Ravzatü’ş-Şüheda Hüseyin Baykara’nın yakınında bulunan ve Osmanlı coğrafyasında da ilgi ile takip edilen Hüseyin Vaiz-i Kaşifî’nin 908/1502 yılında yazdığı, Kerbelâ olayı merkezinde Ehl-i beyt imamlarının şehâdetlerini anlatan bir eserdir. Eser yazıldıktan hemen sonra şöhret bulmuş ve Türkçe’ye de tercüme edilmiştir. Bu tercümeler içinde Fuzuli’nin Hadîkatü’s-Sü‘ada’sı en meşhur olanıdır.
Meşa‘irü’ş-Şu‘ara adlı tezkiresi ile Türk edebiyatına damgasını vuran Aşık Çelebi aynı zamanda önemli bir mütercimdir. Farsça’dan yapmış olduğu Ravzatü’ş-Şühedâ tercümesi, oldukça sanatlı bir üsluba sahip olması hasebiyle diğer tercümeleri arasında farklı bir yere sahiptir ve Türk nesir edebiyatının en güzel örneklerindendir. Bu kitapta Ravzatü’ş-Şühedatercümesinin metni ortaya konulmuş, tercümenin kaynak metinle karşılaştırılması neticesinde elde edilen bulgular sınıflandırılmış ve böylece Âşık Çelebi’nin tercüme esnasında nasıl bir metot izlediği tespit edilmek istenmiştir.
Ravzatü’ş-Şüheda Hüseyin Baykara’nın yakınında bulunan ve Osmanlı coğrafyasında da ilgi ile takip edilen Hüseyin Vaiz-i Kaşifî’nin 908/1502 yılında yazdığı, Kerbelâ olayı merkezinde Ehl-i beyt imamlarının şehâdetlerini anlatan bir eserdir. Eser yazıldıktan hemen sonra şöhret bulmuş ve Türkçe’ye de tercüme edilmiştir. Bu tercümeler içinde Fuzuli’nin Hadîkatü’s-Sü‘ada’sı en meşhur olanıdır.
Meşa‘irü’ş-Şu‘ara adlı tezkiresi ile Türk edebiyatına damgasını vuran Aşık Çelebi aynı zamanda önemli bir mütercimdir. Farsça’dan yapmış olduğu Ravzatü’ş-Şühedâ tercümesi, oldukça sanatlı bir üsluba sahip olması hasebiyle diğer tercümeleri arasında farklı bir yere sahiptir ve Türk nesir edebiyatının en güzel örneklerindendir. Bu kitapta Ravzatü’ş-Şühedatercümesinin metni ortaya konulmuş, tercümenin kaynak metinle karşılaştırılması neticesinde elde edilen bulgular sınıflandırılmış ve böylece Âşık Çelebi’nin tercüme esnasında nasıl bir metot izlediği tespit edilmek istenmiştir.