9789758434978
83903
https://www.sahafium.com/kitap/muzik-yazilarim-p83903.html
Müzik Yazılarım
0.00
Yazar ve çevirmen kimliğiyle bilinen M. Halim Spatar'ın çeşitli dergi ve gazetelerde yayımlanmış müzik yazılarının derlendiği bu kitapta, Mahmut Ragıp Gazimihal'den Hans Eisler'e, Ruhi Su'dan John Cage'e kadar geniş bir yelpaze sunuluyor.
"O gün iki ders üst üste, hem de sınıfta beden dersi yapacaktık. Biraz içimiz daralmamış değildi hani. Koca iki ders.
Bir de baktık ki, hoca ceket-pantolon giymiş, kravat takmış bir halde kapıdan giriyor! Bir elinde gramofon var, öbür koltuğunun altında mukavva bir kutu; belli ki içinde plaklar var. Hepimiz ayağa kalktık, "Günaydın!" diye bizleri selamlayarak yürüdü, doğruca öğretmen kürsüsüne gitti; gramofonu ve plak kutusunu kürsünün üstüne koydu. Geçip oturdu. Gözleriyle bizleri süzdükten sonra: "Çocuklar, bugün ders yapamıyoruz. Şimdi her zamankinden değişik, ama çok değerli birşey yapacağız. Size plak dinleteceğim. Sizler rahatça arkanıza yaslanıp konuşmadan, gürültü çıkarmadan dinleyeceksiniz. Çoğunuzun kulağı klasik Batı müziğine alışık değil, biliyorum. Ama iyice kulak verin, dinleyin, birşeyler kapmaya çalışın; eninde sonunda seveceksiniz. Göreceksiniz, dinlediğiniz şeylerin çoğunu dinleyip geçmeyecek, hep hatırlayacak, hattâ arayacaksınız. Bu da sizin için önemli bir kazanç olacak. Evet, başlıyoruz," dedi. Gramofonu açtı, bir plağı alıp kılıfından çıkardı, eczalı sarı bezle iyice sildi. Gramofon başına iğnesini taktı, sağ elinin orta parmağıyla iyice oturmuş mu diye iğneyi bir yokladı; gramofonun kolunu dikkatle çevirerek kurdu.
"Size Mozart'ın Piyano Konçertosu'nu çalıyorum," dedi; çalanın ve orkestranın adını, ayrıca, o günlerde kulağımıza çok yabancı gelen terimlerle eserin bölümlerini söyledi. Şaşırıp kalmıştık. Aklımızın ucundan bile geçmezdi böyle bir şey. Ne yalan söyleyeyim, hafiften gırgıra almış da olabiliriz belki de, Yahya Hocamızı. Hoca bize, hem de beden dersinde plaktan klasik müzik dinletiyor."
"O gün iki ders üst üste, hem de sınıfta beden dersi yapacaktık. Biraz içimiz daralmamış değildi hani. Koca iki ders.
Bir de baktık ki, hoca ceket-pantolon giymiş, kravat takmış bir halde kapıdan giriyor! Bir elinde gramofon var, öbür koltuğunun altında mukavva bir kutu; belli ki içinde plaklar var. Hepimiz ayağa kalktık, "Günaydın!" diye bizleri selamlayarak yürüdü, doğruca öğretmen kürsüsüne gitti; gramofonu ve plak kutusunu kürsünün üstüne koydu. Geçip oturdu. Gözleriyle bizleri süzdükten sonra: "Çocuklar, bugün ders yapamıyoruz. Şimdi her zamankinden değişik, ama çok değerli birşey yapacağız. Size plak dinleteceğim. Sizler rahatça arkanıza yaslanıp konuşmadan, gürültü çıkarmadan dinleyeceksiniz. Çoğunuzun kulağı klasik Batı müziğine alışık değil, biliyorum. Ama iyice kulak verin, dinleyin, birşeyler kapmaya çalışın; eninde sonunda seveceksiniz. Göreceksiniz, dinlediğiniz şeylerin çoğunu dinleyip geçmeyecek, hep hatırlayacak, hattâ arayacaksınız. Bu da sizin için önemli bir kazanç olacak. Evet, başlıyoruz," dedi. Gramofonu açtı, bir plağı alıp kılıfından çıkardı, eczalı sarı bezle iyice sildi. Gramofon başına iğnesini taktı, sağ elinin orta parmağıyla iyice oturmuş mu diye iğneyi bir yokladı; gramofonun kolunu dikkatle çevirerek kurdu.
"Size Mozart'ın Piyano Konçertosu'nu çalıyorum," dedi; çalanın ve orkestranın adını, ayrıca, o günlerde kulağımıza çok yabancı gelen terimlerle eserin bölümlerini söyledi. Şaşırıp kalmıştık. Aklımızın ucundan bile geçmezdi böyle bir şey. Ne yalan söyleyeyim, hafiften gırgıra almış da olabiliriz belki de, Yahya Hocamızı. Hoca bize, hem de beden dersinde plaktan klasik müzik dinletiyor."
