9789755481753
37008
https://www.sahafium.com/kitap/kur-an-i-kerimin-faziletleri-ve-okunma-kaideleri-p37008.html
Kur'an-ı Kerimin Faziletleri ve Okunma Kaideleri
0.00
Mutlak hakikatin yegâne mümessili olan Hazret-i Kur ân-ı inzâl buyurarak insanlara dünya ve âhiret saadetinin kapısını aran Cenab-ı Hakka hamd-ü senâlar, bu mübarek kitabı tebliğ eden Rasül-i Ekrem (s.a.v) e de selât-ü selâmlar olsun.
Birçok bakımlardan icâzkâr vasıflar taşıyan Kur ân-ı Kerîm, tilâveti ve kıraati bakımından da mucizedir. Onun tilâveti, vahye müstenid bir tertîle dayandığı gibi, aynı vasfı muhafaza ederek devam edegelmektedir.
Tatbikat itibariyle Peygamberimize ve hatta Cibril-i Emîn e kadar varan Tecvîd hususunda ilk eser yazan Musa b. Ubeydullah b. Yahya b. Hakan, hicri 325 (milâdî 936) tarihinde vefat ettiğine göre, bu ilme verilen önem bir hayli derinlere gitmekte, İslâm medeniyetinin sembolü olan kütüphanelerimiz, her asırda yazılmış kıymetli eserlerle lebâleb dolup taşmaktadır.
Allah ın verdiği bütün güç ve kudretlerini İslâm ın ve Kur ân ın emrine âmâde kılmış aziz milletimizin bu konudaki gayreti, her türlü takdirin üstündedir. Bir örnek olmak üzere, yalnız Süleymaniye Kütüphanesi nin arşivlerine göz atmak, insanları şaşırtacak bir manzara karşısında bırakır!.. Böyle bir mirasın vârislerinin bu manzara karşısında bîgâne ve duygusuz kalması, elbette beklenemez.
Fakat acı bir gerçektir ki, son asırlarda çok ihmâl edilen mevzulardan birisi de Tecvîd meselesidir. Konuyu çok yakın zamanlara getirecek olursak, bu devreyi ancak "inhitat devresi" demekle anlatmak mümkün olabilir.
Son senelerde kaleme alınmış ufak çapta birkaç kitap hariç, ilmi sayılabilecek bir neşriyat yok denecek kadar azdır. Bir de işi, içerisinde bulunduğumuz çağın ilmî görüş ve metodu bakımından ele alacak olursak, İslâm memleketleri içerisinde hiç birisine nasip olmayan İslâmî eserlerle kapısına kadar dolu olan kütüphanelere rağmen, konunun ilmî tarihçesi onbir asra kadar çıktığı halde, bu meselenin asrın gerektirdiği dikkat ve itina ile ele alınmayışı oldukça üzücüdür. Batı âleminin Kur ân a sataşmak için, bilhassa, onun kıraat ve tilâvet cihetini seçmiş olması, bu noktada ne kadar dikkatli olmamız gerektiğini bize haber vermektedir. Kur ân ilimleri ile ilgili birçok yazma eserin misyonerler tarafından edisyon kritik yapılarak neşredilmesi bunun tipik örneğidir.
Şu ufak çapta yapılmış olan çalışmanın, bütün ihtiyaçlara cevap vereceğini ve ideâl bir şekilde hazırlandığını iddia ediyor değiliz. Bunun ilerde yapılacak büyük çalışmalara bir sinyal vazifesi görmesi bile bizi sevindirecektir. Elimizden geldiği ve gücümüz yettiği kadar, herhangi bir iddiada bulunmayarak, bu nâçiz eseri meydana getirmeye çalıştık. Gayemiz evvelâ Cenâb-ı Hakkın rızasına ve Hazret-i Kur an ın feyzine nail olmaktır. Sonra da İlahiyat Fakülteleri ve İmam-Hatip Liseleri için bir kaynak hazırlamaktır. İlmî ve insaflı tenkitlere ihtiyacımızın bulunduğunu peşinen belirtmek isteriz.
