Her bilimsel disiplinin kendi eylemleri üzerinde düşünmeye ve araştırılmaya ihtiyacı vardır. “Türkiye Cumhuriyeti Yargısı”nın kendine has bilimsel sistemin gelişimi ancak parçası olduğu hukuk sistemini ve tarihinin araştırılması ile mümkündür.
Yasal uygulama, hukukun karmaşıklığının en belirgin hale geldiği alandır. Yasal uygulamaya daha yakından bakmak, yasaların kendisinde bulunan çoklu normatifliğin izlenmesi anlamına gelir. Yargı kararı, yasama çerçevesine, kendi kendini yetiştiren normlara bağlıdır. Yasal mantığın kurumsal mantığa, prosedürleri ve dinamikleri, alışkanlık ve sosyalleşme ile geleneksel ve sosyo-politik faktörlerle bağlantılıdır. Avrupa özellikle 18. yüzyılda özgürlükçülük, aile, kadın hakları, şehirleşme, bireyselcilik, sanayileşme, büyüyen teknoloji ve sosyal ilişkilerin değişimi gibi bu faktörlerin tümünde büyük bir dönüşüm geçirdi. Bu dönüşüm batı hukukunun oluşumunda ve yargı uygulamasının standardizasyonu ile profesyonelleşmesi, batıdaki adli reformların ana hedefleri haline gelmişti.
Osmanlı Devleti’nin batı eğitimi ile yetişen ve/veya batıyı takip eden ferasetli hukukçuları ise, Tanzimat’dan sonra batıda ortaya çıkan bu modern hukuk uygulamalarının oldukça karışık bir süreci temsil ettiğini çok iyi biliyorlardı. Batı modernliği, Avrupa dışındaki Japonya, Çin ve Osmanlı İmparatorluğu’nun ıslahat çalışmalarında şablon görevi görmesine rağmen, aynı zamanda Osmanlı Devleti homojen bir şekilde “modernitenin çevirisi”nde; dünya tarihinde koşut olarak benzer şartlar altında olan ve benzer amaçlarla bu zorlukla karşı karşıya kalan üç imparatorluktan biriydi.
Her bilimsel disiplinin kendi eylemleri üzerinde düşünmeye ve araştırılmaya ihtiyacı vardır. “Türkiye Cumhuriyeti Yargısı”nın kendine has bilimsel sistemin gelişimi ancak parçası olduğu hukuk sistemini ve tarihinin araştırılması ile mümkündür.
Yasal uygulama, hukukun karmaşıklığının en belirgin hale geldiği alandır. Yasal uygulamaya daha yakından bakmak, yasaların kendisinde bulunan çoklu normatifliğin izlenmesi anlamına gelir. Yargı kararı, yasama çerçevesine, kendi kendini yetiştiren normlara bağlıdır. Yasal mantığın kurumsal mantığa, prosedürleri ve dinamikleri, alışkanlık ve sosyalleşme ile geleneksel ve sosyo-politik faktörlerle bağlantılıdır. Avrupa özellikle 18. yüzyılda özgürlükçülük, aile, kadın hakları, şehirleşme, bireyselcilik, sanayileşme, büyüyen teknoloji ve sosyal ilişkilerin değişimi gibi bu faktörlerin tümünde büyük bir dönüşüm geçirdi. Bu dönüşüm batı hukukunun oluşumunda ve yargı uygulamasının standardizasyonu ile profesyonelleşmesi, batıdaki adli reformların ana hedefleri haline gelmişti.
Osmanlı Devleti’nin batı eğitimi ile yetişen ve/veya batıyı takip eden ferasetli hukukçuları ise, Tanzimat’dan sonra batıda ortaya çıkan bu modern hukuk uygulamalarının oldukça karışık bir süreci temsil ettiğini çok iyi biliyorlardı. Batı modernliği, Avrupa dışındaki Japonya, Çin ve Osmanlı İmparatorluğu’nun ıslahat çalışmalarında şablon görevi görmesine rağmen, aynı zamanda Osmanlı Devleti homojen bir şekilde “modernitenin çevirisi”nde; dünya tarihinde koşut olarak benzer şartlar altında olan ve benzer amaçlarla bu zorlukla karşı karşıya kalan üç imparatorluktan biriydi.