9789753558655
159656
https://www.sahafium.com/kitap/kurani-kerimde-ilahi-azamet-p159656.html
Kuranı Kerimde İlahi Azamet
0.00
Abdülaziz ed-Debbâğ Hazretleri şöyle buyurur:
Kurânı dinleyip onun yüksek mânâlarını kalbi üzerine akıtan herkes kesin olarak idrak eder ki o, ancak Cenâb-ı Rabbul-âlemîn Hazretlerinin kelâmıdır. Çünkü Kurândaki azamet ve satvet, ancak Rubûbiyet azameti ve ulûhiyet satvetidir.
Aklını kullanan zekî bir insan, önce hükümdarın, sonra da halkın sözlerini dinlese, sultanın sözlerinde, diğerlerinden farklı bir nefesin olduğunu hemen farkeder. Hatta âmâ bir insanın bir topluluğa geldiğini farzedelim, sultan da onların arasında gizlenmiş bulunsun. Bu insanlar sırayla konuşurken, âmâ, sultânın sözünü derhal farkeder.
İkisi de sonradan yaratılmış olan insanların sözleri arasındaki fark böyle olursa, beşer sözü ile Cenâb-ı Hakkın kadîm kelâmı arasındaki fark nasıl olur acaba! Nitekim sahâbe-i kirâm Kurândan hareketle Rablerini tanıdılar, Onun sıfatlarını idrak ettiler, rubûbiyetine lâyık olan şeyleri bütün hatlarıyla bilip tasdik ettiler. Böylece Kurân-ı Kerîmi dinlemek onları, Cenâb-ı Hakkı yakînen tanımaya götürdü. Bu, onlar için gözleriyle görmek, kalpleriyle müşâhade edip sıhhatli bir şekilde anlamak yerine geçti. O kadar ki Cenâb-ı Hak onlara göre, yanlarında ve meclislerinde her şeyden daha yakın hâle geldi. Hiç kimseye yanında ve meclisinde bulunan arkadaşı meçhul değildir
Kurânı dinleyip onun yüksek mânâlarını kalbi üzerine akıtan herkes kesin olarak idrak eder ki o, ancak Cenâb-ı Rabbul-âlemîn Hazretlerinin kelâmıdır. Çünkü Kurândaki azamet ve satvet, ancak Rubûbiyet azameti ve ulûhiyet satvetidir.
Aklını kullanan zekî bir insan, önce hükümdarın, sonra da halkın sözlerini dinlese, sultanın sözlerinde, diğerlerinden farklı bir nefesin olduğunu hemen farkeder. Hatta âmâ bir insanın bir topluluğa geldiğini farzedelim, sultan da onların arasında gizlenmiş bulunsun. Bu insanlar sırayla konuşurken, âmâ, sultânın sözünü derhal farkeder.
İkisi de sonradan yaratılmış olan insanların sözleri arasındaki fark böyle olursa, beşer sözü ile Cenâb-ı Hakkın kadîm kelâmı arasındaki fark nasıl olur acaba! Nitekim sahâbe-i kirâm Kurândan hareketle Rablerini tanıdılar, Onun sıfatlarını idrak ettiler, rubûbiyetine lâyık olan şeyleri bütün hatlarıyla bilip tasdik ettiler. Böylece Kurân-ı Kerîmi dinlemek onları, Cenâb-ı Hakkı yakînen tanımaya götürdü. Bu, onlar için gözleriyle görmek, kalpleriyle müşâhade edip sıhhatli bir şekilde anlamak yerine geçti. O kadar ki Cenâb-ı Hak onlara göre, yanlarında ve meclislerinde her şeyden daha yakın hâle geldi. Hiç kimseye yanında ve meclisinde bulunan arkadaşı meçhul değildir
Abdülaziz ed-Debbâğ Hazretleri şöyle buyurur:
Kurânı dinleyip onun yüksek mânâlarını kalbi üzerine akıtan herkes kesin olarak idrak eder ki o, ancak Cenâb-ı Rabbul-âlemîn Hazretlerinin kelâmıdır. Çünkü Kurândaki azamet ve satvet, ancak Rubûbiyet azameti ve ulûhiyet satvetidir.
Aklını kullanan zekî bir insan, önce hükümdarın, sonra da halkın sözlerini dinlese, sultanın sözlerinde, diğerlerinden farklı bir nefesin olduğunu hemen farkeder. Hatta âmâ bir insanın bir topluluğa geldiğini farzedelim, sultan da onların arasında gizlenmiş bulunsun. Bu insanlar sırayla konuşurken, âmâ, sultânın sözünü derhal farkeder.
İkisi de sonradan yaratılmış olan insanların sözleri arasındaki fark böyle olursa, beşer sözü ile Cenâb-ı Hakkın kadîm kelâmı arasındaki fark nasıl olur acaba! Nitekim sahâbe-i kirâm Kurândan hareketle Rablerini tanıdılar, Onun sıfatlarını idrak ettiler, rubûbiyetine lâyık olan şeyleri bütün hatlarıyla bilip tasdik ettiler. Böylece Kurân-ı Kerîmi dinlemek onları, Cenâb-ı Hakkı yakînen tanımaya götürdü. Bu, onlar için gözleriyle görmek, kalpleriyle müşâhade edip sıhhatli bir şekilde anlamak yerine geçti. O kadar ki Cenâb-ı Hak onlara göre, yanlarında ve meclislerinde her şeyden daha yakın hâle geldi. Hiç kimseye yanında ve meclisinde bulunan arkadaşı meçhul değildir
Kurânı dinleyip onun yüksek mânâlarını kalbi üzerine akıtan herkes kesin olarak idrak eder ki o, ancak Cenâb-ı Rabbul-âlemîn Hazretlerinin kelâmıdır. Çünkü Kurândaki azamet ve satvet, ancak Rubûbiyet azameti ve ulûhiyet satvetidir.
Aklını kullanan zekî bir insan, önce hükümdarın, sonra da halkın sözlerini dinlese, sultanın sözlerinde, diğerlerinden farklı bir nefesin olduğunu hemen farkeder. Hatta âmâ bir insanın bir topluluğa geldiğini farzedelim, sultan da onların arasında gizlenmiş bulunsun. Bu insanlar sırayla konuşurken, âmâ, sultânın sözünü derhal farkeder.
İkisi de sonradan yaratılmış olan insanların sözleri arasındaki fark böyle olursa, beşer sözü ile Cenâb-ı Hakkın kadîm kelâmı arasındaki fark nasıl olur acaba! Nitekim sahâbe-i kirâm Kurândan hareketle Rablerini tanıdılar, Onun sıfatlarını idrak ettiler, rubûbiyetine lâyık olan şeyleri bütün hatlarıyla bilip tasdik ettiler. Böylece Kurân-ı Kerîmi dinlemek onları, Cenâb-ı Hakkı yakînen tanımaya götürdü. Bu, onlar için gözleriyle görmek, kalpleriyle müşâhade edip sıhhatli bir şekilde anlamak yerine geçti. O kadar ki Cenâb-ı Hak onlara göre, yanlarında ve meclislerinde her şeyden daha yakın hâle geldi. Hiç kimseye yanında ve meclisinde bulunan arkadaşı meçhul değildir