Gülşen-i Şu'arâ İndeksli Tıpkıbasım - Osmanlıca - Elyazısı

Stok Kodu:
9789751628923
Boyut:
170-245
Sayfa Sayısı:
252
Baskı:
1
Basım Tarihi:
2014-10
Kapak Türü:
Karton
Kağıt Türü:
2. Hamur
Dili:
Türkçe - Osmanlıca
0,00
9789751628923
216882
Gülşen-i Şu'arâ
Gülşen-i Şu'arâ İndeksli Tıpkıbasım - Osmanlıca - Elyazısı
0.00
İslâm medeniyeti çerçevesinde oluşan edebiyatımızın bugün incelenip
anlaşılması bir çok insan için mümkün değildir. Alfabe değişikliği, kelimelerin
eskiliği gibi bazı hususlar sahayı zorlaştırmaktadır. Kendine has zorlukları olan bu
sahanın araştırılıp incelenmesi kültür ve edebiyat tarihimize büyük oranda ışık
tutacaktır. Üzerinde çalışılan eser, bir şâirler tezkiresidir. Bilindiği gibi tezkireler, bir
devrin edebî ve kültürel faaliyetlerini tek başına içerme hatta temsil etme konumuna
sahiptir. Konularını şâirlerin hayatları, şahsiyetleri, edebî faaliyetleri ve bunların
eserleri oluşturur. Bu konularda hem bilgi verilmekte, hem yorum ve
değerlendirmeler yapılmakta, hem de eserlerden örnekler verilmektedir. Bütün
bunların yapılmasındaki amaç bu insanların unutulmamasıdır. Ahdî bunu kûşe-i
nisyânda kalmamak olarak ifade etmiştir. Tabiidir ki bu yapılırken müellif de kendi
hünerlerini göstermek durumundadır. Bu vesile ile kullanılan dil ve üslup biraz
sanatlı ve âhenkli olacaktır.
Arapların tabakat geleneğinden edebiyatımıza geçen tezkireciliğin bizdeki
modelleri Alî Şir Nevâyî (ölm.1501)?nin Mecâlisü?n-Nefâis adlı tezkiresi ile
Devletşâh (ölm.1507)'ın Tezkiretü?ş-Şu?arâ isimli eseridir. Tezkireciliğin
edebiyatımızdaki ilk örnekleri on altıncı yüzyılda görülmektedir. Daha doğrusu elde
bulunan en eski örnekler bu yüzyıla aittir. Ahdî?den önce Sehî Bey ve Latifî
Anadolu?da tezkire yazmışlardır. Bu iki tezkire üzerinde akademik seviyede çalışma yapılmıştır. Gülşen-i Şu'arâ ilk tertip tarihi itibariyle (H.971-M. 1563) Anadolu
sahasında yazılmış üçüncü tezkiredir.
İslâm medeniyeti çerçevesinde oluşan edebiyatımızın bugün incelenip
anlaşılması bir çok insan için mümkün değildir. Alfabe değişikliği, kelimelerin
eskiliği gibi bazı hususlar sahayı zorlaştırmaktadır. Kendine has zorlukları olan bu
sahanın araştırılıp incelenmesi kültür ve edebiyat tarihimize büyük oranda ışık
tutacaktır. Üzerinde çalışılan eser, bir şâirler tezkiresidir. Bilindiği gibi tezkireler, bir
devrin edebî ve kültürel faaliyetlerini tek başına içerme hatta temsil etme konumuna
sahiptir. Konularını şâirlerin hayatları, şahsiyetleri, edebî faaliyetleri ve bunların
eserleri oluşturur. Bu konularda hem bilgi verilmekte, hem yorum ve
değerlendirmeler yapılmakta, hem de eserlerden örnekler verilmektedir. Bütün
bunların yapılmasındaki amaç bu insanların unutulmamasıdır. Ahdî bunu kûşe-i
nisyânda kalmamak olarak ifade etmiştir. Tabiidir ki bu yapılırken müellif de kendi
hünerlerini göstermek durumundadır. Bu vesile ile kullanılan dil ve üslup biraz
sanatlı ve âhenkli olacaktır.
Arapların tabakat geleneğinden edebiyatımıza geçen tezkireciliğin bizdeki
modelleri Alî Şir Nevâyî (ölm.1501)?nin Mecâlisü?n-Nefâis adlı tezkiresi ile
Devletşâh (ölm.1507)'ın Tezkiretü?ş-Şu?arâ isimli eseridir. Tezkireciliğin
edebiyatımızdaki ilk örnekleri on altıncı yüzyılda görülmektedir. Daha doğrusu elde
bulunan en eski örnekler bu yüzyıla aittir. Ahdî?den önce Sehî Bey ve Latifî
Anadolu?da tezkire yazmışlardır. Bu iki tezkire üzerinde akademik seviyede çalışma yapılmıştır. Gülşen-i Şu'arâ ilk tertip tarihi itibariyle (H.971-M. 1563) Anadolu
sahasında yazılmış üçüncü tezkiredir.
Kapat