Osmanlı Kanunnameleri ve Hukuki Tahlilleri - 11 III. Ahmed, I. Mahmud ve II. Mahmud Devri Kanunnameleri (1703-1839)
Onbir Ciltlik bu külliyât ile Osmanlı Hukukunun sadece % 15’ini teşkil eden Örfî Hukukun bütün düzenlemeleri neşredilmiş oldu.
- - Geriye kalan yaklaşık % 80’lik kısmın ise tamamen Şer’î Hükümlerden ibaret olduğu ortaya çıktı ki, Mukayeseli İslâm ve Osmanlı Hukuku Külliyâtı isimli 3 ciltlik eserde de bunları neşr eylemiştik.
- - Osmanlı müesseselerinin tamamen eski Müslüman devletlerinden iktibas edildiğini gösteren Mukaddime-i Kavânîn-i Teşrîfât'ı bu ciltte neşrettik. Bu Kanunnâme gösteriyor ki, Osmanlı Devleti taşkilâtının Bizans’ın kopyası olduğu şeklindeki iddialar, ilmî temele dayanmayan laf u güzâfdan ibarettir.
“Osmanlı Kanunnâmeleri Ve Hukûkî Tahlilleri” adlı araştırma serimizin XI. ve son cildine bizi ulaştıran Allah’a hamd ü senâ ve O’nun Resûlü olan Hz. Muhâmmed’e salât ve selâm olsun.
Osmanlı Hukuk mevzuatı hakkında iki temel eser yayınladık. Birincisi, 11 ciltten oluşan ve yaklaşık 700 küsur kanunnâme ve siyâsetnâmeyi içinde bulunduran Osmanlı Kanunnâmeleri ve Hukukî Tahlilleri adlı bu eserimizdir. İkincisi ise, Mukayeseli İslam ve Osmanlı Hukuk Külliyâtı adlı 3 ciltlik çalışmamızdır.
Biz, birinci eseri telif ve neşretmeye başlayıncaya kadar, genellikle Cumhuriyet tarihi dönemi tarihçileri ve müsteşrikler, Osmanlı Devleti’nin bu kanunlarla idare edildiğini ve devletin laik olduğunu iddia ediyorlardı. Hatta Fâtih Sultan Mehmed’in bile Kanun-ı Osmânî ile şerî’at hükümlerini bir tarafa bırakıp kendi vaz’ ettiği kanunları tatbik ettiği ileri sürülüyordu. 700 küsür kanunnâmeyi neşredince, bu kanunların sadece, idare hukuku, askerî hukuk, kısmen vergi hukuku, arâzî hukuku, kısmen ta’zir cezalarıyla alakalı ceza hükümlerinden ibaret olduğu açıkça ortaya çıktı. Hatta merhum Yılmaz Öztuna bizi arayarak şunları söyledi:
“Akgündüz Kardeşim! Peki, asıl hukukun belkemiğini teşkil eden Kamu Hukuku dalları olan Ceza Hukuku; Yargılama Hukuku, Devletler Umumî Hukuku ve Malî Hukuk ile alakalı hükümler ile Özel Hukuk ile alakalı Şahsın hukuku, Aile hukuku, Miras Hukuku, Borçlar Hukuku ve Eşya Hukuku gibi dallarla alakalı hükümler nerede?”
Cevabımız şu oldu: Muhterem Hocam! Eski hukukumuzla ilgili araştırmalarda en çok hataya düşülen konu, Müsliman Türk devletlerinin yasama organı olarak sultanın veya padişahın yahut da bir başka müessesenin görülmesi ve değerlendirmelerin buna göre yapılmasıdır. Bu, hatalı bir değerlendirmedir. Bu sebeple İslam Hukukundaki yasama faaliyetinin mahiyetini ve sınırlarını iyi tesbit etmek gerekir.
