa edilmesi gereken bir gerçektir. Aydın Sayılı Türk ve İslam medeniyetinin dünya tarihindeki yerini özellikle de bilim ve tefekkür alanındaki katkılarını açığa çıkarmaya adanmış ve ardında, Türk bilim tarihçiliği disiplininde Sayılı ekolü diye bilinen bir gelenek bırakmıştır. Kitapta yer alan son düşünür portre ise Necati Öner'dir. O, çağdaş Türk felsefesinin kurucu örneklerinden biridir. Hocaları ve öğrencileri arasında entelektüel ve manevi bir köprü kurmuştur. Felsefeyi salt bir akademik etkinlik olmaktan çıkaran, toplum ve kültür ile buluşturan, felsefi tutum sahibi bir düşünürdür. İlgilendiği konular arasında Türkiye’de ilim ve mantık anlayışı, mantığın menşei, insan hürriyeti, zihniyet meselesi, milli zihniyet ve milli birlik, dil ve düşünce ilişkisi, felsefe ve mantık eğitimi sayılabilir.