9789750511585
186192
https://www.sahafium.com/kitap/heba-p186192.html
Heba
0.00
İnceldiğinde, çeşitli sebeplerle delindiği de olur uykunun. Ne
bileyim, bazen zihnimizdeki sivri uçlu bir hatıra deler onu; bazen
henüz hazmedemediğimiz bir sözün acısı, bazen kolu bacağı
aklımızın dışında kalan bir düşünce yahut bir duygu, bazen de
etrafımızda olup biten, bizim fark edemediğimiz meçhul bir şey deler.
İşte o vakit delinen yerden içerisi görünmez ama dışarısı görünür.
Hakikat oradan gerçekte olduğu gibi görünmez tabii; uykunun sisi
yüzünden, kendisinin biraz berisinde yahut gerisinde görünür.
Sise benzemeyen tuhaf bir sisin içindeydi şehir. On dokuzuncu katın
hizasında ben gerçeğim diyen bir güvercin kanat çırpıyordu. Binnaz
Hanımın tombul elleri vardı. Ucu bucağı görünmeyen bir boşluğa
düştü Ziya. Hışır hışır öten naylon şeritler. Te ilerde Suriye! Kaldır
başını! Huoop! Yüzü çilli bir çocukluk. Efil efil tüten bir pişmanlık.
Hiç işte, hiçbir şey olmadı. Şikâyetçi misin? Değilim Komutanım.
Kolonya, limontuzu ve su. Bakma öyle karanlıkta Mensur. Aynalı
kahve. Güzel Nefise. Kim o uzaktaki adam? Tufana emanet bir dünya.
Her kötülük, bir iyiliğin içine akıyor işte...
Heba, göz gözü görmez insafsızlığın, doğruya benzemeye muvaffak
olan yalanın, utanmazlığın, lincin, kıstırılmışlığın romanı.
Edebiyatın
kirişlerini çatlatan büyük bir yazardan yalnızlığın, pişmanlığın,
askerliğin, heder olmuş bir ömrün romanı. İpek kadar yumuşak ve
ipek kadar sağlam.
Sadık okurları için yeni keşifler sunacak, yeni tanışanları sadık
okurlara dönüştürecek bir Hasan Ali Toptaş romanı...
bileyim, bazen zihnimizdeki sivri uçlu bir hatıra deler onu; bazen
henüz hazmedemediğimiz bir sözün acısı, bazen kolu bacağı
aklımızın dışında kalan bir düşünce yahut bir duygu, bazen de
etrafımızda olup biten, bizim fark edemediğimiz meçhul bir şey deler.
İşte o vakit delinen yerden içerisi görünmez ama dışarısı görünür.
Hakikat oradan gerçekte olduğu gibi görünmez tabii; uykunun sisi
yüzünden, kendisinin biraz berisinde yahut gerisinde görünür.
Sise benzemeyen tuhaf bir sisin içindeydi şehir. On dokuzuncu katın
hizasında ben gerçeğim diyen bir güvercin kanat çırpıyordu. Binnaz
Hanımın tombul elleri vardı. Ucu bucağı görünmeyen bir boşluğa
düştü Ziya. Hışır hışır öten naylon şeritler. Te ilerde Suriye! Kaldır
başını! Huoop! Yüzü çilli bir çocukluk. Efil efil tüten bir pişmanlık.
Hiç işte, hiçbir şey olmadı. Şikâyetçi misin? Değilim Komutanım.
Kolonya, limontuzu ve su. Bakma öyle karanlıkta Mensur. Aynalı
kahve. Güzel Nefise. Kim o uzaktaki adam? Tufana emanet bir dünya.
Her kötülük, bir iyiliğin içine akıyor işte...
Heba, göz gözü görmez insafsızlığın, doğruya benzemeye muvaffak
olan yalanın, utanmazlığın, lincin, kıstırılmışlığın romanı.
Edebiyatın
kirişlerini çatlatan büyük bir yazardan yalnızlığın, pişmanlığın,
askerliğin, heder olmuş bir ömrün romanı. İpek kadar yumuşak ve
ipek kadar sağlam.
Sadık okurları için yeni keşifler sunacak, yeni tanışanları sadık
okurlara dönüştürecek bir Hasan Ali Toptaş romanı...