Kitabımızı dört bölüm halinde hazırladık.
Birinci bölüm Kur ân-ı Kerîm hakkında tarihi ve teorik bilgileri; ikinci bölüm Kuran-; Kerîmin faziletlerine ait konuları; üçüncü bölüm Tecvîd bahislerini; dördüncü bölüm ise Kur ân-ı Kerîm i okuma âdabı, konularını ihtiva etmektedir.
Kitabımızın te lif tarzında selefin takip ettiği yolu ve metodu devam ettirmeye ve izlemeye gayret ettik. Böyle olmakla beraber asrımızın ilim tekniğini de ihmâl etmemeye, imkanlarımız ölçüsünde çalıştık.
Elimizden geldiği kadar, bu ilme hizmet etmiş ve eserleri -adetâ- bu sahada hüccet kabul edilmiş zevatın kitaplarını kaynak olarak kullanmaya çabaladık.
Transkripsiyon imkânımız olmadığı için, kelimeleri okundukları şekilde yazdık. Başka türlü okunma ihtimâli olanları ise, parantez içerisinde kendi harfleri ile kaydettik.
Dil bakımından, yaşadığımız zamanın Türkçesini kullanmayı uygun bulduk. Bununla beraber, Tecvîd ilmine mâl olmuş bazı terkîb ve ıstılahları da çekinmeyerek kullandık. Konuların girift olması sebebiyle bazı tekrarlar olmuştur.
Kaynak gösterirken, evvelâ müellif ve eserini, sonraları da -başka bir eserle karışma ihtimâli yoksa- yalnız eser ismi ile yetindik. Şayet eserlerin isimlerinin karışma ihtimali varsa, yine müellif ile birlikte eserini gösterdik. Dipnotlarda ve metin içerisinde romen rakamları cildi, onu takibeden rakamlar sayfayı göstermektedir. Bibliyografyaya, yalnız eser içinde geçen kaynakları yazdık. İstifade ettiğimiz halde, kaynak olarak kitapta ismi geçmeyen eserleri almadık. Yapılmış olan kısaltmaları, ayrıca bir liste halinde gösterdik.
Umarız faydalı olur.
Birçok bakımlardan icâzkâr vasıflar taşıyan Kur ân-ı Kerîm, tilâveti ve kıraati bakımından da mucizedir. Onun tilâveti, vahye müstenid bir tertîle dayandığı gibi, aynı vasfı muhafaza ederek devam edegelmektedir.
Tatbikat itibariyle Peygamberimize ve hatta Cibril-i Emîn e kadar varan Tecvîd hususunda ilk eser yazan Musa b. Ubeydullah b. Yahya b. Hakan, hicri 325 (milâdî 936) tarihinde vefat ettiğine göre, bu ilme verilen önem bir hayli derinlere gitmekte, İslâm medeniyetinin sembolü olan kütüphanelerimiz, her asırda yazılmış kıymetli eserlerle lebâleb dolup taşmaktadır.
Allah ın verdiği bütün güç ve kudretlerini İslâm ın ve Kur ân ın emrine âmâde kılmış aziz milletimizin bu konudaki gayreti, her türlü takdirin üstündedir. Bir örnek olmak üzere, yalnız Süleymaniye Kütüphanesi nin arşivlerine göz atmak, insanları şaşırtacak bir manzara karşısında bırakır!.. Böyle bir mirasın vârislerinin bu manzara karşısında bîgâne ve duygusuz kalması, elbette beklenemez.
Fakat acı bir gerçektir ki, son asırlarda çok ihmâl edilen mevzulardan birisi de Tecvîd meselesidir. Konuyu çok yakın zamanlara getirecek olursak, bu devreyi ancak "inhitat devresi" demekle anlatmak mümkün olabilir.
