Lady Emelia Hornby 1855'te İstanbul'a geldi. İstanbul'daki misafirliği sırasında annesine ve eşine yazdığı mektuplarla gezdiği yerleri, kentin sosyal yaşamını ve günlük hayatını anlatır. Örneğin 8 Eylül 1855'te kenti ilk gördüğü anı şöyle aktarır: Roma'nın rakibi olan bu güzel şehir gülücüklerle gözyaşları, bulutlarla güneş ışıltıları arasında, kubbeleri ve minareleri, servi koruları ve beyaz saraylarıyla bizi karşıladı. Avrupa ve Asya kıyıları burada birleşerek, koyu mavi dalgaların ortasında kelimelerle tarif edilemeyecek kadar güzel ve göz alıcı bir şehrin yükseldiği büyük bir körfez oluşturuyor sanki. Uzun bir süre güvertede büyülenmiş gibi durup önce bakışlarımızı zirvesinde karların parladığı uzaktaki Uludağ'a; sonra Marmara Denizi'nin hayal meyal seçilen adalarına; üzerindeki sayısız kayıkla cıvıl cıvıl görünen ışıltılı Boğaz'a; bütün milletlerin gösterişli gemilerine; koyu renk servilikleriyle cesur Miss Nightingale'in hasta yattığı Üsküdar'daki beyaz hastaneye; sonra da Ayasofya'nın taçlandırdığı ve yüksek minarelerle kaplı güzel İstanbul'a çevirdik. Lady Hornby iki gün sonra Kırım Savaşı'ndan da haberler verir ve Sivastapol'un Osmanlı-Müttefik kuvvetleriyle alınış haberinin şehirde nasıl karşılandığını anlatır: Gözün alabildiğince, Boğaziçi, Sarayburnu çevresi ve limandaki tüm gemiler ışıklandırılmıştı. Bazı Fransız savaş gemileri renkli ışıklarla donatılmıştı. Harika bir görüntüydü. Pera ve İstanbul ışıl ışıldı: Saray ve minareler ışıklandırılmış, ancak bu ışıklandırma bizim bildiğimiz tarzda yapılmamıştı, daha ziyade koyu gri ışıkta ve dalgaların üzerinde sağda solda parlayan solgun yıldız kümeleri gibiydi... Derken... bandolar sokaklarda geçit yapmaya başladı. Edmund ve ben dışarıya gezintiye çıktık, çünkü böyle bir manzarayı bir daha göremeyeceğimizi düşünüyorduk. Kâğıttan küçük, beyaz bir fener alıp fitili yaktıktan sonra içinde her çeşit insanın bulunduğu kalabalığa karıştık. Üzerinde bulunduğumuz dar ana sokaktaki hemen her evde, gece esintisinde dalgalanan bayraklar asılıydı ve tıpkı bizim pencere pervazlarına kutu içinde çiçekler koymamız gibi, burada da pencereler kandil doluydu. Lady Hornby'nin bu kitapta yer alan 65 mektubunda Kırım'dan gelen yaralıları, Büyükdere'deki ordugâhı, Rum balıkçıları, İstanbullu Müslüman kadınları, Göksu'daki haşlanmış mısır satıcılarını, araba ve talikaları, Kadıköy'ü, Beyoğlu'nu, Yeniköy'deki kolera salgınını, İstanbul Ermenilerini ve mutfaklarını, Kırım Savaşı yaralıları için İstanbul'da bulunan ünlü Florence Nightingale'i, İstanbul Yahudilerini, bir harem ziyaretini, İstanbul'da Paskalya şenliklerini, adaları, 1856 Ramazanını, yazarın Kırım ziyaretini ve Karagöz oyunlarını okuyacaksınız.
Lady Emelia Hornby 1855'te İstanbul'a geldi. İstanbul'daki misafirliği sırasında annesine ve eşine yazdığı mektuplarla gezdiği yerleri, kentin sosyal yaşamını ve günlük hayatını anlatır. Örneğin 8 Eylül 1855'te kenti ilk gördüğü anı şöyle aktarır: Roma'nın rakibi olan bu güzel şehir gülücüklerle gözyaşları, bulutlarla güneş ışıltıları arasında, kubbeleri ve minareleri, servi koruları ve beyaz saraylarıyla bizi karşıladı. Avrupa ve Asya kıyıları burada birleşerek, koyu mavi dalgaların ortasında kelimelerle tarif edilemeyecek kadar güzel ve göz alıcı bir şehrin yükseldiği büyük bir körfez oluşturuyor sanki. Uzun bir süre güvertede büyülenmiş gibi durup önce bakışlarımızı zirvesinde karların parladığı uzaktaki Uludağ'a; sonra Marmara Denizi'nin hayal meyal seçilen adalarına; üzerindeki sayısız kayıkla cıvıl cıvıl görünen ışıltılı Boğaz'a; bütün milletlerin gösterişli gemilerine; koyu renk servilikleriyle cesur Miss Nightingale'in hasta yattığı Üsküdar'daki beyaz hastaneye; sonra da Ayasofya'nın taçlandırdığı ve yüksek minarelerle kaplı güzel İstanbul'a çevirdik. Lady Hornby iki gün sonra Kırım Savaşı'ndan da haberler verir ve Sivastapol'un Osmanlı-Müttefik kuvvetleriyle alınış haberinin şehirde nasıl karşılandığını anlatır: Gözün alabildiğince, Boğaziçi, Sarayburnu çevresi ve limandaki tüm gemiler ışıklandırılmıştı. Bazı Fransız savaş gemileri renkli ışıklarla donatılmıştı. Harika bir görüntüydü. Pera ve İstanbul ışıl ışıldı: Saray ve minareler ışıklandırılmış, ancak bu ışıklandırma bizim bildiğimiz tarzda yapılmamıştı, daha ziyade koyu gri ışıkta ve dalgaların üzerinde sağda solda parlayan solgun yıldız kümeleri gibiydi... Derken... bandolar sokaklarda geçit yapmaya başladı. Edmund ve ben dışarıya gezintiye çıktık, çünkü böyle bir manzarayı bir daha göremeyeceğimizi düşünüyorduk. Kâğıttan küçük, beyaz bir fener alıp fitili yaktıktan sonra içinde her çeşit insanın bulunduğu kalabalığa karıştık. Üzerinde bulunduğumuz dar ana sokaktaki hemen her evde, gece esintisinde dalgalanan bayraklar asılıydı ve tıpkı bizim pencere pervazlarına kutu içinde çiçekler koymamız gibi, burada da pencereler kandil doluydu. Lady Hornby'nin bu kitapta yer alan 65 mektubunda Kırım'dan gelen yaralıları, Büyükdere'deki ordugâhı, Rum balıkçıları, İstanbullu Müslüman kadınları, Göksu'daki haşlanmış mısır satıcılarını, araba ve talikaları, Kadıköy'ü, Beyoğlu'nu, Yeniköy'deki kolera salgınını, İstanbul Ermenilerini ve mutfaklarını, Kırım Savaşı yaralıları için İstanbul'da bulunan ünlü Florence Nightingale'i, İstanbul Yahudilerini, bir harem ziyaretini, İstanbul'da Paskalya şenliklerini, adaları, 1856 Ramazanını, yazarın Kırım ziyaretini ve Karagöz oyunlarını okuyacaksınız.