9786059867993
219878
https://www.sahafium.com/kitap/melankoli-p219878.html
Melankoli Başlangıcından Cumhuriyet'e Yeni Türk Şiirinde
0.00
Melankoli, filozof, sanatçı ve araştırmacılarca daima tartışma konusu edilmiştir. Görüş olarak Aristo'ya bağlanan sanatçılar melankolinin dehaya götüren yanını temel alırken Aydınlanmacı ve Akılcı sanatçılar ise Orta Çağ'ın 'acedia' günahından esin alarak hastalık yaklaşımını sergilemişlerdir. Walter Benjamin, melankoliye saygınlığını iade eder, melankolinin yaratıya götüren bir sanatçı ve düşünür duygu durumu olduğunu açıkça söyler: "Tarihi ve yaşadığı dünyayı gözlerinden çok ruhunun penceresinden seyreden, tarihsel ve toplumsal yapıyı çözülme süreci içinde bir tür enkaz yığını olarak gören şeylerle anlamın birbirleriyle ilişkilerinin koptuğunu düşünebilen insanın yaşadığı özel bir ruhsal duruma gönderme yapar." Rönesansla başlayan akılcı ve aydınlanmacı tutum 20. Yüzyılın sis tabakası ardında bir enkaza dönüşmüş, insanın öznel yaşamı olabildiğince öne çıkmıştır. Aklın yeniden çıkmaza girdiği bir çağdayız. Hegel'in Alman idealizmini sistemleştirip tek aklı bütün akıllara üstün ve rehber kılma girişiminin ortaya çıkardığı yıkım ve devam eden yıkım tehdidi ve tehlikeleri, akla olan inancı yeniden sorgulamamıza imkân tanımakta, ruhun ve kalbin dirilişinin tohumları serpilmeye devam etmektedir. Tanzimat'tan beri aklı ve kalbi arasında sıkışan aydının bocalayışı da şüphesiz ki derinden hissettiği melankoli krizleri eşliğinde gerçekleşmektedir. Hippocrates ve Aristo'yu, İbn Sînâ'ları yeniden hatırlayarak ve onların kuramlarına bağlanarak diyebiliriz ki dehanın sanatsal yaratımında hep o melankolik hüzün ve yalnızlık vardır. Melankoli, sanatsal üretimde özellikle de edebiyatta itici bir güçtür.
Melankoli, filozof, sanatçı ve araştırmacılarca daima tartışma konusu edilmiştir. Görüş olarak Aristo'ya bağlanan sanatçılar melankolinin dehaya götüren yanını temel alırken Aydınlanmacı ve Akılcı sanatçılar ise Orta Çağ'ın 'acedia' günahından esin alarak hastalık yaklaşımını sergilemişlerdir. Walter Benjamin, melankoliye saygınlığını iade eder, melankolinin yaratıya götüren bir sanatçı ve düşünür duygu durumu olduğunu açıkça söyler: "Tarihi ve yaşadığı dünyayı gözlerinden çok ruhunun penceresinden seyreden, tarihsel ve toplumsal yapıyı çözülme süreci içinde bir tür enkaz yığını olarak gören şeylerle anlamın birbirleriyle ilişkilerinin koptuğunu düşünebilen insanın yaşadığı özel bir ruhsal duruma gönderme yapar." Rönesansla başlayan akılcı ve aydınlanmacı tutum 20. Yüzyılın sis tabakası ardında bir enkaza dönüşmüş, insanın öznel yaşamı olabildiğince öne çıkmıştır. Aklın yeniden çıkmaza girdiği bir çağdayız. Hegel'in Alman idealizmini sistemleştirip tek aklı bütün akıllara üstün ve rehber kılma girişiminin ortaya çıkardığı yıkım ve devam eden yıkım tehdidi ve tehlikeleri, akla olan inancı yeniden sorgulamamıza imkân tanımakta, ruhun ve kalbin dirilişinin tohumları serpilmeye devam etmektedir. Tanzimat'tan beri aklı ve kalbi arasında sıkışan aydının bocalayışı da şüphesiz ki derinden hissettiği melankoli krizleri eşliğinde gerçekleşmektedir. Hippocrates ve Aristo'yu, İbn Sînâ'ları yeniden hatırlayarak ve onların kuramlarına bağlanarak diyebiliriz ki dehanın sanatsal yaratımında hep o melankolik hüzün ve yalnızlık vardır. Melankoli, sanatsal üretimde özellikle de edebiyatta itici bir güçtür.