Son senelerde kaleme alınmış ufak çapta birkaç kitap hariç, ilmi sayılabilecek bir neşriyat yok denecek kadar azdır. Bir de işi, içerisinde bulunduğumuz çağın ilmî görüş ve metodu bakımından ele alacak olursak, İslâm memleketleri içerisinde hiç birisine nasip olmayan İslâmî eserlerle kapısına kadar dolu olan kütüphanelere rağmen, konunun ilmî tarihçesi onbir asra kadar çıktığı halde, bu meselenin asrın gerektirdiği dikkat ve itina ile ele alınmayışı oldukça üzücüdür. Batı âleminin Kur ân a sataşmak için, bilhassa, onun kıraat ve tilâvet cihetini seçmiş olması, bu noktada ne kadar dikkatli olmamız gerektiğini bize haber vermektedir. Kur ân ilimleri ile ilgili birçok yazma eserin misyonerler tarafından edisyon kritik yapılarak neşredilmesi bunun tipik örneğidir.
Şu ufak çapta yapılmış olan çalışmanın, bütün ihtiyaçlara cevap vereceğini ve ideâl bir şekilde hazırlandığını iddia ediyor değiliz. Bunun ilerde yapılacak büyük çalışmalara bir sinyal vazifesi görmesi bile bizi sevindirecektir. Elimizden geldiği ve gücümüz yettiği kadar, herhangi bir iddiada bulunmayarak, bu nâçiz eseri meydana getirmeye çalıştık. Gayemiz evvelâ Cenâb-ı Hakkın rızasına ve Hazret-i Kur an ın feyzine nail olmaktır. Sonra da İlahiyat Fakülteleri ve İmam-Hatip Liseleri için bir kaynak hazırlamaktır. İlmî ve insaflı tenkitlere ihtiyacımızın bulunduğunu peşinen belirtmek isteriz.
Kitabımızı dört bölüm halinde hazırladık.
Birinci bölüm Kur ân-ı Kerîm hakkında tarihi ve teorik bilgileri; ikinci bölüm Kuran-; Kerîmin faziletlerine ait konuları; üçüncü bölüm Tecvîd bahislerini; dördüncü bölüm ise Kur ân-ı Kerîm i okuma âdabı, konularını ihtiva etmektedir.
Kitabımızın te lif tarzında selefin takip ettiği yolu ve metodu devam ettirmeye ve izlemeye gayret ettik. Böyle olmakla beraber asrımızın ilim tekniğini de ihmâl etmemeye, imkanlarımız ölçüsünde çalıştık.
Elimizden geldiği kadar, bu ilme hizmet etmiş ve eserleri -adetâ- bu sahada hüccet kabul edilmiş zevatın kitaplarını kaynak olarak kullanmaya çabaladık.
Transkripsiyon imkânımız olmadığı için, kelimeleri okundukları şekilde yazdık. Başka türlü okunma ihtimâli olanları ise, parantez içerisinde kendi harfleri ile kaydettik.
Dil bakımından, yaşadığımız zamanın Türkçesini kullanmayı uygun bulduk. Bununla beraber, Tecvîd ilmine mâl olmuş bazı terkîb ve ıstılahları da çekinmeyerek kullandık. Konuların girift olması sebebiyle bazı tekrarlar olmuştur.
Kaynak gösterirken, evvelâ müellif ve eserini, sonraları da -başka bir eserle karışma ihtimâli yoksa- yalnız eser ismi ile yetindik. Şayet eserlerin isimlerinin karışma ihtimali varsa, yine müellif ile birlikte eserini gösterdik. Dipnotlarda ve metin içerisinde romen rakamları cildi, onu takibeden rakamlar sayfayı göstermektedir. Bibliyografyaya, yalnız eser içinde geçen kaynakları yazdık. İstifade ettiğimiz halde, kaynak olarak kitapta ismi geçmeyen eserleri almadık. Yapılmış olan kısaltmaları, ayrıca bir liste halinde gösterdik.
