Gül İrepoğlu hayatın, sanatın ve tarihin rengine bürünen lâlenin binbir yönünü belgeleriyle işliyor: Lâlenin anlamı, yolu ve saltanatı...
Gökkubbeye uzanan biçimi, göz kamaştıran renkleri ve kusursuz endamıyla dünyanın pek çok köşesine damgasını vuran, şenliklerle kutlanan lâlenin verdiği esinler, büründüğü simgeler, el verdiği şiirler, renklendirdiği resimler, bezediği mekânlar, yerleştiği yürekler...
Sayfaları çevirdikçe, zaman geçmiş, çağlar değişmiş olsa da, lâlede somutlaşan güzelliği arama, güzelliğe uzanma arzusunun değişmeden sürdüğü çıkıyor ortaya.
Muhibbî kimliğindeki cihan padişahı Kanunî Sultan Süleyman, sevgilinin yanağını mı, yoksa lâleyi mi seçmek konusunda kararsız kalarak iltifat eder lâleye:
Yanağı rengi mi yeğ yohsa lâle?
Lâlenin tadına varmak emek ister, yalnızca yetiştirip seyretmek için değil, o hafif kokusunu almak için bile bu narin çiçeğin önünde eğilip koklamak gerekir.Lâlenin göz kamaştıran, gönülleri esir eden hikâyesi var bu kitapta.
Gül İrepoğlu hayatın, sanatın ve tarihin rengine bürünen lâlenin binbir yönünü belgeleriyle işliyor: Lâlenin anlamı, yolu ve saltanatı...
Gökkubbeye uzanan biçimi, göz kamaştıran renkleri ve kusursuz endamıyla dünyanın pek çok köşesine damgasını vuran, şenliklerle kutlanan lâlenin verdiği esinler, büründüğü simgeler, el verdiği şiirler, renklendirdiği resimler, bezediği mekânlar, yerleştiği yürekler...
Sayfaları çevirdikçe, zaman geçmiş, çağlar değişmiş olsa da, lâlede somutlaşan güzelliği arama, güzelliğe uzanma arzusunun değişmeden sürdüğü çıkıyor ortaya.
Muhibbî kimliğindeki cihan padişahı Kanunî Sultan Süleyman, sevgilinin yanağını mı, yoksa lâleyi mi seçmek konusunda kararsız kalarak iltifat eder lâleye:
Yanağı rengi mi yeğ yohsa lâle?
Lâlenin tadına varmak emek ister, yalnızca yetiştirip seyretmek için değil, o hafif kokusunu almak için bile bu narin çiçeğin önünde eğilip koklamak gerekir.Lâlenin göz kamaştıran, gönülleri esir eden hikâyesi var bu kitapta.