9789750807671
22862
https://www.sahafium.com/kitap/ibn-battuta-seyahatnamesi-2-cilt-kutulu-p22862.html
İbn Battûta Seyahatnâmesi (2 Cilt - Kutulu)
0.00
14. yüzyıl gezginlerinden İbn Battuta (1304-1368) Fas'ın Tanca şehrinde dünyaya geldi. Bu şehirden çıktığı ve 28 yıl süren gezileri boyunca Mısır, Arap Yarımadası, Irak, İran, Anadolu (başta Osmanlı Beyliği olmak üzere o dönemin belli başlı beylikleri), Deşt-i Kıpçak, Bizans (İstanbul), Orta Asya, Hindistan, Maldivler, Çin ve Endülüs'ü gezen İbn Battuta devlet ve toplum yapıları, inanç ve adetleri, doğal özellik ve ürünleriyle tanıttığı bu ülke ve şehirlerin 700 yıl önceki durumlarını başarıyla yansıtır.
Tadımlık
TANCALI İBN BATTÛTA ve SEYAHATNÂMESİ
I) Seyyaha Dair Ortaçağın en büyük seyyahı ve Rıhletü İbn Battûta diye bilinen seyahatnâmenin sahibi. Uzun adı; Ebû Abdullah Muhammed b. Abdullah b. Muhammed b. İbrahim Levâtî Tancî. 17 Recep 703/25 Şubat 1304te Fasın Tanca şehrinde doğdu; 770/1368de Tâmesna-Merrâkeş kadısı iken vefat etti. Ailesi, Berberî asıllı Levâte kabilesinden olup Berkadan Tancaya göçenlerdendir. Edebiyat, fıkıh gibi dönemin popüler ilimlerinde sivrilmediği için sadece üç çağdaşı ondan bahseder. Ancak seyahatnâmesi sayesinde dünya tarihinin en çok tanınan gezginlerinden olmuştur. a) İbn Battûtaya Temas Eden Tarihî Kaynaklar Kendi çağdaşları arasında sadece Lisânüddîn İbnül-Hatîb,1 İbn Hacer2 ve İbn Haldûn3 ondan bahseder. Abdülhayy Hasenî4 ve Makkarî de5 Rıhleden alıntılarda bulunan tarihçilerdendir. Fasta, Sadîler döneminde Osmanlı başşehrine sefir olarak (1589-1591) gönderilen Temgrûtî6 eserinde bazı doğu şehirlerini anlatırken İbn Battûtaya atıfta bulunmuş, ünlü sözlükçü Zebîdî, ansiklopedik sözlüğü Tâcül-Arûsda7 seyyahımızı tanıtırken Tı harfinin Battûta şeklinde şeddeli okunması gerektiğini bildirmiş ve Beylûnînin çıkardığı muhtasara değinmiştir. Muhammed b. Fethullah b. Mahmud Beylûnî (ö: 1085/1674), gerek Avrupada gerekse İslâm dünyasında Rıhlenin tanınmasında önemli bir duraktır; onun sunduğu Münteka, yani özetin Doğu kütüphanelerinde çeşitli nüshalarına ulaşılmış,8 Avrupada ilk İbn Battûta çevirilerine de onun özetiyle başlanmıştır.9 Dolayısıyla Defrémery-Sanguinetti neşrinden önce Rıhlenin Doğu İslâm âleminde hiç bilinmediğini savunmak abartılı bir iddiadır. Fotokopisi Faslı diplomasi tarihi uzmanı A. Tâzî tarafından neşredilen bir mektubundan da anlaşıldığı üzere10 meşhur biyografi uzmanı edebiyatçı İbnül-Hatîb aslında İbn Battûtayı çok iyi tanımaktadır; ancak ya onu ciddiye almadığından yahut kıskanç davrandığından dolayı ünlü eseri İhâtada ona pek yer ayırmamış, birkaç cümlecik malûmatı da hocası Ebul-Berekât Bilfîkîden naklederek vermiştir.11 İbn Hacer Askalânî de İhâtayı kaynak göstererek bir-iki cümleyle geçiştirmiş12 İbn Haldun ise gerçekleşmesi imkânsız görülen olayları hemen inkâr etmenin yanlışlığı konusunda Vezir İbn Vudrâr Haşemînin uyarısını naklederken İbn Battûtadan bahsetmiştir.13 Bu kaynaklardaki kısa değinilerden anlaşılacağı üzere İbn Battûta, dinî ilimlerde biraz ilerlemiş lâkin herhangi bir alanda derinleşememiş bir genç olarak