Hacı Abdullah Petrici'nin Hristiyanlık Eleştirisi

Stok Kodu:
9789755482361
Boyut:
135-215
Sayfa Sayısı:
312
Baskı:
3
Basım Tarihi:
2014-05
Kapak Türü:
Karton
Kağıt Türü:
2.Hamur
Dili:
Türkçe
0,00
9789755482361
169245
Hacı Abdullah Petrici'nin Hristiyanlık Eleştirisi
Hacı Abdullah Petrici'nin Hristiyanlık Eleştirisi
0.00
19. yüzyıl, Osmanlı Devletinin sadece siyasî ve askerî alandaki istilalara karşı değil, aynı zamanda Batılı devletlerin kültürel istilasına karşı da mücadele verdiği bir dönem olmuştur. Bu mücadele, özellikle Hıristiyan âlemi ile sınır oluşturan ve bünyesinde farklı din ve mezhepleri barındıran Balkanlarda daha yoğun bir şekilde gerçekleşmiştir. Kendisi de Balkanlardan olan Hacı Abdullah Petricî, özellikle o dönemde yaygın olan Protestan misyonerlik faaliyetlerini hedef alarak, Hıristiyanlığın eleştirisine dair hem Türkçe hem de Arapça eserler kaleme almıştır. Bu çerçevede, Türkçe yazılan ilk reddiyeler arasında yer alan İzâhül-merâm önemli bir yer işgal etmektedir. Burhânü'l-hüdâ fi reddi kavli'n-nasâra ile Risâletü's-samsamiyye adlı eserleri ise, dönemin önemli reddiye metinleri arasındadır. Hıristiyanlığın temel doktrinlerini (teslis inancı, Hz. İsa'nın ulûhiyeti ve enkarnasyon) ve İncil'in tahrifi meseleleri Hacı Abdullah Petricî'nin eleştirilerinin merkezini teşkil etmiştir. Hz. Muhammed'in (s.a.v.) önceki kutsal metinlerde müjdelediği (tebşirat) konusuna da değinen Petricî, misyonerlik faaliyetlerine maruz kalan Müslümanları İslâm'ın üstünlüklerini keşfetmeye çağırmıştır. Eleştirilerini hem klasik İslâm reddiye literatüründen hem de kendi çağında yazılmış olan Hıristiyan araştırmalardan istifade ile kaleme alan Petricî, bu yönüyle kendi çağındaki gelişmeleri de takip eden bir ilim adamıdır.
Bütün bunların bir tek sebebi vardır ki, o da Müslümanların bir ibadet felsefesi kuramamış ve yine bu kapsam içinde isimleri bu güne göre belirlenmiş de olsa bir ibadet psikolojisi ve sos­yo­lojisi geliştirememiş olmaları idi. Her bir Müslüman, ben iba­det­lerimi yaparım, bu ibadetlerin bende hâsıl etmek istediği kemâlât ve tekâmül nasıl olsa bende tecelli eder ve ben nasıl olsa arzu edilen manevi mertebelere ulaşırım, diye düşünüyordu. Bunda haklıydı. Bir ilacın iyi gelmesi için hastanın o ilacın terki­bini bil­mesinin lüzumu olmadığı gibi
19. yüzyıl, Osmanlı Devletinin sadece siyasî ve askerî alandaki istilalara karşı değil, aynı zamanda Batılı devletlerin kültürel istilasına karşı da mücadele verdiği bir dönem olmuştur. Bu mücadele, özellikle Hıristiyan âlemi ile sınır oluşturan ve bünyesinde farklı din ve mezhepleri barındıran Balkanlarda daha yoğun bir şekilde gerçekleşmiştir. Kendisi de Balkanlardan olan Hacı Abdullah Petricî, özellikle o dönemde yaygın olan Protestan misyonerlik faaliyetlerini hedef alarak, Hıristiyanlığın eleştirisine dair hem Türkçe hem de Arapça eserler kaleme almıştır. Bu çerçevede, Türkçe yazılan ilk reddiyeler arasında yer alan İzâhül-merâm önemli bir yer işgal etmektedir. Burhânü'l-hüdâ fi reddi kavli'n-nasâra ile Risâletü's-samsamiyye adlı eserleri ise, dönemin önemli reddiye metinleri arasındadır. Hıristiyanlığın temel doktrinlerini (teslis inancı, Hz. İsa'nın ulûhiyeti ve enkarnasyon) ve İncil'in tahrifi meseleleri Hacı Abdullah Petricî'nin eleştirilerinin merkezini teşkil etmiştir. Hz. Muhammed'in (s.a.v.) önceki kutsal metinlerde müjdelediği (tebşirat) konusuna da değinen Petricî, misyonerlik faaliyetlerine maruz kalan Müslümanları İslâm'ın üstünlüklerini keşfetmeye çağırmıştır. Eleştirilerini hem klasik İslâm reddiye literatüründen hem de kendi çağında yazılmış olan Hıristiyan araştırmalardan istifade ile kaleme alan Petricî, bu yönüyle kendi çağındaki gelişmeleri de takip eden bir ilim adamıdır.
Bütün bunların bir tek sebebi vardır ki, o da Müslümanların bir ibadet felsefesi kuramamış ve yine bu kapsam içinde isimleri bu güne göre belirlenmiş de olsa bir ibadet psikolojisi ve sos­yo­lojisi geliştirememiş olmaları idi. Her bir Müslüman, ben iba­det­lerimi yaparım, bu ibadetlerin bende hâsıl etmek istediği kemâlât ve tekâmül nasıl olsa bende tecelli eder ve ben nasıl olsa arzu edilen manevi mertebelere ulaşırım, diye düşünüyordu. Bunda haklıydı. Bir ilacın iyi gelmesi için hastanın o ilacın terki­bini bil­mesinin lüzumu olmadığı gibi
Kapat