Tanzimat’tan önceki Müsliman Türk devletlerinin hemen hemen tamamında, sınırları Şerî’at tarafından çizilen ülül-emre ait yasama yetkisi, kanun adamları, sultan ve padişahlar tarafından kullanılmıştır. Kamu yararı gerektirdikçe bazı içtihadlar tercih edilmiş, yeni ortaya çıkan hukukî meseleler karşısında zamanın şeyhülislamlarından alınan fetvalar üzerine fermanlar verilmiş, özellikle fethedilen arazilerin rejimi kamu yararının gerektirdiği şekilde tanzim edilmiş ve tazir cezaları değişen zamana göre farklı tarzlarda düzenlenmiştir. İşte idarî, malî, cezaî ve değişik hukuk alanlarında, muhtelif zaman ve zeminlerde, padişahların emir ve fermanlarıyla zamanın şeyhülislamlarının fetvalarına dayanılarak vaz `edilen hukukî düzenlemeler aynen veya özet halinde derlenmiş yahut padişahın arzusuyla derletilmiş ve adına “kanunnâme” denmiştir. Daha önceden intikal eden Zülkadiroğulları ve Akkoyunlulara ait kanunnâmeler de elimizde bulunmakla beraber, sayıları 500’e varan bu kanunnâmelerin çoğunluğu Osmanlı padişahlarına ve özellikle de Kanunî Sultan Süleyman’a aittir. Kanunnâmelerin kendi aralarında iki kısma ayrıldığını görüyoruz:
- A) Umumî mahiyet arz eden kanunnâmeler. Bunlar bütün Osmanlı ülkesi için geçerli olan örfî hukuk kâidelerini ihtiva etmektedir. Fâtih’e ait biri devlet teşkilâtı diğeri ceza hukukuna ilişkin iki kanunnâme, Yavuz Selim’e ait umumî kanunnâme, Kanunî’ye ait umumî bir Kanunnâme, Tevkiî Abdurrahman Paşa Kanunnamesi (Osmanlı Devlet Teşkilâtı), III Ahmet Kanunnâmesi ve Zülkadiroğullarına ait iki Kanunnâme bu grubun misalleridir.
- B) Hususî ve mahallî kanunnâmeler. Osmanlı idarecileri, fetih yoluyla ülkelerine kattıkları her bölgenin fetihten hemen sonra tapu-tahrîrini yapmışlar ve arazinin hukukî mahiyetini, o bölgede mevcut eski örf âdet kâideleri, eski nizamları ve arazinin verimliliği ile yaşayan nüfusu göz önüne alarak özel kanunnâmeleri o bölgenin tapu tahrîr defterinin başına yazmışlardır. Bu kanunnâmelerin çoğu hükümleri genel kanunnâmelerdeki hükümlerin o bölgelere adapte edilmiş şeklidir. Kanunnâmeler de, ait olduğu mahalli ilgilendiren bazı özel maddeler mevcuttur. Mesela Girit kanunnâmesinde mülk arazi ve haraç’la ilgili hükümlere yer verilirken, Budin Kanunnâmesinde mîrî arazi ile alakalı hükümler derlenmiştir.
Görüldüğü kadarıyla söz konusu Kanunnâmelerde örfî hukukun dışına çıkılmamış ve uygulamada görülen aksaklıklar, kanun ve şerî’at hükümlerini hatırlatıcı ferman demek olan adaletnâmelerle ortadan kaldırılmaya çalışılmıştır. Kanunnâmelerin hükümleri ciddi olarak tahlil edilirse, bunların ya mevcut şer’î hükümlerin kanun haline getirilişi ya bazı içtihadların tercihi, ya da ülül-emrin, yasama yetkisine dâhil alanlardaki hukukî düzenlemeleri olduğu görülecektir.
Osmanlı Devleti Müsliman bir Türk devletidir. Bu devletin hukuk nizâmı da İslâm hukuku yani fıkıhdır. Ancak Kanunnâmeler de ne oluyor? denirse, bu gerçeği şöyle izah etmek gerekir.
Osmanlı hukukundaki mevzûât hükümleri iki kısımdır:
Birincisi; Doğrudan doğruya Kur’ân ve sünnete dayanan ve fıkıh kitaplarında tedvin edilmiş bulunan hükümlere şer‘î hükümler, şer‘-i şerif veya şer‘î hukuk denmektedir. Osmanlı hukukunun % 85’ni bu hükümler teşkil eder. Bu sebepledir ki, Molla Hüsrev’in “Dürrer ve Gurer”i ile İbrahim Halebî'nin “Mülteka” sı Osmanlı Devletinin medeni kanunu olarak görülmüştür.