başlar seyahatlerine. Yıllar sonra Merinî hükümdarı Ebû İnân Fâris döneminde (749-759/1348-1354) yurduna döndüğünde gezdiği uzak ülkelerden, gördüğü garip olaylardan bahsedince sözleri alayla karşılanmış ve pek çok şeyi uydurduğu sanılmıştır. Örneğin Ebul-Berekât Bilfîkî, Gırnatada görüştüğü gezginin her şeyi çok abarttığını savunmuştur. Kuşkusuz; bilge siyasetçi Vezir İbn Vudrâr olmasaydı İbn Haldun da alaycılar kervanına katılacaktı. Seyyahın yola çıkarken derin bir kültüre sahip olmadığı savunulsa bile, gerek seyahat esnasında aldığı icâzetler ve her sahada öğrendiği yeni bilgiler; gerekse önceki yazarların anlattıklarını güncelleştirme çabası bize şunu göstermektedir ki; yurduna döndüğünde artık deneyimli bir bilgin ve seçkin bir danışman olarak Merinî sultanının meclisinde yerini almıştır. Elimize ulaşamasa da İbn Sûde bize İbn Battûtanın el-Vasît fî Ahbâri Men Halle Timentıt başlığıyla ikinci bir kitabı olduğunu bildirmektedir.14 b) İbn Battûtayı Tanımak İsteyenler İçin Ana Kaynak: Rıhle Literatürde Rıhletü İbn Battûta diye bilinen Tuhfetün-Nuzzâr fî Garâibil-Emsâr ve Acâibil-Esfâr başlıklı muazzam seyahatnâme, İbn Battûtanın ne kadar zengin tecrübelerle yurduna döndüğünü gösterir. Türklerin, Moğolların, Maldivlilerin hükümdarlarıyla karşılaşmış; Arapça bilmesi ve derviş gibi giyinmesi sebebiyle birçok ülkede kadılık makamına getirilmiştir. Herhalde Farsçayı iyi bildiği, Türkçeden de epey anladığı için zaman zaman diplomatik vazifelerde bulunması da istenmiştir. Ancak İbn Battûtayı halk ve ulemâ nezdinde sempatik kılan özellik; Lisânüddîn İbnül-Hatîbin de belirttiği gibi daima dervişçe giyinmesi; derviş gibi davranmasıdır.15 c) Tasavvufî Eğilimin Seyahate Katkısı Sufîlere ve zahitlere duyduğu yakınlık, bazen onların sözlerini ezberlemesine de yol açmıştır. Rıhle bu yönüyle o çağın tasavvuf haritasıdır. Bir yandan, son derece sıradan betimlemeler yaparken, öbür yandan olağanüstü sınıfına girecek olayları yadırgamamakta, güvendiği birinden gelen haberi asla reddetmemekte; zaman zaman bazı sözlere inanmadığını belirtse de akılüstü nitelikteki hikâyelere çok da itiraz etmemektedir. Seyahatnâme boyunca görüleceği gibi, bazen savaşlara katılmakta, bazen de kendini dünya nimetlerinden ırak tutarak uzun süren yalnızlık tecrübeleri yaşamaktadır. Benliğinde hissettiği ruhî tembellikten kurtulmak için tüm malını elden çıkarıp Şeyh Kemâleddîn Abdullah Gârînin tekkesine girmiş; ama kendi ifadesiyle hayat onu tekrar maceraların kucağına atmıştır. d) Başlıca Hevesi: İnsanları, İnançları ve Gelenekleri Tanımak O, Ortaçağdaki Müslüman seyyahların en büyüğüdür; bir kısım şarkiyatçının da itiraf ettiği gibi eskiden Ortaçağın en büyük seyyahı kabul edilen Marko Polonun bir numaralı rakibidir; hatta Kraçkovskynin ifadesiyle Marko Polodan çok daha geniş bir alanı gezmesi ve üç kıtada en önemli kültür merkezlerine ulaşması münasebetiyle onu geride bırakmıştır.16 Kaldı ki İbn Battûta gezdiği birçok ülkede toplumsal yaşama karışmış, evlilikler yapmış ve anılarını hiçbir kuşkuya yer bırakmadan güvenilir birine yazdırmıştır. Oysa Marko Polo uzmanları iyi bilirler ki Rustiçello bir dinleyici-yazıcı olarak sayfalar dolusu hayalî