Umarız faydalı olur.
Mutlak hakikatin yegâne mümessili olan Hazret-i Kur ân-ı inzâl buyurarak insanlara dünya ve âhiret saadetinin kapısını aran Cenab-ı Hakka hamd-ü senâlar, bu mübarek kitabı tebliğ eden Rasül-i Ekrem (s.a.v) e de selât-ü selâmlar olsun.
Birçok bakımlardan icâzkâr vasıflar taşıyan Kur ân-ı Kerîm, tilâveti ve kıraati bakımından da mucizedir. Onun tilâveti, vahye müstenid bir tertîle dayandığı gibi, aynı vasfı muhafaza ederek devam edegelmektedir.
Tatbikat itibariyle Peygamberimize ve hatta Cibril-i Emîn e kadar varan Tecvîd hususunda ilk eser yazan Musa b. Ubeydullah b. Yahya b. Hakan, hicri 325 (milâdî 936) tarihinde vefat ettiğine göre, bu ilme verilen önem bir hayli derinlere gitmekte, İslâm medeniyetinin sembolü olan kütüphanelerimiz, her asırda yazılmış kıymetli eserlerle lebâleb dolup taşmaktadır.
Allah ın verdiği bütün güç ve kudretlerini İslâm ın ve Kur ân ın emrine âmâde kılmış aziz milletimizin bu konudaki gayreti, her türlü takdirin üstündedir. Bir örnek olmak üzere, yalnız Süleymaniye Kütüphanesi nin arşivlerine göz atmak, insanları şaşırtacak bir manzara karşısında bırakır!.. Böyle bir mirasın vârislerinin bu manzara karşısında bîgâne ve duygusuz kalması, elbette beklenemez.
Fakat acı bir gerçektir ki, son asırlarda çok ihmâl edilen mevzulardan birisi de Tecvîd meselesidir. Konuyu çok yakın zamanlara getirecek olursak, bu devreyi ancak "inhitat devresi" demekle anlatmak mümkün olabilir.
Son senelerde kaleme alınmış ufak çapta birkaç kitap hariç, ilmi sayılabilecek bir neşriyat yok denecek kadar azdır. Bir de işi, içerisinde bulunduğumuz çağın ilmî görüş ve metodu bakımından ele alacak olursak, İslâm memleketleri içerisinde hiç birisine nasip olmayan İslâmî eserlerle kapısına kadar dolu olan kütüphanelere rağmen, konunun ilmî tarihçesi onbir asra kadar çıktığı halde, bu meselenin asrın gerektirdiği dikkat ve itina ile ele alınmayışı oldukça üzücüdür. Batı âleminin Kur ân a sataşmak için, bilhassa, onun kıraat ve tilâvet cihetini seçmiş olması, bu noktada ne kadar dikkatli olmamız gerektiğini bize haber vermektedir. Kur ân ilimleri ile ilgili birçok yazma eserin misyonerler tarafından edisyon kritik yapılarak neşredilmesi bunun tipik örneğidir.
Şu ufak çapta yapılmış olan çalışmanın, bütün ihtiyaçlara cevap vereceğini ve ideâl bir şekilde hazırlandığını iddia ediyor değiliz. Bunun ilerde yapılacak büyük çalışmalara bir sinyal vazifesi görmesi bile bizi sevindirecektir. Elimizden geldiği ve gücümüz yettiği kadar, herhangi bir iddiada bulunmayarak, bu nâçiz eseri meydana getirmeye çalıştık. Gayemiz evvelâ Cenâb-ı Hakkın rızasına ve Hazret-i Kur an ın feyzine nail olmaktır. Sonra da İlahiyat Fakülteleri ve İmam-Hatip Liseleri için bir kaynak hazırlamaktır. İlmî ve insaflı tenkitlere ihtiyacımızın bulunduğunu peşinen belirtmek isteriz.
