9789755481562
37002
https://www.sahafium.com/kitap/mehmed-akif-hakkinda-arastirmalar-ii-p37002.html
Mehmed Akif Hakkında Araştırmalar - II
0.00
Mehmed Akif Ersoy, milletiyle bütünleşmiştir.
Yükselirken, milletinden ve millî değerlerinden kop-mayan, bir müddet sonra onları küçümsemek gafletine düşmeyen, ne kadar az aydınımız var.
Her iki taraf için de tehlikeli olan bu kopuş, aydının aydınlığını köreltip, onu, köksüz bir nebat gibi kuruturken; milleti de, geleceğinin te minâtı olan, fikir ve ilim adamlarından mahrum bırakıyor.
Mehmed Akif, bu tehlikeli yanlışa düşmemiş ve bu hatanın millî bünyemizde açtığı yaraları görerek, hastalığın teşhis ve tedavisi için çalışmış, olgun ve mütefekkir bir millet büyüğüdür.
1912 deki mısralarında,
Sizde erbâb-ı tefekkürle avamın arası
Pek açık. İşte budur bence vücûdun yarası. demiş. İkinci kitabın devam eden mısralarında, "Mütefekkirleriniz..." diye başlayan satırlarda, meseleye isabetle parmak basmıştı.
Sırr-ı terakkinizi siz,
Başka yerlerde teharrîye heveslenmeyiniz.
Onu kendinde bulur yükselecek bir millet... diyen satırları, onun bu yolda yazdığı binlerce mısradan, sadece birkaçıdır.
Bu teşhisini tam olarak, dördüncü ve altıncı Safahatlarda ortaya koyan Mehmed Akif, bilhassa "Âsım"da, milletimizin kurtulup yükselmesi için gereken her çarenin en doğrusunu söylemiş bulunmaktadır.
Mehmed Akif, eserleri kadar, hayatı ile de büyüktür. Mazisi, hâli ve geleceği ile İslâm milletinin bütün dertlerini, zihninde ve sırtında taşımış, onunla birlikte ızdıraplar içinde yaşamış olan şâirimiz, yılmaz, dönmez bir fikir ve dâva adamıdır.
Tarih ölçüsü ile çok kısa sayılacak bir oyalanmadan sonra, milletimiz, gerçek değerlerine dönmenin, din ve ahlâkına sarılmanın, kendi büyüklerine sahiplenmenin sevincini yaşamaya başlamış bulunuyor. Mehmed Akif de, öteki İslâm büyükleri gibi, unutulmaya terk edildiği kuytu köşelerden, "göstermelik bir marş şâiri" değil, gerçek bir fikir ve dâva adamı olmanın heybeti ile meydanın tam orta yerinde, yeniden yükselmektedir.
Sahteliklerin ortalığı kapladığı bir fetret devrinin, fecirden önceki son karanlığının dağılmakta bulunduğu şu günlerde, böyle bir millet büyüğüne hizmete lâyık olabilmenin gayreti içindeyiz. Yüksek şahsiyetlere sahip çıkmak, onların fikirlerini öğrenip hazmetmek, milletimizi yükseltecek yolların başında geliyor.
Biz de Akif imiz gibi düşünüyoruz
Allah a dayan, sa ye sarıl, hikmete râm ol...
Yol varsa budur bilmiyorum başka çıkar yol.
Yükselirken, milletinden ve millî değerlerinden kop-mayan, bir müddet sonra onları küçümsemek gafletine düşmeyen, ne kadar az aydınımız var.
Her iki taraf için de tehlikeli olan bu kopuş, aydının aydınlığını köreltip, onu, köksüz bir nebat gibi kuruturken; milleti de, geleceğinin te minâtı olan, fikir ve ilim adamlarından mahrum bırakıyor.
Mehmed Akif, bu tehlikeli yanlışa düşmemiş ve bu hatanın millî bünyemizde açtığı yaraları görerek, hastalığın teşhis ve tedavisi için çalışmış, olgun ve mütefekkir bir millet büyüğüdür.
1912 deki mısralarında,
Sizde erbâb-ı tefekkürle avamın arası
Pek açık. İşte budur bence vücûdun yarası. demiş. İkinci kitabın devam eden mısralarında, "Mütefekkirleriniz..." diye başlayan satırlarda, meseleye isabetle parmak basmıştı.