Tadımlık
TANCALI İBN BATTÛTA ve SEYAHATNÂMESİ
I) Seyyaha Dair Ortaçağın en büyük seyyahı ve Rıhletü İbn Battûta diye bilinen seyahatnâmenin sahibi. Uzun adı; Ebû Abdullah Muhammed b. Abdullah b. Muhammed b. İbrahim Levâtî Tancî. 17 Recep 703/25 Şubat 1304te Fasın Tanca şehrinde doğdu; 770/1368de Tâmesna-Merrâkeş kadısı iken vefat etti. Ailesi, Berberî asıllı Levâte kabilesinden olup Berkadan Tancaya göçenlerdendir. Edebiyat, fıkıh gibi dönemin popüler ilimlerinde sivrilmediği için sadece üç çağdaşı ondan bahseder. Ancak seyahatnâmesi sayesinde dünya tarihinin en çok tanınan gezginlerinden olmuştur. a) İbn Battûtaya Temas Eden Tarihî Kaynaklar Kendi çağdaşları arasında sadece Lisânüddîn İbnül-Hatîb,1 İbn Hacer2 ve İbn Haldûn3 ondan bahseder. Abdülhayy Hasenî4 ve Makkarî de5 Rıhleden alıntılarda bulunan tarihçilerdendir. Fasta, Sadîler döneminde Osmanlı başşehrine sefir olarak (1589-1591) gönderilen Temgrûtî6 eserinde bazı doğu şehirlerini anlatırken İbn Battûtaya atıfta bulunmuş, ünlü sözlükçü Zebîdî, ansiklopedik sözlüğü Tâcül-Arûsda7 seyyahımızı tanıtırken Tı harfinin Battûta şeklinde şeddeli okunması gerektiğini bildirmiş ve Beylûnînin çıkardığı muhtasara değinmiştir. Muhammed b. Fethullah b. Mahmud Beylûnî (ö: 1085/1674), gerek Avrupada gerekse İslâm dünyasında Rıhlenin tanınmasında önemli bir duraktır; onun sunduğu Münteka, yani özetin Doğu kütüphanelerinde çeşitli nüshalarına ulaşılmış,8 Avrupada ilk İbn Battûta çevirilerine de onun özetiyle başlanmıştır.9 Dolayısıyla Defrémery-Sanguinetti neşrinden önce Rıhlenin Doğu İslâm âleminde hiç bilinmediğini savunmak abartılı bir iddiadır. Fotokopisi Faslı diplomasi tarihi uzmanı A. Tâzî tarafından neşredilen bir mektubundan da anlaşıldığı üzere10 meşhur biyografi uzmanı edebiyatçı İbnül-Hatîb aslında İbn Battûtayı çok iyi tanımaktadır; ancak ya onu ciddiye almadığından yahut kıskanç davrandığından dolayı ünlü eseri İhâtada ona pek yer ayırmamış, birkaç cümlecik malûmatı da hocası Ebul-Berekât Bilfîkîden naklederek vermiştir.11 İbn Hacer Askalânî de İhâtayı kaynak göstererek bir-iki cümleyle geçiştirmiş12 İbn Haldun ise gerçekleşmesi imkânsız görülen olayları hemen inkâr etmenin yanlışlığı konusunda Vezir İbn Vudrâr Haşemînin uyarısını naklederken İbn Battûtadan bahsetmiştir.13 Bu kaynaklardaki kısa değinilerden anlaşılacağı üzere İbn Battûta, dinî ilimlerde biraz ilerlemiş lâkin herhangi bir alanda derinleşememiş bir genç olarak başlar seyahatlerine. Yıllar sonra Merinî hükümdarı Ebû İnân Fâris döneminde (749-759/1348-1354) yurduna döndüğünde gezdiği uzak ülkelerden, gördüğü garip olaylardan bahsedince sözleri alayla karşılanmış ve pek çok şeyi uydurduğu sanılmıştır. Örneğin Ebul-Berekât Bilfîkî, Gırnatada görüştüğü gezginin her şeyi çok abarttığını savunmuştur. Kuşkusuz; bilge siyasetçi Vezir İbn Vudrâr olmasaydı İbn Haldun da alaycılar kervanına katılacaktı. Seyyahın yola çıkarken derin bir kültüre sahip olmadığı savunulsa bile, gerek seyahat esnasında aldığı icâzetler ve her sahada öğrendiği yeni