İkincisi; şer‘î hükümlerin tanıdığı sınırlı yasama yetkisine veya içtihad esasına dayanılarak, özellikle malî hukuk, toprak hukuku, ta‘zir cezaları, askerî hukuk ve idre hukukuna ait hukukî düzenlemeler ve temelini örf-det, âmme maslahatı gibi tlî kaynaklar teşkil eden içtihadî hükümlerdir ki, bunlara da örfî hukuk, siyâset-i şer‘îye, kanun kanunnâme ve benzeri isimler verilir. Bunlar da şer‘î esasların dışına çıkamayacağı için, İslâm hukukunun dışında bir hukuk nizâmı olarak kabul edilemez.
- XI. Cildde de çok önemli Kanunnâmeleri neşr eyledik.
- Kısım'da III. Ahmed Devri Kanunnâmeleri (1115-1143 / 1703-1730)'ni ele aldık ve iki bölüme ayırdık. Birinci Bölüm'de Umumî Kanunnâmeler Ve Siyâsetnâmeler'e yer verdik. İlk Umumi Kanunname Kânûn-ı Cedîd oldu ve Kanun-ı Cedid’den ne anlayacağız? Sorusunu cevapladıktan sonra Kanun-ı Cedîd’in metnini değişik nüshalar ile mukayese ederek yayınladık. Değişik araştırmacılar tarafından neşredilen bu Kanunnamenin MTM'daki nüshasının bile hatalarla dolu olduğunu gördük. İkinci olarak ise Fatih'den beri devam eden Kanunnâme-i Osmânî'nin son versiyonu olduğunu tahmin ettiğimiz nüshasını neşrettik. Bu Kanunnamenin Mukaddimesininö İslam Hukukundaki sınırlı yasama yetkisini nasıl tanzim ettğini hayretle gördük.
Bu arada daha evvel neşredilen Nesâyıh'ul-Vüzerâ V'el Ümerâ'yı metnine ve sadık kalarak kitabımıza aldık ve önemli bir siyasetname olduğunu gördük.
İkinci Bölüm'de ise III. Ahmed Devri Eyâlet Kânûnnâmeleri üzerinde durduk. Girit Eyâleti Kânûnnâmeleri arasında yer alan Kandiye Sancağı Kanunnâmesi (1116); Eyâlet-i Cezâyir-i Bahr-i Sefîd Kânûnnâmeleri arasında yer alan Mora Sancağı Kanunnâmesi; Adalar’daki Sultân III. Ahmed Vakıfları ile Alakalı Hüküm; Midilli Sancağı Kanunnâmesi; Sakız Adası Kanunnâmesi; Rodos Sancağı Kanunnâmesi; Nakşe Cezîresi Kanunnâmesi ve Gence-Karabağ Eyâleti Kanunları arasında yere alan Gence Kanunnâmesi'ni neşrettik.
- Kısım ise I. Mahmud Devri Kânûnnâmeleri'ne ayrılmıştır. Birinci Bölüm'de Umumî Kânûnnâmeler ve Siyâsetnâmeler'i arasında yer alan 1750 Tarihli Teşrîfât Kânûnnâmesi'ni ve Osmanlı müesseselerinin tamamen eski Müslüman devletlerinden iktibas edildiğini gösteren Mukaddime-i Kavânîn-i Teşrîfât'ı neşrettik. Bu Kanunnâme de gösteriyor ki, Osmanlı Devleti taşkilâtının Bizans’ın kopyası olduğu şeklindeki iddialar, ilmî temele dayanmayan laf u güzâfdan ibarettir.
III. Kısım'da II. Mahmud Devri Kânûnnâmeleri'nden İhtisâb Ağalığı Nizamnâmesi'ni yayınladık.
Son olarak Osmanlı Kanunnâmeleri İle Alakalı Son Değerlendirme başlığı altında ise, Siyâset Kelimesinin Yanlış Yorumlanması Ve Sınırları ile Siyâset-i Şer’iye, Kısımları Ve Osmanlı Kanunnâmeleri arasındaki ilişkileri özetledikten sonra Tanzîmât’tan Sonraki (1839 Sonrası) Osmanlı Kanunlarının Bilgi Kaynakları hakkında bilgi verdik.