Sırr-ı terakkinizi siz,
Başka yerlerde teharrîye heveslenmeyiniz.
Onu kendinde bulur yükselecek bir millet... diyen satırları, onun bu yolda yazdığı binlerce mısradan, sadece birkaçıdır.
Bu teşhisini tam olarak, dördüncü ve altıncı Safahatlarda ortaya koyan Mehmed Akif, bilhassa "Âsım"da, milletimizin kurtulup yükselmesi için gereken her çarenin en doğrusunu söylemiş bulunmaktadır.
Mehmed Akif, eserleri kadar, hayatı ile de büyüktür. Mazisi, hâli ve geleceği ile İslâm milletinin bütün dertlerini, zihninde ve sırtında taşımış, onunla birlikte ızdıraplar içinde yaşamış olan şâirimiz, yılmaz, dönmez bir fikir ve dâva adamıdır.
Tarih ölçüsü ile çok kısa sayılacak bir oyalanmadan sonra, milletimiz, gerçek değerlerine dönmenin, din ve ahlâkına sarılmanın, kendi büyüklerine sahiplenmenin sevincini yaşamaya başlamış bulunuyor. Mehmed Akif de, öteki İslâm büyükleri gibi, unutulmaya terk edildiği kuytu köşelerden, "göstermelik bir marş şâiri" değil, gerçek bir fikir ve dâva adamı olmanın heybeti ile meydanın tam orta yerinde, yeniden yükselmektedir.
Sahteliklerin ortalığı kapladığı bir fetret devrinin, fecirden önceki son karanlığının dağılmakta bulunduğu şu günlerde, böyle bir millet büyüğüne hizmete lâyık olabilmenin gayreti içindeyiz. Yüksek şahsiyetlere sahip çıkmak, onların fikirlerini öğrenip hazmetmek, milletimizi yükseltecek yolların başında geliyor.
Biz de Akif imiz gibi düşünüyoruz
Allah a dayan, sa ye sarıl, hikmete râm ol...
Yol varsa budur bilmiyorum başka çıkar yol.
Mehmed Akif Ersoy, milletiyle bütünleşmiştir.
Yükselirken, milletinden ve millî değerlerinden kop-mayan, bir müddet sonra onları küçümsemek gafletine düşmeyen, ne kadar az aydınımız var.
Her iki taraf için de tehlikeli olan bu kopuş, aydının aydınlığını köreltip, onu, köksüz bir nebat gibi kuruturken; milleti de, geleceğinin te minâtı olan, fikir ve ilim adamlarından mahrum bırakıyor.
Mehmed Akif, bu tehlikeli yanlışa düşmemiş ve bu hatanın millî bünyemizde açtığı yaraları görerek, hastalığın teşhis ve tedavisi için çalışmış, olgun ve mütefekkir bir millet büyüğüdür.
1912 deki mısralarında,
Sizde erbâb-ı tefekkürle avamın arası
Pek açık. İşte budur bence vücûdun yarası. demiş. İkinci kitabın devam eden mısralarında, "Mütefekkirleriniz..." diye başlayan satırlarda, meseleye isabetle parmak basmıştı.
Sırr-ı terakkinizi siz,
Başka yerlerde teharrîye heveslenmeyiniz.
Onu kendinde bulur yükselecek bir millet... diyen satırları, onun bu yolda yazdığı binlerce mısradan, sadece birkaçıdır.
Bu teşhisini tam olarak, dördüncü ve altıncı Safahatlarda ortaya koyan Mehmed Akif, bilhassa "Âsım"da, milletimizin kurtulup yükselmesi için gereken her çarenin en doğrusunu söylemiş bulunmaktadır.
Mehmed Akif, eserleri kadar, hayatı ile de büyüktür. Mazisi, hâli ve geleceği ile İslâm milletinin bütün dertlerini, zihninde ve sırtında taşımış, onunla birlikte ızdıraplar içinde yaşamış olan şâirimiz, yılmaz, dönmez bir fikir ve dâva adamıdır.