bilgiler; gerekse önceki yazarların anlattıklarını güncelleştirme çabası bize şunu göstermektedir ki; yurduna döndüğünde artık deneyimli bir bilgin ve seçkin bir danışman olarak Merinî sultanının meclisinde yerini almıştır. Elimize ulaşamasa da İbn Sûde bize İbn Battûtanın el-Vasît fî Ahbâri Men Halle Timentıt başlığıyla ikinci bir kitabı olduğunu bildirmektedir.14 b) İbn Battûtayı Tanımak İsteyenler İçin Ana Kaynak: Rıhle Literatürde Rıhletü İbn Battûta diye bilinen Tuhfetün-Nuzzâr fî Garâibil-Emsâr ve Acâibil-Esfâr başlıklı muazzam seyahatnâme, İbn Battûtanın ne kadar zengin tecrübelerle yurduna döndüğünü gösterir. Türklerin, Moğolların, Maldivlilerin hükümdarlarıyla karşılaşmış; Arapça bilmesi ve derviş gibi giyinmesi sebebiyle birçok ülkede kadılık makamına getirilmiştir. Herhalde Farsçayı iyi bildiği, Türkçeden de epey anladığı için zaman zaman diplomatik vazifelerde bulunması da istenmiştir. Ancak İbn Battûtayı halk ve ulemâ nezdinde sempatik kılan özellik; Lisânüddîn İbnül-Hatîbin de belirttiği gibi daima dervişçe giyinmesi; derviş gibi davranmasıdır.15 c) Tasavvufî Eğilimin Seyahate Katkısı Sufîlere ve zahitlere duyduğu yakınlık, bazen onların sözlerini ezberlemesine de yol açmıştır. Rıhle bu yönüyle o çağın tasavvuf haritasıdır. Bir yandan, son derece sıradan betimlemeler yaparken, öbür yandan olağanüstü sınıfına girecek olayları yadırgamamakta, güvendiği birinden gelen haberi asla reddetmemekte; zaman zaman bazı sözlere inanmadığını belirtse de akılüstü nitelikteki hikâyelere çok da itiraz etmemektedir. Seyahatnâme boyunca görüleceği gibi, bazen savaşlara katılmakta, bazen de kendini dünya nimetlerinden ırak tutarak uzun süren yalnızlık tecrübeleri yaşamaktadır. Benliğinde hissettiği ruhî tembellikten kurtulmak için tüm malını elden çıkarıp Şeyh Kemâleddîn Abdullah Gârînin tekkesine girmiş; ama kendi ifadesiyle hayat onu tekrar maceraların kucağına atmıştır. d) Başlıca Hevesi: İnsanları, İnançları ve Gelenekleri Tanımak O, Ortaçağdaki Müslüman seyyahların en büyüğüdür; bir kısım şarkiyatçının da itiraf ettiği gibi eskiden Ortaçağın en büyük seyyahı kabul edilen Marko Polonun bir numaralı rakibidir; hatta Kraçkovskynin ifadesiyle Marko Polodan çok daha geniş bir alanı gezmesi ve üç kıtada en önemli kültür merkezlerine ulaşması münasebetiyle onu geride bırakmıştır.16 Kaldı ki İbn Battûta gezdiği birçok ülkede toplumsal yaşama karışmış, evlilikler yapmış ve anılarını hiçbir kuşkuya yer bırakmadan güvenilir birine yazdırmıştır. Oysa Marko Polo uzmanları iyi bilirler ki Rustiçello bir dinleyici-yazıcı olarak sayfalar dolusu hayalî
14. yüzyıl gezginlerinden İbn Battuta (1304-1368) Fas'ın Tanca şehrinde dünyaya geldi. Bu şehirden çıktığı ve 28 yıl süren gezileri boyunca Mısır, Arap Yarımadası, Irak, İran, Anadolu (başta Osmanlı Beyliği olmak üzere o dönemin belli başlı beylikleri), Deşt-i Kıpçak, Bizans (İstanbul), Orta Asya, Hindistan, Maldivler, Çin ve Endülüs'ü gezen İbn Battuta devlet ve toplum yapıları, inanç ve adetleri, doğal özellik ve ürünleriyle tanıttığı bu ülke ve şehirlerin 700 yıl önceki durumlarını başarıyla yansıtır.
