İkinci Dünya Savaşının hemen ertesinde İstanbulun Moda semtinde bir Politis, yani İstanbullu Rum doğar. Adı Dimitridir. Hayat Modanın sunduğu tüm güzelliklerle kendi mutlu temposunda akıp gitmektedir. Ta ki 6-7 Eylül 1955e kadar. O günlerde yaşananlar Dimitrinin üç yıl sonra çok sevdiği Şehrinden ayrılmasına neden olacaktır:
İstanbulu son görüşüm, 1958 yılı yazında buharlı bir geminin kıç güvertesinden oldu. On iki yaşındaydım ve Şehir, uzayıp giden köpük kurdelesinin diğer ucundaki ışıltılı bir serap gibi yavaş yavaş uzaklaşıyordu. Bütün anılar giderek bulanıklaşan, seçilmez hale gelen, bir gölgeye dönüşen ve nihayet tamamen gözden kaybolan minyatür görüntünün içerisinde yitip gitmişti. Sadece deniz ve gökyüzünün olduğu ufukta artık ne oynaşan görüntüleriyle bir şehir, ne annemle gezindiğimiz Moda rıhtımı, ne de Modaya dair herhangi bir şey bulunuyordu.
Göçmenlik zordur, her şeyiyle yeni bir hayat başlar. Yeni bir iş, yeni bir ev, yeni bir dil ve yeni bir iklim... Bu yeni hayatta Dimitrinin Kanadaya taşıdığı en önemli şey annesinden öğrendiği İstanbul Rum mutfağıdır. Hayatını film setlerinde birbirinden lezzetli yemekler hazırlayarak kazanır. Güveçler, salatalar, cacık, lakerda, imambayıldı ve daha niceleri sofralarını süsler. Ancak kalbinin bir köşesi hep İstanbuldadır. Çocukluk aşkı ve aynı zamanda hayatının aşkı Leyla İstanbulda kalmıştır...
İkinci Dünya Savaşının hemen ertesinde İstanbulun Moda semtinde bir Politis, yani İstanbullu Rum doğar. Adı Dimitridir. Hayat Modanın sunduğu tüm güzelliklerle kendi mutlu temposunda akıp gitmektedir. Ta ki 6-7 Eylül 1955e kadar. O günlerde yaşananlar Dimitrinin üç yıl sonra çok sevdiği Şehrinden ayrılmasına neden olacaktır:
İstanbulu son görüşüm, 1958 yılı yazında buharlı bir geminin kıç güvertesinden oldu. On iki yaşındaydım ve Şehir, uzayıp giden köpük kurdelesinin diğer ucundaki ışıltılı bir serap gibi yavaş yavaş uzaklaşıyordu. Bütün anılar giderek bulanıklaşan, seçilmez hale gelen, bir gölgeye dönüşen ve nihayet tamamen gözden kaybolan minyatür görüntünün içerisinde yitip gitmişti. Sadece deniz ve gökyüzünün olduğu ufukta artık ne oynaşan görüntüleriyle bir şehir, ne annemle gezindiğimiz Moda rıhtımı, ne de Modaya dair herhangi bir şey bulunuyordu.
Göçmenlik zordur, her şeyiyle yeni bir hayat başlar. Yeni bir iş, yeni bir ev, yeni bir dil ve yeni bir iklim... Bu yeni hayatta Dimitrinin Kanadaya taşıdığı en önemli şey annesinden öğrendiği İstanbul Rum mutfağıdır. Hayatını film setlerinde birbirinden lezzetli yemekler hazırlayarak kazanır. Güveçler, salatalar, cacık, lakerda, imambayıldı ve daha niceleri sofralarını süsler. Ancak kalbinin bir köşesi hep İstanbuldadır. Çocukluk aşkı ve aynı zamanda hayatının aşkı Leyla İstanbulda kalmıştır...