Onbir Ciltlik bu külliyât ile Osmanlı Hukukunun sadece % 15’ini teşkil eden Örfî Hukukun bütün düzenlemeleri neşredilmiş oldu.
- - Geriye kalan yaklaşık % 80’lik kısmın ise tamamen Şer’î Hükümlerden ibaret olduğu ortaya çıktı ki, Mukayeseli İslâm ve Osmanlı Hukuku Külliyâtı isimli 3 ciltlik eserde de bunları neşr eylemiştik.
- - Osmanlı müesseselerinin tamamen eski Müslüman devletlerinden iktibas edildiğini gösteren Mukaddime-i Kavânîn-i Teşrîfât'ı bu ciltte neşrettik. Bu Kanunnâme gösteriyor ki, Osmanlı Devleti taşkilâtının Bizans’ın kopyası olduğu şeklindeki iddialar, ilmî temele dayanmayan laf u güzâfdan ibarettir.
“Osmanlı Kanunnâmeleri Ve Hukûkî Tahlilleri” adlı araştırma serimizin XI. ve son cildine bizi ulaştıran Allah’a hamd ü senâ ve O’nun Resûlü olan Hz. Muhâmmed’e salât ve selâm olsun.
Osmanlı Hukuk mevzuatı hakkında iki temel eser yayınladık. Birincisi, 11 ciltten oluşan ve yaklaşık 700 küsur kanunnâme ve siyâsetnâmeyi içinde bulunduran Osmanlı Kanunnâmeleri ve Hukukî Tahlilleri adlı bu eserimizdir. İkincisi ise, Mukayeseli İslam ve Osmanlı Hukuk Külliyâtı adlı 3 ciltlik çalışmamızdır.
Biz, birinci eseri telif ve neşretmeye başlayıncaya kadar, genellikle Cumhuriyet tarihi dönemi tarihçileri ve müsteşrikler, Osmanlı Devleti’nin bu kanunlarla idare edildiğini ve devletin laik olduğunu iddia ediyorlardı. Hatta Fâtih Sultan Mehmed’in bile Kanun-ı Osmânî ile şerî’at hükümlerini bir tarafa bırakıp kendi vaz’ ettiği kanunları tatbik ettiği ileri sürülüyordu. 700 küsür kanunnâmeyi neşredince, bu kanunların sadece, idare hukuku, askerî hukuk, kısmen vergi hukuku, arâzî hukuku, kısmen ta’zir cezalarıyla alakalı ceza hükümlerinden ibaret olduğu açıkça ortaya çıktı. Hatta merhum Yılmaz Öztuna bizi arayarak şunları söyledi:
“Akgündüz Kardeşim! Peki, asıl hukukun belkemiğini teşkil eden Kamu Hukuku dalları olan Ceza Hukuku; Yargılama Hukuku, Devletler Umumî Hukuku ve Malî Hukuk ile alakalı hükümler ile Özel Hukuk ile alakalı Şahsın hukuku, Aile hukuku, Miras Hukuku, Borçlar Hukuku ve Eşya Hukuku gibi dallarla alakalı hükümler nerede?”
Cevabımız şu oldu: Muhterem Hocam! Eski hukukumuzla ilgili araştırmalarda en çok hataya düşülen konu, Müsliman Türk devletlerinin yasama organı olarak sultanın veya padişahın yahut da bir başka müessesenin görülmesi ve değerlendirmelerin buna göre yapılmasıdır. Bu, hatalı bir değerlendirmedir. Bu sebeple İslam Hukukundaki yasama faaliyetinin mahiyetini ve sınırlarını iyi tesbit etmek gerekir.