Tadımlık
TANCALI İBN BATTÛTA ve SEYAHATNÂMESİ
I) Seyyaha Dair Ortaçağın en büyük seyyahı ve Rıhletü İbn Battûta diye bilinen seyahatnâmenin sahibi. Uzun adı; Ebû Abdullah Muhammed b. Abdullah b. Muhammed b. İbrahim Levâtî Tancî. 17 Recep 703/25 Şubat 1304te Fasın Tanca şehrinde doğdu; 770/1368de Tâmesna-Merrâkeş kadısı iken vefat etti. Ailesi, Berberî asıllı Levâte kabilesinden olup Berkadan Tancaya göçenlerdendir. Edebiyat, fıkıh gibi dönemin popüler ilimlerinde sivrilmediği için sadece üç çağdaşı ondan bahseder. Ancak seyahatnâmesi sayesinde dünya tarihinin en çok tanınan gezginlerinden olmuştur. a) İbn Battûtaya Temas Eden Tarihî Kaynaklar Kendi çağdaşları arasında sadece Lisânüddîn İbnül-Hatîb,1 İbn Hacer2 ve İbn Haldûn3 ondan bahseder. Abdülhayy Hasenî4 ve Makkarî de5 Rıhleden alıntılarda bulunan tarihçilerdendir. Fasta, Sadîler döneminde Osmanlı başşehrine sefir olarak (1589-1591) gönderilen Temgrûtî6 eserinde bazı doğu şehirlerini anlatırken İbn Battûtaya atıfta bulunmuş, ünlü sözlükçü Zebîdî, ansiklopedik sözlüğü Tâcül-Arûsda7 seyyahımızı tanıtırken Tı harfinin Battûta şeklinde şeddeli okunması gerektiğini bildirmiş ve Beylûnînin çıkardığı muhtasara değinmiştir. Muhammed b. Fethullah b. Mahmud Beylûnî (ö: 1085/1674), gerek Avrupada gerekse İslâm dünyasında Rıhlenin tanınmasında önemli bir duraktır; onun sunduğu Münteka, yani özetin Doğu kütüphanelerinde çeşitli nüshalarına ulaşılmış,8 Avrupada ilk İbn Battûta çevirilerine de onun özetiyle başlanmıştır.9 Dolayısıyla Defrémery-Sanguinetti neşrinden önce Rıhlenin Doğu İslâm âleminde hiç bilinmediğini savunmak abartılı bir iddiadır. Fotokopisi Faslı diplomasi tarihi uzmanı A. Tâzî tarafından neşredilen bir mektubundan da anlaşıldığı üzere10 meşhur biyografi uzmanı edebiyatçı İbnül-Hatîb aslında İbn Battûtayı çok iyi tanımaktadır; ancak ya onu ciddiye almadığından yahut kıskanç davrandığından dolayı ünlü eseri İhâtada ona pek yer ayırmamış, birkaç cümlecik malûmatı da hocası Ebul-Berekât Bilfîkîden naklederek vermiştir.11 İbn Hacer Askalânî de İhâtayı kaynak göstererek bir-iki cümleyle geçiştirmiş12 İbn Haldun ise gerçekleşmesi imkânsız görülen olayları hemen inkâr etmenin yanlışlığı konusunda Vezir İbn Vudrâr Haşemînin uyarısını naklederken İbn Battûtadan bahsetmiştir.13 Bu kaynaklardaki kısa değinilerden anlaşılacağı üzere İbn Battûta, dinî ilimlerde biraz ilerlemiş lâkin herhangi bir alanda derinleşememiş bir genç olarak başlar seyahatlerine. Yıllar sonra Merinî hükümdarı Ebû İnân Fâris döneminde (749-759/1348-1354) yurduna döndüğünde gezdiği uzak ülkelerden, gördüğü garip olaylardan bahsedince sözleri alayla karşılanmış ve pek çok şeyi uydurduğu sanılmıştır. Örneğin Ebul-Berekât Bilfîkî, Gırnatada görüştüğü gezginin her şeyi çok abarttığını savunmuştur. Kuşkusuz; bilge siyasetçi Vezir