9789756790014
19297
https://www.sahafium.com/kitap/osmanlilar-da-bilimsel-dusuncenin-yapisi-p19297.html
Osmanlılar'da Bilimsel Düşüncenin Yapısı
0.00
Bu küçük çalışmanın maksadı, Osmanlılar'da bilimsel çalışmaları yönlendiren Kuramsal Çerçeveleri ve bu çerçeveleri kuran temel etmenleri belirlemektir.
Osmanlı bilginleri, doğayı incelerken ve doğanın bilgisini ararken, Yaratıcı-Yaratılan İlişkisi'ni öne çıkaran ve Orta Çağ İslâm Dünyası'ndan miras alınan bir yaklaşım içerisindeydiler; kısacası onlar için önemil olan, doğada bulunan nesneleri ve bu nesnelerin neden oldukları olguları aklî bir çabayla kavramak değil, Yaratılan olarak görülen bu unsurlarla, Yaratan olarak görülen tanrı unsuru arasındaki zorunlu bağlantıları kavramaktı; böylece aslında yapmak istedikleri şey, Yaratılanlar'ın bilgisinden Yaratan'ın bilgisine ulaşmak ve "Müslüman" İnsan'ı bu bilgiye göre yeniden temellendirmekti. Dolayısıyla, Yaratan, Yaratılanlar, ve bunlar arasında en şerefli olduğuna inanılan "İnsan", birbirleriyle ilişkileri içinde ve bir arada anlaşılmak isteniyordu.
Osmanlı tarihi boyunca, birbiriyle bağlantısı olmayan iki Kuramsal Çerçeve'den yararlanıldığı ve bunlardan birincisinin 14. ve 19. yüzyıllar arasında ve ikincisinin ise, 19. ve 20. yüzyıllar arasında yoğun bir biçimde kullanıldığı anlaşılmaktadır. Her iki çerçeve de özgün ve Osmanlı bilginlerinin bilimsel çabalarının bir mahsulü değildir; ilmiye sınıfı (alimler) tarafından savunulan önceki çerçeve, Doğulu -Osmanlı öncesi Müslüman- düşünürler ve bilginler tarafından ve askeriye sınıfı (askerler) tarafından savunulan sonraki çerçeve ise, Batılı -Rönesans ve Aydınlanma Dönemleri Hıristiyan- düşünürler ve bilginlerinin, yalnızca bilimsel bilgi birikimini değil, bu birikimi anlaşılır ve çoğaltılır kılan Kuramsal Çerçeveleri de "dışarıdan" ödünç aldıkları söylenebilir.
(Arka Kapak)
Osmanlı bilginleri, doğayı incelerken ve doğanın bilgisini ararken, Yaratıcı-Yaratılan İlişkisi'ni öne çıkaran ve Orta Çağ İslâm Dünyası'ndan miras alınan bir yaklaşım içerisindeydiler; kısacası onlar için önemil olan, doğada bulunan nesneleri ve bu nesnelerin neden oldukları olguları aklî bir çabayla kavramak değil, Yaratılan olarak görülen bu unsurlarla, Yaratan olarak görülen tanrı unsuru arasındaki zorunlu bağlantıları kavramaktı; böylece aslında yapmak istedikleri şey, Yaratılanlar'ın bilgisinden Yaratan'ın bilgisine ulaşmak ve "Müslüman" İnsan'ı bu bilgiye göre yeniden temellendirmekti. Dolayısıyla, Yaratan, Yaratılanlar, ve bunlar arasında en şerefli olduğuna inanılan "İnsan", birbirleriyle ilişkileri içinde ve bir arada anlaşılmak isteniyordu.
Osmanlı tarihi boyunca, birbiriyle bağlantısı olmayan iki Kuramsal Çerçeve'den yararlanıldığı ve bunlardan birincisinin 14. ve 19. yüzyıllar arasında ve ikincisinin ise, 19. ve 20. yüzyıllar arasında yoğun bir biçimde kullanıldığı anlaşılmaktadır. Her iki çerçeve de özgün ve Osmanlı bilginlerinin bilimsel çabalarının bir mahsulü değildir; ilmiye sınıfı (alimler) tarafından savunulan önceki çerçeve, Doğulu -Osmanlı öncesi Müslüman- düşünürler ve bilginler tarafından ve askeriye sınıfı (askerler) tarafından savunulan sonraki çerçeve ise, Batılı -Rönesans ve Aydınlanma Dönemleri Hıristiyan- düşünürler ve bilginlerinin, yalnızca bilimsel bilgi birikimini değil, bu birikimi anlaşılır ve çoğaltılır kılan Kuramsal Çerçeveleri de "dışarıdan" ödünç aldıkları söylenebilir.