Yazar ve çevirmen kimliğiyle bilinen M. Halim Spatar'ın çeşitli dergi ve gazetelerde yayımlanmış müzik yazılarının derlendiği bu kitapta, Mahmut Ragıp Gazimihal'den Hans Eisler'e, Ruhi Su'dan John Cage'e kadar geniş bir yelpaze sunuluyor.
"O gün iki ders üst üste, hem de sınıfta beden dersi yapacaktık. Biraz içimiz daralmamış değildi hani. Koca iki ders.
Bir de baktık ki, hoca ceket-pantolon giymiş, kravat takmış bir halde kapıdan giriyor! Bir elinde gramofon var, öbür koltuğunun altında mukavva bir kutu; belli ki içinde plaklar var. Hepimiz ayağa kalktık, "Günaydın!" diye bizleri selamlayarak yürüdü, doğruca öğretmen kürsüsüne gitti; gramofonu ve plak kutusunu kürsünün üstüne koydu. Geçip oturdu. Gözleriyle bizleri süzdükten sonra: "Çocuklar, bugün ders yapamıyoruz. Şimdi her zamankinden değişik, ama çok değerli birşey yapacağız. Size plak dinleteceğim. Sizler rahatça arkanıza yaslanıp konuşmadan, gürültü çıkarmadan dinleyeceksiniz. Çoğunuzun kulağı klasik Batı müziğine alışık değil, biliyorum. Ama iyice kulak verin, dinleyin, birşeyler kapmaya çalışın; eninde sonunda seveceksiniz. Göreceksiniz, dinlediğiniz şeylerin çoğunu dinleyip geçmeyecek, hep hatırlayacak, hattâ arayacaksınız. Bu da sizin için önemli bir kazanç olacak. Evet, başlıyoruz," dedi. Gramofonu açtı, bir plağı alıp kılıfından çıkardı, eczalı sarı bezle iyice sildi. Gramofon başına iğnesini taktı, sağ elinin orta parmağıyla iyice oturmuş mu diye iğneyi bir yokladı; gramofonun kolunu dikkatle çevirerek kurdu.
"Size Mozart'ın Piyano Konçertosu'nu çalıyorum," dedi; çalanın ve orkestranın adını, ayrıca, o günlerde kulağımıza çok yabancı gelen terimlerle eserin bölümlerini söyledi. Şaşırıp kalmıştık. Aklımızın ucundan bile geçmezdi böyle bir şey. Ne yalan söyleyeyim, hafiften gırgıra almış da olabiliriz belki de, Yahya Hocamızı. Hoca bize, hem de beden dersinde plaktan klasik müzik dinletiyor."
"O gün iki ders üst üste, hem de sınıfta beden dersi yapacaktık. Biraz içimiz daralmamış değildi hani. Koca iki ders.
Bir de baktık ki, hoca ceket-pantolon giymiş, kravat takmış bir halde kapıdan giriyor! Bir elinde gramofon var, öbür koltuğunun altında mukavva bir kutu; belli ki içinde plaklar var. Hepimiz ayağa kalktık, "Günaydın!" diye bizleri selamlayarak yürüdü, doğruca öğretmen kürsüsüne gitti; gramofonu ve plak kutusunu kürsünün üstüne koydu. Geçip oturdu. Gözleriyle bizleri süzdükten sonra: "Çocuklar, bugün ders yapamıyoruz. Şimdi her zamankinden değişik, ama çok değerli birşey yapacağız. Size plak dinleteceğim. Sizler rahatça arkanıza yaslanıp konuşmadan, gürültü çıkarmadan dinleyeceksiniz. Çoğunuzun kulağı klasik Batı müziğine alışık değil, biliyorum. Ama iyice kulak verin, dinleyin, birşeyler kapmaya çalışın; eninde sonunda seveceksiniz. Göreceksiniz, dinlediğiniz şeylerin çoğunu dinleyip geçmeyecek, hep hatırlayacak, hattâ arayacaksınız. Bu da sizin için önemli bir kazanç olacak. Evet, başlıyoruz," dedi. Gramofonu açtı, bir plağı alıp kılıfından çıkardı, eczalı sarı bezle iyice sildi. Gramofon başına iğnesini taktı, sağ elinin orta parmağıyla iyice oturmuş mu diye iğneyi bir yokladı; gramofonun kolunu dikkatle çevirerek kurdu.
"Size Mozart'ın Piyano Konçertosu'nu çalıyorum," dedi; çalanın ve orkestranın adını, ayrıca, o günlerde kulağımıza çok yabancı gelen terimlerle eserin bölümlerini söyledi. Şaşırıp kalmıştık. Aklımızın ucundan bile geçmezdi böyle bir şey. Ne yalan söyleyeyim, hafiften gırgıra almış da olabiliriz belki de, Yahya Hocamızı. Hoca bize, hem de beden dersinde plaktan klasik müzik dinletiyor."