İbn Vudrâr olmasaydı İbn Haldun da alaycılar kervanına katılacaktı. Seyyahın yola çıkarken derin bir kültüre sahip olmadığı savunulsa bile, gerek seyahat esnasında aldığı icâzetler ve her sahada öğrendiği yeni bilgiler; gerekse önceki yazarların anlattıklarını güncelleştirme çabası bize şunu göstermektedir ki; yurduna döndüğünde artık deneyimli bir bilgin ve seçkin bir danışman olarak Merinî sultanının meclisinde yerini almıştır. Elimize ulaşamasa da İbn Sûde bize İbn Battûtanın el-Vasît fî Ahbâri Men Halle Timentıt başlığıyla ikinci bir kitabı olduğunu bildirmektedir.14 b) İbn Battûtayı Tanımak İsteyenler İçin Ana Kaynak: Rıhle Literatürde Rıhletü İbn Battûta diye bilinen Tuhfetün-Nuzzâr fî Garâibil-Emsâr ve Acâibil-Esfâr başlıklı muazzam seyahatnâme, İbn Battûtanın ne kadar zengin tecrübelerle yurduna döndüğünü gösterir. Türklerin, Moğolların, Maldivlilerin hükümdarlarıyla karşılaşmış; Arapça bilmesi ve derviş gibi giyinmesi sebebiyle birçok ülkede kadılık makamına getirilmiştir. Herhalde Farsçayı iyi bildiği, Türkçeden de epey anladığı için zaman zaman diplomatik vazifelerde bulunması da istenmiştir. Ancak İbn Battûtayı halk ve ulemâ nezdinde sempatik kılan özellik; Lisânüddîn İbnül-Hatîbin de belirttiği gibi daima dervişçe giyinmesi; derviş gibi davranmasıdır.15 c) Tasavvufî Eğilimin Seyahate Katkısı Sufîlere ve zahitlere duyduğu yakınlık, bazen onların sözlerini ezberlemesine de yol açmıştır. Rıhle bu yönüyle o çağın tasavvuf haritasıdır. Bir yandan, son derece sıradan betimlemeler yaparken, öbür yandan olağanüstü sınıfına girecek olayları yadırgamamakta, güvendiği birinden gelen haberi asla reddetmemekte; zaman zaman bazı sözlere inanmadığını belirtse de akılüstü nitelikteki hikâyelere çok da itiraz etmemektedir. Seyahatnâme boyunca görüleceği gibi, bazen savaşlara katılmakta, bazen de kendini dünya nimetlerinden ırak tutarak uzun süren yalnızlık tecrübeleri yaşamaktadır. Benliğinde hissettiği ruhî tembellikten kurtulmak için tüm malını elden çıkarıp Şeyh Kemâleddîn Abdullah Gârînin tekkesine girmiş; ama kendi ifadesiyle hayat onu tekrar maceraların kucağına atmıştır. d) Başlıca Hevesi: İnsanları, İnançları ve Gelenekleri Tanımak O, Ortaçağdaki Müslüman seyyahların en büyüğüdür; bir kısım şarkiyatçının da itiraf ettiği gibi eskiden Ortaçağın en büyük seyyahı kabul edilen Marko Polonun bir numaralı rakibidir; hatta Kraçkovskynin ifadesiyle Marko Polodan çok daha geniş bir alanı gezmesi ve üç kıtada en önemli kültür merkezlerine ulaşması münasebetiyle onu geride bırakmıştır.16 Kaldı ki İbn Battûta gezdiği birçok ülkede toplumsal yaşama karışmış, evlilikler yapmış ve anılarını hiçbir kuşkuya yer bırakmadan güvenilir birine yazdırmıştır. Oysa Marko Polo uzmanları iyi bilirler ki Rustiçello bir dinleyici-yazıcı olarak sayfalar dolusu hayalî
