Birinci Dünya Savaşının bitmesinin ve Avrupada yeni bir düzenin kurulmasının üzerinden dört yıl geçmiştir Yenilen devletlerin imzaladığı antlaşmalar yürürlüğe girmiş, sadece Sevrésin dayatıldığı ülkenin kalbinden, Anadoludan yükselen Milli Mücadele, galip devletleri barış için yeniden masaya oturmaya mecbur bırakmıştır
Lozan, bu yeni barış sürecini Mudanya Mütarekesinden Lozan Antlaşmasının imzalanmasına dek anlatan bir belgesel:
İtilaf Devletlerinin Türk temsilcilerine tepeden bakan tavrıyla açılan, emrivakilere boyun eğmeyen Türk heyetinin haklı tavrıyla kesintiye uğrayan, bir diplomasi dersi olarak da okunabilecek zorlu müzakerelere sahne olan çekişmeli bir konferans
Konferansa basın gözlemcisi olarak katılan Ali Naci Karacan, Lozanın, Dünya Savaşı ertesi kurulan yeni uluslararası düzenin çöküşünün ilk belirtileri arasında imzalanışının tanığıydı.
Karacan, Lozan Barış Konferansı anılarını, belgeler ve başka tanıklıklarla pekiştirerek yeni kuşakların da okuması için 1943te kaleme aldı.
Gençler Lozanla tanıştığında dünya ikinci kez dev bir savaşla yakılıp yıkılıyor; Lozanda sadece savaşın değil barışın da zorlu bir süreç olduğunu gören İsmet İnönü de Türkiyeyi büyük savaşın dışında tutmaya çalışıyordu.
Ali Naci Karacan (1896-1955) İstanbulda doğdu. Galatasaray Lisesinde Tevfik Fikretin öğrencisiyken yazmaya olan ilgisini keşfetti. Daha öğrenciyken basın dünyasına girdi. Çeşitli gazetelerde muhabirlik ve yazı işleri müdürlüğü yaptı. Mütareke döneminde, İstanbul basınına aykırı bir ses getirmek üzere, milli mücadeleyi destekleyen Akşam gazetesinin kurucuları ve yazarları arasında yer aldı. İkinci Lozan Konferansında gazetesi adına çalıştı, gelişmeleri sıcağı sıcağına Türk halkına aktardı. İkdam, Politika, İnkılap gazetelerini yayımladı. 1934te o zamanın Milliyet gazetesinin Tan adıyla yeniden yapılandırılması sürecinde yazı işleri müdürüydü. Bir süre dış ticaretle uğraştı. Anadolu Ajansı için çalıştı. 1954te basın yayın dünyasına dönerek, oğlu Ercüment Karacan ve Abdi İpekçi ile birlikte Milliyeti yayımlamaya başladı. Ancak gazetesinin başarı kazanmaya başladığı sıralarda, yayınının dokuzuncu ayında hayatını kaybetti.
Birinci Dünya Savaşının bitmesinin ve Avrupada yeni bir düzenin kurulmasının üzerinden dört yıl geçmiştir Yenilen devletlerin imzaladığı antlaşmalar yürürlüğe girmiş, sadece Sevrésin dayatıldığı ülkenin kalbinden, Anadoludan yükselen Milli Mücadele, galip devletleri barış için yeniden masaya oturmaya mecbur bırakmıştır
Lozan, bu yeni barış sürecini Mudanya Mütarekesinden Lozan Antlaşmasının imzalanmasına dek anlatan bir belgesel:
İtilaf Devletlerinin Türk temsilcilerine tepeden bakan tavrıyla açılan, emrivakilere boyun eğmeyen Türk heyetinin haklı tavrıyla kesintiye uğrayan, bir diplomasi dersi olarak da okunabilecek zorlu müzakerelere sahne olan çekişmeli bir konferans
Konferansa basın gözlemcisi olarak katılan Ali Naci Karacan, Lozanın, Dünya Savaşı ertesi kurulan yeni uluslararası düzenin çöküşünün ilk belirtileri arasında imzalanışının tanığıydı.
Karacan, Lozan Barış Konferansı anılarını, belgeler ve başka tanıklıklarla pekiştirerek yeni kuşakların da okuması için 1943te kaleme aldı.
Gençler Lozanla tanıştığında dünya ikinci kez dev bir savaşla yakılıp yıkılıyor; Lozanda sadece savaşın değil barışın da zorlu bir süreç olduğunu gören İsmet İnönü de Türkiyeyi büyük savaşın dışında tutmaya çalışıyordu.
Ali Naci Karacan (1896-1955) İstanbulda doğdu. Galatasaray Lisesinde Tevfik Fikretin öğrencisiyken yazmaya olan ilgisini keşfetti. Daha öğrenciyken basın dünyasına girdi. Çeşitli gazetelerde muhabirlik ve yazı işleri müdürlüğü yaptı. Mütareke döneminde, İstanbul basınına aykırı bir ses getirmek üzere, milli mücadeleyi destekleyen Akşam gazetesinin kurucuları ve yazarları arasında yer aldı. İkinci Lozan Konferansında gazetesi adına çalıştı, gelişmeleri sıcağı sıcağına Türk halkına aktardı. İkdam, Politika, İnkılap gazetelerini yayımladı. 1934te o zamanın Milliyet gazetesinin Tan adıyla yeniden yapılandırılması sürecinde yazı işleri müdürüydü. Bir süre dış ticaretle uğraştı. Anadolu Ajansı için çalıştı. 1954te basın yayın dünyasına dönerek, oğlu Ercüment Karacan ve Abdi İpekçi ile birlikte Milliyeti yayımlamaya başladı. Ancak gazetesinin başarı kazanmaya başladığı sıralarda, yayınının dokuzuncu ayında hayatını kaybetti.