Kitabımızı dört bölüm halinde hazırladık.
Birinci bölüm Kur ân-ı Kerîm hakkında tarihi ve teorik bilgileri; ikinci bölüm Kuran-; Kerîmin faziletlerine ait konuları; üçüncü bölüm Tecvîd bahislerini; dördüncü bölüm ise Kur ân-ı Kerîm i okuma âdabı, konularını ihtiva etmektedir.
Kitabımızın te lif tarzında selefin takip ettiği yolu ve metodu devam ettirmeye ve izlemeye gayret ettik. Böyle olmakla beraber asrımızın ilim tekniğini de ihmâl etmemeye, imkanlarımız ölçüsünde çalıştık.
Elimizden geldiği kadar, bu ilme hizmet etmiş ve eserleri -adetâ- bu sahada hüccet kabul edilmiş zevatın kitaplarını kaynak olarak kullanmaya çabaladık.
Transkripsiyon imkânımız olmadığı için, kelimeleri okundukları şekilde yazdık. Başka türlü okunma ihtimâli olanları ise, parantez içerisinde kendi harfleri ile kaydettik.
Dil bakımından, yaşadığımız zamanın Türkçesini kullanmayı uygun bulduk. Bununla beraber, Tecvîd ilmine mâl olmuş bazı terkîb ve ıstılahları da çekinmeyerek kullandık. Konuların girift olması sebebiyle bazı tekrarlar olmuştur.
Kaynak gösterirken, evvelâ müellif ve eserini, sonraları da -başka bir eserle karışma ihtimâli yoksa- yalnız eser ismi ile yetindik. Şayet eserlerin isimlerinin karışma ihtimali varsa, yine müellif ile birlikte eserini gösterdik. Dipnotlarda ve metin içerisinde romen rakamları cildi, onu takibeden rakamlar sayfayı göstermektedir. Bibliyografyaya, yalnız eser içinde geçen kaynakları yazdık. İstifade ettiğimiz halde, kaynak olarak kitapta ismi geçmeyen eserleri almadık. Yapılmış olan kısaltmaları, ayrıca bir liste halinde gösterdik.
Umarız faydalı olur.
Birçok bakımlardan icâzkâr vasıflar taşıyan Kur ân-ı Kerîm, tilâveti ve kıraati bakımından da mucizedir. Onun tilâveti, vahye müstenid bir tertîle dayandığı gibi, aynı vasfı muhafaza ederek devam edegelmektedir.
Tatbikat itibariyle Peygamberimize ve hatta Cibril-i Emîn e kadar varan Tecvîd hususunda ilk eser yazan Musa b. Ubeydullah b. Yahya b. Hakan, hicri 325 (milâdî 936) tarihinde vefat ettiğine göre, bu ilme verilen önem bir hayli derinlere gitmekte, İslâm medeniyetinin sembolü olan kütüphanelerimiz, her asırda yazılmış kıymetli eserlerle lebâleb dolup taşmaktadır.
Allah ın verdiği bütün güç ve kudretlerini İslâm ın ve Kur ân ın emrine âmâde kılmış aziz milletimizin bu konudaki gayreti, her türlü takdirin üstündedir. Bir örnek olmak üzere, yalnız Süleymaniye Kütüphanesi nin arşivlerine göz atmak, insanları şaşırtacak bir manzara karşısında bırakır!.. Böyle bir mirasın vârislerinin bu manzara karşısında bîgâne ve duygusuz kalması, elbette beklenemez.
Fakat acı bir gerçektir ki, son asırlarda çok ihmâl edilen mevzulardan birisi de Tecvîd meselesidir. Konuyu çok yakın zamanlara getirecek olursak, bu devreyi ancak "inhitat devresi" demekle anlatmak mümkün olabilir.