Tadımlık
TANCALI İBN BATTÛTA ve SEYAHATNÂMESİ
I) Seyyaha Dair Ortaçağın en büyük seyyahı ve Rıhletü İbn Battûta diye bilinen seyahatnâmenin sahibi. Uzun adı; Ebû Abdullah Muhammed b. Abdullah b. Muhammed b. İbrahim Levâtî Tancî. 17 Recep 703/25 Şubat 1304te Fasın Tanca şehrinde doğdu; 770/1368de Tâmesna-Merrâkeş kadısı iken vefat etti. Ailesi, Berberî asıllı Levâte kabilesinden olup Berkadan Tancaya göçenlerdendir. Edebiyat, fıkıh gibi dönemin popüler ilimlerinde sivrilmediği için sadece üç çağdaşı ondan bahseder. Ancak seyahatnâmesi sayesinde dünya tarihinin en çok tanınan gezginlerinden olmuştur. a) İbn Battûtaya Temas Eden Tarihî Kaynaklar Kendi çağdaşları arasında sadece Lisânüddîn İbnül-Hatîb,1 İbn Hacer2 ve İbn Haldûn3 ondan bahseder. Abdülhayy Hasenî4 ve Makkarî de5 Rıhleden alıntılarda bulunan tarihçilerdendir. Fasta, Sadîler döneminde Osmanlı başşehrine sefir olarak (1589-1591) gönderilen Temgrûtî6 eserinde bazı doğu şehirlerini anlatırken İbn Battûtaya atıfta bulunmuş, ünlü sözlükçü Zebîdî, ansiklopedik sözlüğü Tâcül-Arûsda7 seyyahımızı tanıtırken Tı harfinin Battûta şeklinde şeddeli okunması gerektiğini bildirmiş ve Beylûnînin çıkardığı muhtasara değinmiştir. Muhammed b. Fethullah b. Mahmud Beylûnî (ö: 1085/1674), gerek Avrupada gerekse İslâm dünyasında Rıhlenin tanınmasında önemli bir duraktır; onun sunduğu Münteka, yani özetin Doğu kütüphanelerinde çeşitli nüshalarına ulaşılmış,8 Avrupada ilk İbn Battûta çevirilerine de onun özetiyle başlanmıştır.9 Dolayısıyla Defrémery-Sanguinetti neşrinden önce Rıhlenin Doğu İslâm âleminde hiç bilinmediğini savunmak abartılı bir iddiadır. Fotokopisi Faslı diplomasi tarihi uzmanı A. Tâzî tarafından neşredilen bir mektubundan da anlaşıldığı üzere10 meşhur biyografi uzmanı edebiyatçı İbnül-Hatîb aslında İbn Battûtayı çok iyi tanımaktadır; ancak ya onu ciddiye almadığından yahut kıskanç davrandığından dolayı ünlü eseri İhâtada ona pek yer ayırmamış, birkaç cümlecik malûmatı da hocası Ebul-Berekât Bilfîkîden naklederek vermiştir.11 İbn Hacer Askalânî de İhâtayı kaynak göstererek bir-iki cümleyle geçiştirmiş12 İbn Haldun ise gerçekleşmesi imkânsız görülen olayları hemen inkâr etmenin yanlışlığı konusunda Vezir İbn Vudrâr Haşemînin uyarısını naklederken İbn Battûtadan bahsetmiştir.13 Bu kaynaklardaki kısa değinilerden anlaşılacağı üzere İbn Battûta, dinî ilimlerde biraz ilerlemiş lâkin herhangi bir alanda derinleşememiş bir genç olarak başlar seyahatlerine. Yıllar sonra Merinî hükümdarı Ebû İnân Fâris döneminde (749-759/1348-1354) yurduna döndüğünde gezdiği uzak ülkelerden, gördüğü garip olaylardan bahsedince sözleri alayla karşılanmış ve pek çok şeyi uydurduğu sanılmıştır. Örneğin Ebul-Berekât Bilfîkî, Gırnatada görüştüğü gezginin her şeyi çok abarttığını savunmuştur. Kuşkusuz; bilge siyasetçi Vezir