Tarih ölçüsü ile çok kısa sayılacak bir oyalanmadan sonra, milletimiz, gerçek değerlerine dönmenin, din ve ahlâkına sarılmanın, kendi büyüklerine sahiplenmenin sevincini yaşamaya başlamış bulunuyor. Mehmed Akif de, öteki İslâm büyükleri gibi, unutulmaya terk edildiği kuytu köşelerden, "göstermelik bir marş şâiri" değil, gerçek bir fikir ve dâva adamı olmanın heybeti ile meydanın tam orta yerinde, yeniden yükselmektedir.
Sahteliklerin ortalığı kapladığı bir fetret devrinin, fecirden önceki son karanlığının dağılmakta bulunduğu şu günlerde, böyle bir millet büyüğüne hizmete lâyık olabilmenin gayreti içindeyiz. Yüksek şahsiyetlere sahip çıkmak, onların fikirlerini öğrenip hazmetmek, milletimizi yükseltecek yolların başında geliyor.
Biz de Akif imiz gibi düşünüyoruz
Allah a dayan, sa ye sarıl, hikmete râm ol...
Yol varsa budur bilmiyorum başka çıkar yol.
Yükselirken, milletinden ve millî değerlerinden kop-mayan, bir müddet sonra onları küçümsemek gafletine düşmeyen, ne kadar az aydınımız var.
Her iki taraf için de tehlikeli olan bu kopuş, aydının aydınlığını köreltip, onu, köksüz bir nebat gibi kuruturken; milleti de, geleceğinin te minâtı olan, fikir ve ilim adamlarından mahrum bırakıyor.
Mehmed Akif, bu tehlikeli yanlışa düşmemiş ve bu hatanın millî bünyemizde açtığı yaraları görerek, hastalığın teşhis ve tedavisi için çalışmış, olgun ve mütefekkir bir millet büyüğüdür.
1912 deki mısralarında,
Sizde erbâb-ı tefekkürle avamın arası
Pek açık. İşte budur bence vücûdun yarası. demiş. İkinci kitabın devam eden mısralarında, "Mütefekkirleriniz..." diye başlayan satırlarda, meseleye isabetle parmak basmıştı.
Sırr-ı terakkinizi siz,
Başka yerlerde teharrîye heveslenmeyiniz.
Onu kendinde bulur yükselecek bir millet... diyen satırları, onun bu yolda yazdığı binlerce mısradan, sadece birkaçıdır.
Bu teşhisini tam olarak, dördüncü ve altıncı Safahatlarda ortaya koyan Mehmed Akif, bilhassa "Âsım"da, milletimizin kurtulup yükselmesi için gereken her çarenin en doğrusunu söylemiş bulunmaktadır.
Mehmed Akif, eserleri kadar, hayatı ile de büyüktür. Mazisi, hâli ve geleceği ile İslâm milletinin bütün dertlerini, zihninde ve sırtında taşımış, onunla birlikte ızdıraplar içinde yaşamış olan şâirimiz, yılmaz, dönmez bir fikir ve dâva adamıdır.
Tarih ölçüsü ile çok kısa sayılacak bir oyalanmadan sonra, milletimiz, gerçek değerlerine dönmenin, din ve ahlâkına sarılmanın, kendi büyüklerine sahiplenmenin sevincini yaşamaya başlamış bulunuyor. Mehmed Akif de, öteki İslâm büyükleri gibi, unutulmaya terk edildiği kuytu köşelerden, "göstermelik bir marş şâiri" değil, gerçek bir fikir ve dâva adamı olmanın heybeti ile meydanın tam orta yerinde, yeniden yükselmektedir.
Sahteliklerin ortalığı kapladığı bir fetret devrinin, fecirden önceki son karanlığının dağılmakta bulunduğu şu günlerde, böyle bir millet büyüğüne hizmete lâyık olabilmenin gayreti içindeyiz. Yüksek şahsiyetlere sahip çıkmak, onların fikirlerini öğrenip hazmetmek, milletimizi yükseltecek yolların başında geliyor.
Biz de Akif imiz gibi düşünüyoruz
Allah a dayan, sa ye sarıl, hikmete râm ol...
Yol varsa budur bilmiyorum başka çıkar yol.