(Arka Kapak)
Bu küçük çalışmanın maksadı, Osmanlılar'da bilimsel çalışmaları yönlendiren Kuramsal Çerçeveleri ve bu çerçeveleri kuran temel etmenleri belirlemektir.
Osmanlı bilginleri, doğayı incelerken ve doğanın bilgisini ararken, Yaratıcı-Yaratılan İlişkisi'ni öne çıkaran ve Orta Çağ İslâm Dünyası'ndan miras alınan bir yaklaşım içerisindeydiler; kısacası onlar için önemil olan, doğada bulunan nesneleri ve bu nesnelerin neden oldukları olguları aklî bir çabayla kavramak değil, Yaratılan olarak görülen bu unsurlarla, Yaratan olarak görülen tanrı unsuru arasındaki zorunlu bağlantıları kavramaktı; böylece aslında yapmak istedikleri şey, Yaratılanlar'ın bilgisinden Yaratan'ın bilgisine ulaşmak ve "Müslüman" İnsan'ı bu bilgiye göre yeniden temellendirmekti. Dolayısıyla, Yaratan, Yaratılanlar, ve bunlar arasında en şerefli olduğuna inanılan "İnsan", birbirleriyle ilişkileri içinde ve bir arada anlaşılmak isteniyordu.
Osmanlı tarihi boyunca, birbiriyle bağlantısı olmayan iki Kuramsal Çerçeve'den yararlanıldığı ve bunlardan birincisinin 14. ve 19. yüzyıllar arasında ve ikincisinin ise, 19. ve 20. yüzyıllar arasında yoğun bir biçimde kullanıldığı anlaşılmaktadır. Her iki çerçeve de özgün ve Osmanlı bilginlerinin bilimsel çabalarının bir mahsulü değildir; ilmiye sınıfı (alimler) tarafından savunulan önceki çerçeve, Doğulu -Osmanlı öncesi Müslüman- düşünürler ve bilginler tarafından ve askeriye sınıfı (askerler) tarafından savunulan sonraki çerçeve ise, Batılı -Rönesans ve Aydınlanma Dönemleri Hıristiyan- düşünürler ve bilginlerinin, yalnızca bilimsel bilgi birikimini değil, bu birikimi anlaşılır ve çoğaltılır kılan Kuramsal Çerçeveleri de "dışarıdan" ödünç aldıkları söylenebilir.
(Arka Kapak)
Osmanlı bilginleri, doğayı incelerken ve doğanın bilgisini ararken, Yaratıcı-Yaratılan İlişkisi'ni öne çıkaran ve Orta Çağ İslâm Dünyası'ndan miras alınan bir yaklaşım içerisindeydiler; kısacası onlar için önemil olan, doğada bulunan nesneleri ve bu nesnelerin neden oldukları olguları aklî bir çabayla kavramak değil, Yaratılan olarak görülen bu unsurlarla, Yaratan olarak görülen tanrı unsuru arasındaki zorunlu bağlantıları kavramaktı; böylece aslında yapmak istedikleri şey, Yaratılanlar'ın bilgisinden Yaratan'ın bilgisine ulaşmak ve "Müslüman" İnsan'ı bu bilgiye göre yeniden temellendirmekti. Dolayısıyla, Yaratan, Yaratılanlar, ve bunlar arasında en şerefli olduğuna inanılan "İnsan", birbirleriyle ilişkileri içinde ve bir arada anlaşılmak isteniyordu.
Osmanlı tarihi boyunca, birbiriyle bağlantısı olmayan iki Kuramsal Çerçeve'den yararlanıldığı ve bunlardan birincisinin 14. ve 19. yüzyıllar arasında ve ikincisinin ise, 19. ve 20. yüzyıllar arasında yoğun bir biçimde kullanıldığı anlaşılmaktadır. Her iki çerçeve de özgün ve Osmanlı bilginlerinin bilimsel çabalarının bir mahsulü değildir; ilmiye sınıfı (alimler) tarafından savunulan önceki çerçeve, Doğulu -Osmanlı öncesi Müslüman- düşünürler ve bilginler tarafından ve askeriye sınıfı (askerler) tarafından savunulan sonraki çerçeve ise, Batılı -Rönesans ve Aydınlanma Dönemleri Hıristiyan- düşünürler ve bilginlerinin, yalnızca bilimsel bilgi birikimini değil, bu birikimi anlaşılır ve çoğaltılır kılan Kuramsal Çerçeveleri de "dışarıdan" ödünç aldıkları söylenebilir.
(Arka Kapak)