Hepinizi bu fabrikadan atacağım. Ben bu fabrikanın babasıyım ve işçiler de benim çocuklarım. Bir babayla çocukları arasına hiçbir şey girmemeli. Artık bu fabrikada size ihtiyaç yok. Siz bittiniz!
Kapitalist sistemin üzerinde yeterince durulmayan güçlü bir iktidar biçimi: Paternalizm. Yani patronun bir ağa, bir baba olarak algılandığı, işyerinin ötesinde işçilerin toplumsal ve gündelik hayatı hatta aile hayatı üzerinde belirleyici olduğu bir tahakküm rejimi. Aynı zamanda devlet baba imgesinin fabrikadaki izdüşümünü temsil eden bir iktidar ideolojisi
Hasan Güler, Çandaki Çanakkale Seramik fabrikası örneğinde, Türkiyede sanayi ve sınıf ilişkilerindeki paternalizmin canlı bir resmini çiziyor. Çanın nasıl Amerikanvari bir şirket kasabasına dönüştüğünün hikâyesini anlatıyor. İşçilerin patron-babaya ve tabii onun kontrolündeki sarı sendikaya karşı yürüttüğü sınıf mücadelesi deneyiminin tarihini inceliyor. Son olarak, 1980 sonrası sanayisizleşme tartışmalarının gölgesinde paternalizmin nasıl yeniden biçimlendiğini tartışmaya açıyor.
Fabrikaların nasıl çok boyutlu bir iktidar aygıtı olarak işlediğini gösteren, sınıf ilişkilerine aile hiyerarşisini yansıtan paternalizmin kapitalist kültürün hayatın her alanına nüfuz etmesinde nasıl etkili olduğunu anlatan, ufuk açıcı bir çalışma.
Hepinizi bu fabrikadan atacağım. Ben bu fabrikanın babasıyım ve işçiler de benim çocuklarım. Bir babayla çocukları arasına hiçbir şey girmemeli. Artık bu fabrikada size ihtiyaç yok. Siz bittiniz!
Kapitalist sistemin üzerinde yeterince durulmayan güçlü bir iktidar biçimi: Paternalizm. Yani patronun bir ağa, bir baba olarak algılandığı, işyerinin ötesinde işçilerin toplumsal ve gündelik hayatı hatta aile hayatı üzerinde belirleyici olduğu bir tahakküm rejimi. Aynı zamanda devlet baba imgesinin fabrikadaki izdüşümünü temsil eden bir iktidar ideolojisi
Hasan Güler, Çandaki Çanakkale Seramik fabrikası örneğinde, Türkiyede sanayi ve sınıf ilişkilerindeki paternalizmin canlı bir resmini çiziyor. Çanın nasıl Amerikanvari bir şirket kasabasına dönüştüğünün hikâyesini anlatıyor. İşçilerin patron-babaya ve tabii onun kontrolündeki sarı sendikaya karşı yürüttüğü sınıf mücadelesi deneyiminin tarihini inceliyor. Son olarak, 1980 sonrası sanayisizleşme tartışmalarının gölgesinde paternalizmin nasıl yeniden biçimlendiğini tartışmaya açıyor.
Fabrikaların nasıl çok boyutlu bir iktidar aygıtı olarak işlediğini gösteren, sınıf ilişkilerine aile hiyerarşisini yansıtan paternalizmin kapitalist kültürün hayatın her alanına nüfuz etmesinde nasıl etkili olduğunu anlatan, ufuk açıcı bir çalışma.