İbn Vudrâr olmasaydı İbn Haldun da alaycılar kervanına katılacaktı. Seyyahın yola çıkarken derin bir kültüre sahip olmadığı savunulsa bile, gerek seyahat esnasında aldığı icâzetler ve her sahada öğrendiği yeni bilgiler; gerekse önceki yazarların anlattıklarını güncelleştirme çabası bize şunu göstermektedir ki; yurduna döndüğünde artık deneyimli bir bilgin ve seçkin bir danışman olarak Merinî sultanının meclisinde yerini almıştır. Elimize ulaşamasa da İbn Sûde bize İbn Battûtanın el-Vasît fî Ahbâri Men Halle Timentıt başlığıyla ikinci bir kitabı olduğunu bildirmektedir.14 b) İbn Battûtayı Tanımak İsteyenler İçin Ana Kaynak: Rıhle Literatürde Rıhletü İbn Battûta diye bilinen Tuhfetün-Nuzzâr fî Garâibil-Emsâr ve Acâibil-Esfâr başlıklı muazzam seyahatnâme, İbn Battûtanın ne kadar zengin tecrübelerle yurduna döndüğünü gösterir. Türklerin, Moğolların, Maldivlilerin hükümdarlarıyla karşılaşmış; Arapça bilmesi ve derviş gibi giyinmesi sebebiyle birçok ülkede kadılık makamına getirilmiştir. Herhalde Farsçayı iyi bildiği, Türkçeden de epey anladığı için zaman zaman diplomatik vazifelerde bulunması da istenmiştir. Ancak İbn Battûtayı halk ve ulemâ nezdinde sempatik kılan özellik; Lisânüddîn İbnül-Hatîbin de belirttiği gibi daima dervişçe giyinmesi; derviş gibi davranmasıdır.15 c) Tasavvufî Eğilimin Seyahate Katkısı Sufîlere ve zahitlere duyduğu yakınlık, bazen onların sözlerini ezberlemesine de yol açmıştır. Rıhle bu yönüyle o çağın tasavvuf haritasıdır. Bir yandan, son derece sıradan betimlemeler yaparken, öbür yandan olağanüstü sınıfına girecek olayları yadırgamamakta, güvendiği birinden gelen haberi asla reddetmemekte; zaman zaman bazı sözlere inanmadığını belirtse de akılüstü nitelikteki hikâyelere çok da itiraz etmemektedir. Seyahatnâme boyunca görüleceği gibi, bazen savaşlara katılmakta, bazen de kendini dünya nimetlerinden ırak tutarak uzun süren yalnızlık tecrübeleri yaşamaktadır. Benliğinde hissettiği ruhî tembellikten kurtulmak için tüm malını elden çıkarıp Şeyh Kemâleddîn Abdullah Gârînin tekkesine girmiş; ama kendi ifadesiyle hayat onu tekrar maceraların kucağına atmıştır. d) Başlıca Hevesi: İnsanları, İnançları ve Gelenekleri Tanımak O, Ortaçağdaki Müslüman seyyahların en büyüğüdür; bir kısım şarkiyatçının da itiraf ettiği gibi eskiden Ortaçağın en büyük seyyahı kabul edilen Marko Polonun bir numaralı rakibidir; hatta Kraçkovskynin ifadesiyle Marko Polodan çok daha geniş bir alanı gezmesi ve üç kıtada en önemli kültür merkezlerine ulaşması münasebetiyle onu geride bırakmıştır.16 Kaldı ki İbn Battûta gezdiği birçok ülkede toplumsal yaşama karışmış, evlilikler yapmış ve anılarını hiçbir kuşkuya yer bırakmadan güvenilir birine yazdırmıştır. Oysa Marko Polo uzmanları iyi bilirler ki Rustiçello bir dinleyici-yazıcı olarak sayfalar dolusu hayalî