Son senelerde kaleme alınmış ufak çapta birkaç kitap hariç, ilmi sayılabilecek bir neşriyat yok denecek kadar azdır. Bir de işi, içerisinde bulunduğumuz çağın ilmî görüş ve metodu bakımından ele alacak olursak, İslâm memleketleri içerisinde hiç birisine nasip olmayan İslâmî eserlerle kapısına kadar dolu olan kütüphanelere rağmen, konunun ilmî tarihçesi onbir asra kadar çıktığı halde, bu meselenin asrın gerektirdiği dikkat ve itina ile ele alınmayışı oldukça üzücüdür. Batı âleminin Kur ân a sataşmak için, bilhassa, onun kıraat ve tilâvet cihetini seçmiş olması, bu noktada ne kadar dikkatli olmamız gerektiğini bize haber vermektedir. Kur ân ilimleri ile ilgili birçok yazma eserin misyonerler tarafından edisyon kritik yapılarak neşredilmesi bunun tipik örneğidir.
Şu ufak çapta yapılmış olan çalışmanın, bütün ihtiyaçlara cevap vereceğini ve ideâl bir şekilde hazırlandığını iddia ediyor değiliz. Bunun ilerde yapılacak büyük çalışmalara bir sinyal vazifesi görmesi bile bizi sevindirecektir. Elimizden geldiği ve gücümüz yettiği kadar, herhangi bir iddiada bulunmayarak, bu nâçiz eseri meydana getirmeye çalıştık. Gayemiz evvelâ Cenâb-ı Hakkın rızasına ve Hazret-i Kur an ın feyzine nail olmaktır. Sonra da İlahiyat Fakülteleri ve İmam-Hatip Liseleri için bir kaynak hazırlamaktır. İlmî ve insaflı tenkitlere ihtiyacımızın bulunduğunu peşinen belirtmek isteriz.
Kitabımızı dört bölüm halinde hazırladık.
Birinci bölüm Kur ân-ı Kerîm hakkında tarihi ve teorik bilgileri; ikinci bölüm Kuran-; Kerîmin faziletlerine ait konuları; üçüncü bölüm Tecvîd bahislerini; dördüncü bölüm ise Kur ân-ı Kerîm i okuma âdabı, konularını ihtiva etmektedir.
Kitabımızın te lif tarzında selefin takip ettiği yolu ve metodu devam ettirmeye ve izlemeye gayret ettik. Böyle olmakla beraber asrımızın ilim tekniğini de ihmâl etmemeye, imkanlarımız ölçüsünde çalıştık.
Elimizden geldiği kadar, bu ilme hizmet etmiş ve eserleri -adetâ- bu sahada hüccet kabul edilmiş zevatın kitaplarını kaynak olarak kullanmaya çabaladık.
Transkripsiyon imkânımız olmadığı için, kelimeleri okundukları şekilde yazdık. Başka türlü okunma ihtimâli olanları ise, parantez içerisinde kendi harfleri ile kaydettik.
Dil bakımından, yaşadığımız zamanın Türkçesini kullanmayı uygun bulduk. Bununla beraber, Tecvîd ilmine mâl olmuş bazı terkîb ve ıstılahları da çekinmeyerek kullandık. Konuların girift olması sebebiyle bazı tekrarlar olmuştur.
Kaynak gösterirken, evvelâ müellif ve eserini, sonraları da -başka bir eserle karışma ihtimâli yoksa- yalnız eser ismi ile yetindik. Şayet eserlerin isimlerinin karışma ihtimali varsa, yine müellif ile birlikte eserini gösterdik. Dipnotlarda ve metin içerisinde romen rakamları cildi, onu takibeden rakamlar sayfayı göstermektedir. Bibliyografyaya, yalnız eser içinde geçen kaynakları yazdık. İstifade ettiğimiz halde, kaynak olarak kitapta ismi geçmeyen eserleri almadık. Yapılmış olan kısaltmaları, ayrıca bir liste halinde gösterdik.
Umarız faydalı olur.