Tanzimat’tan önceki Müsliman Türk devletlerinin hemen hemen tamamında, sınırları Şerî’at tarafından çizilen ülül-emre ait yasama yetkisi, kanun adamları, sultan ve padişahlar tarafından kullanılmıştır. Kamu yararı gerektirdikçe bazı içtihadlar tercih edilmiş, yeni ortaya çıkan hukukî meseleler karşısında zamanın şeyhülislamlarından alınan fetvalar üzerine fermanlar verilmiş, özellikle fethedilen arazilerin rejimi kamu yararının gerektirdiği şekilde tanzim edilmiş ve tazir cezaları değişen zamana göre farklı tarzlarda düzenlenmiştir. İşte idarî, malî, cezaî ve değişik hukuk alanlarında, muhtelif zaman ve zeminlerde, padişahların emir ve fermanlarıyla zamanın şeyhülislamlarının fetvalarına dayanılarak vaz `edilen hukukî düzenlemeler aynen veya özet halinde derlenmiş yahut padişahın arzusuyla derletilmiş ve adına “kanunnâme” denmiştir. Daha önceden intikal eden Zülkadiroğulları ve Akkoyunlulara ait kanunnâmeler de elimizde bulunmakla beraber, sayıları 500’e varan bu kanunnâmelerin çoğunluğu Osmanlı padişahlarına ve özellikle de Kanunî Sultan Süleyman’a aittir. Kanunnâmelerin kendi aralarında iki kısma ayrıldığını görüyoruz:
- A) Umumî mahiyet arz eden kanunnâmeler. Bunlar bütün Osmanlı ülkesi için geçerli olan örfî hukuk kâidelerini ihtiva etmektedir. Fâtih’e ait biri devlet teşkilâtı diğeri ceza hukukuna ilişkin iki kanunnâme, Yavuz Selim’e ait umumî kanunnâme, Kanunî’ye ait umumî bir Kanunnâme, Tevkiî Abdurrahman Paşa Kanunnamesi (Osmanlı Devlet Teşkilâtı), III Ahmet Kanunnâmesi ve Zülkadiroğullarına ait iki Kanunnâme bu grubun misalleridir.
- B) Hususî ve mahallî kanunnâmeler. Osmanlı idarecileri, fetih yoluyla ülkelerine kattıkları her bölgenin fetihten hemen sonra tapu-tahrîrini yapmışlar ve arazinin hukukî mahiyetini, o bölgede mevcut eski örf âdet kâideleri, eski nizamları ve arazinin verimliliği ile yaşayan nüfusu göz önüne alarak özel kanunnâmeleri o bölgenin tapu tahrîr defterinin başına yazmışlardır. Bu kanunnâmelerin çoğu hükümleri genel kanunnâmelerdeki hükümlerin o bölgelere adapte edilmiş şeklidir. Kanunnâmeler de, ait olduğu mahalli ilgilendiren bazı özel maddeler mevcuttur. Mesela Girit kanunnâmesinde mülk arazi ve haraç’la ilgili hükümlere yer verilirken, Budin Kanunnâmesinde mîrî arazi ile alakalı hükümler derlenmiştir.
Görüldüğü kadarıyla söz konusu Kanunnâmelerde örfî hukukun dışına çıkılmamış ve uygulamada görülen aksaklıklar, kanun ve şerî’at hükümlerini hatırlatıcı ferman demek olan adaletnâmelerle ortadan kaldırılmaya çalışılmıştır. Kanunnâmelerin hükümleri ciddi olarak tahlil edilirse, bunların ya mevcut şer’î hükümlerin kanun haline getirilişi ya bazı içtihadların tercihi, ya da ülül-emrin, yasama yetkisine dâhil alanlardaki hukukî düzenlemeleri olduğu görülecektir.
Osmanlı Devleti Müsliman bir Türk devletidir. Bu devletin hukuk nizâmı da İslâm hukuku yani fıkıhdır. Ancak Kanunnâmeler de ne oluyor? denirse, bu gerçeği şöyle izah etmek gerekir.
Osmanlı hukukundaki mevzûât hükümleri iki kısımdır:
Birincisi; Doğrudan doğruya Kur’ân ve sünnete dayanan ve fıkıh kitaplarında tedvin edilmiş bulunan hükümlere şer‘î hükümler, şer‘-i şerif veya şer‘î hukuk denmektedir. Osmanlı hukukunun % 85’ni bu hükümler teşkil eder. Bu sebepledir ki, Molla Hüsrev’in “Dürrer ve Gurer”i ile İbrahim Halebî'nin “Mülteka” sı Osmanlı Devletinin medeni kanunu olarak görülmüştür.