İnceldiğinde, çeşitli sebeplerle delindiği de olur uykunun. Ne
bileyim, bazen zihnimizdeki sivri uçlu bir hatıra deler onu; bazen
henüz hazmedemediğimiz bir sözün acısı, bazen kolu bacağı
aklımızın dışında kalan bir düşünce yahut bir duygu, bazen de
etrafımızda olup biten, bizim fark edemediğimiz meçhul bir şey deler.
İşte o vakit delinen yerden içerisi görünmez ama dışarısı görünür.
Hakikat oradan gerçekte olduğu gibi görünmez tabii; uykunun sisi
yüzünden, kendisinin biraz berisinde yahut gerisinde görünür.
Sise benzemeyen tuhaf bir sisin içindeydi şehir. On dokuzuncu katın
hizasında ben gerçeğim diyen bir güvercin kanat çırpıyordu. Binnaz
Hanımın tombul elleri vardı. Ucu bucağı görünmeyen bir boşluğa
düştü Ziya. Hışır hışır öten naylon şeritler. Te ilerde Suriye! Kaldır
başını! Huoop! Yüzü çilli bir çocukluk. Efil efil tüten bir pişmanlık.
Hiç işte, hiçbir şey olmadı. Şikâyetçi misin? Değilim Komutanım.
Kolonya, limontuzu ve su. Bakma öyle karanlıkta Mensur. Aynalı
kahve. Güzel Nefise. Kim o uzaktaki adam? Tufana emanet bir dünya.
Her kötülük, bir iyiliğin içine akıyor işte...
Heba, göz gözü görmez insafsızlığın, doğruya benzemeye muvaffak
olan yalanın, utanmazlığın, lincin, kıstırılmışlığın romanı.
Edebiyatın
kirişlerini çatlatan büyük bir yazardan yalnızlığın, pişmanlığın,
askerliğin, heder olmuş bir ömrün romanı. İpek kadar yumuşak ve
ipek kadar sağlam.
Sadık okurları için yeni keşifler sunacak, yeni tanışanları sadık
okurlara dönüştürecek bir Hasan Ali Toptaş romanı...
bileyim, bazen zihnimizdeki sivri uçlu bir hatıra deler onu; bazen
henüz hazmedemediğimiz bir sözün acısı, bazen kolu bacağı
aklımızın dışında kalan bir düşünce yahut bir duygu, bazen de
etrafımızda olup biten, bizim fark edemediğimiz meçhul bir şey deler.
İşte o vakit delinen yerden içerisi görünmez ama dışarısı görünür.
Hakikat oradan gerçekte olduğu gibi görünmez tabii; uykunun sisi
yüzünden, kendisinin biraz berisinde yahut gerisinde görünür.
Sise benzemeyen tuhaf bir sisin içindeydi şehir. On dokuzuncu katın
hizasında ben gerçeğim diyen bir güvercin kanat çırpıyordu. Binnaz
Hanımın tombul elleri vardı. Ucu bucağı görünmeyen bir boşluğa
düştü Ziya. Hışır hışır öten naylon şeritler. Te ilerde Suriye! Kaldır
başını! Huoop! Yüzü çilli bir çocukluk. Efil efil tüten bir pişmanlık.
Hiç işte, hiçbir şey olmadı. Şikâyetçi misin? Değilim Komutanım.
Kolonya, limontuzu ve su. Bakma öyle karanlıkta Mensur. Aynalı
kahve. Güzel Nefise. Kim o uzaktaki adam? Tufana emanet bir dünya.
Her kötülük, bir iyiliğin içine akıyor işte...
Heba, göz gözü görmez insafsızlığın, doğruya benzemeye muvaffak
olan yalanın, utanmazlığın, lincin, kıstırılmışlığın romanı.
Edebiyatın
kirişlerini çatlatan büyük bir yazardan yalnızlığın, pişmanlığın,
askerliğin, heder olmuş bir ömrün romanı. İpek kadar yumuşak ve
ipek kadar sağlam.
Sadık okurları için yeni keşifler sunacak, yeni tanışanları sadık
okurlara dönüştürecek bir Hasan Ali Toptaş romanı...