İkincisi; şer‘î hükümlerin tanıdığı sınırlı yasama yetkisine veya içtihad esasına dayanılarak, özellikle malî hukuk, toprak hukuku, ta‘zir cezaları, askerî hukuk ve idre hukukuna ait hukukî düzenlemeler ve temelini örf-det, âmme maslahatı gibi tlî kaynaklar teşkil eden içtihadî hükümlerdir ki, bunlara da örfî hukuk, siyâset-i şer‘îye, kanun kanunnâme ve benzeri isimler verilir. Bunlar da şer‘î esasların dışına çıkamayacağı için, İslâm hukukunun dışında bir hukuk nizâmı olarak kabul edilemez.
- XI. Cildde de çok önemli Kanunnâmeleri neşr eyledik.
- Kısım'da III. Ahmed Devri Kanunnâmeleri (1115-1143 / 1703-1730)'ni ele aldık ve iki bölüme ayırdık. Birinci Bölüm'de Umumî Kanunnâmeler Ve Siyâsetnâmeler'e yer verdik. İlk Umumi Kanunname Kânûn-ı Cedîd oldu ve Kanun-ı Cedid’den ne anlayacağız? Sorusunu cevapladıktan sonra Kanun-ı Cedîd’in metnini değişik nüshalar ile mukayese ederek yayınladık. Değişik araştırmacılar tarafından neşredilen bu Kanunnamenin MTM'daki nüshasının bile hatalarla dolu olduğunu gördük. İkinci olarak ise Fatih'den beri devam eden Kanunnâme-i Osmânî'nin son versiyonu olduğunu tahmin ettiğimiz nüshasını neşrettik. Bu Kanunnamenin Mukaddimesininö İslam Hukukundaki sınırlı yasama yetkisini nasıl tanzim ettğini hayretle gördük.
Bu arada daha evvel neşredilen Nesâyıh'ul-Vüzerâ V'el Ümerâ'yı metnine ve sadık kalarak kitabımıza aldık ve önemli bir siyasetname olduğunu gördük.
İkinci Bölüm'de ise III. Ahmed Devri Eyâlet Kânûnnâmeleri üzerinde durduk. Girit Eyâleti Kânûnnâmeleri arasında yer alan Kandiye Sancağı Kanunnâmesi (1116); Eyâlet-i Cezâyir-i Bahr-i Sefîd Kânûnnâmeleri arasında yer alan Mora Sancağı Kanunnâmesi; Adalar’daki Sultân III. Ahmed Vakıfları ile Alakalı Hüküm; Midilli Sancağı Kanunnâmesi; Sakız Adası Kanunnâmesi; Rodos Sancağı Kanunnâmesi; Nakşe Cezîresi Kanunnâmesi ve Gence-Karabağ Eyâleti Kanunları arasında yere alan Gence Kanunnâmesi'ni neşrettik.
- Kısım ise I. Mahmud Devri Kânûnnâmeleri'ne ayrılmıştır. Birinci Bölüm'de Umumî Kânûnnâmeler ve Siyâsetnâmeler'i arasında yer alan 1750 Tarihli Teşrîfât Kânûnnâmesi'ni ve Osmanlı müesseselerinin tamamen eski Müslüman devletlerinden iktibas edildiğini gösteren Mukaddime-i Kavânîn-i Teşrîfât'ı neşrettik. Bu Kanunnâme de gösteriyor ki, Osmanlı Devleti taşkilâtının Bizans’ın kopyası olduğu şeklindeki iddialar, ilmî temele dayanmayan laf u güzâfdan ibarettir.
III. Kısım'da II. Mahmud Devri Kânûnnâmeleri'nden İhtisâb Ağalığı Nizamnâmesi'ni yayınladık.
Son olarak Osmanlı Kanunnâmeleri İle Alakalı Son Değerlendirme başlığı altında ise, Siyâset Kelimesinin Yanlış Yorumlanması Ve Sınırları ile Siyâset-i Şer’iye, Kısımları Ve Osmanlı Kanunnâmeleri arasındaki ilişkileri özetledikten sonra Tanzîmât’tan Sonraki (1839 Sonrası) Osmanlı Kanunlarının Bilgi Kaynakları hakkında bilgi verdik.