EBÜSSUʻÛD EFENDİ FETVÂLARI
Yazan: Prof. Dr. Ahmed AKGÜNDÜZ
938 sayfa- Ebat:28,5x21- Kağıt:Enzo
ISBN: 978-975-7268-93-2
1983-1985 yılları arasında Vakıf Müessesesi adlı doktora tezimi yazarken kaynaklar arasında en çok Şeyhü’l-İslâm Ebüssuʻûd Efendi Fetvâları yer alıyordu. Veli bin Yusuf Mecmûʻsını esas almıştım. Şeyhü’l-İslâm Ebüssuʻûd Efendi Fetvâları diğer fetvalardan çok farklıydı; aslında bir fetvâ mecmûʻsından ziyâde bir fıkıh kitabı gibiydi.
Gedik hakkı ve Muhyiddin Arabi hakkındaki fetvâları, günümüzün mastır tezlerini hatırlatıyordu. Diğer mecmûʻalardan farklı olarak üç özelliği daha bulunuyordu:
Birincisi, çoğu fetvâların fıkıh kitaplarından alınan müstenidât-ı şerʻiyyesi yani hukukî dayanakları da Arabça olarak zikredilmişti.
İkincisi, temel konularda daha evvelki Şeyhü’l-İslâmlara yahut büyük kâdîlara ait fetvâlar da ihmâl edilmemiştir.
Üçüncüsü ise, ihtivâ ettiği fetvâların önemi idi. Biliyoruz ki, Osmanlı hukuk tarihinde fetvâlar üçe ayrılıyordu:
1) Müftülerin yahut büyük âlimlerin verdikleri fetvâlar, dînî açıdan bağlayıcı idi.
2) Ancak şeyhülislamların verdikleri fetvâlar, fetvây-ı şerîfe diye adlandırılıyor ve günümüzdeki içtihâdı birleştirme kararları gibi bütün kadî ve müftüleri bağlıyordu.
3) Şeyhülislamların fetvâları, eğer Sultân yahut Halife tarafından tasvip edilip kanun olarak ilan edilirse, Memâlik-i Mahrûsenin bütün vatandaşlarını, diğer kanunlar gibi bağlar hale geliyordu ki, Şeyhü’l-İslâm Ebüssuʻûd Efendi Fetvâları içinde bulunan ve ayrı olarak Maʻrûzât adı altında derlenen fetvâlar bunlardı.
İşte böylesine önem arz eden Şeyhü’l-İslâm Ebüssuʻûd Efendi Fetvâları’nı 1986 yılında İstanbul’a geldiğimde neşretmeyi düşündüm. Osmanlı Kanunnâmeleri adı büyük proje ile meşgul olduğumdan Vahdet Yılmaz Ağabeyi ve Asistanım Osman Kaşıkçı’yı yardıma çağırdım. Ancak zor ıstılahlarla dolu bu mecmûʻa istediğimiz gibi yürümedi.
Osmanlı Kanunnâmeleri projesi 11 ciltte tamamlanınca yenide heveslendim. Bir kısım arkadaşların yardımıyla da kabaca Latin harflerine çevirmeyi tamamladım. Ancak asıl zor iş burada başlıyordu. Zira ıstılâhları teker teker tashih ederek; Arapça ibâreleri aslına uygun bir şekilde yazarak ve nihâyet tamamıyla olmasa da önemli nüshalarla mukayese ederek neşre hazırlamak işin en zor tarafı idi. Bu arada Veli bin Yusuf Mecmûʻasını bizimle eş zamânlı olarak Doç. Dr. Abdullah Demir ve Yrd. Doç. Dr. Ramazan Günay beyefendilerin de yayına hazırladığını duyduk.
Ancak gördüğümüz kadarıyla, hem Arapça ibârelerin alınmamış olması; hem transkribe hataları, hem ıstılahlardaki ciddî hatalar ve hem de başlıkların Türkçe’ye kazandırılmaması gibi bize göre eksiklikler sebebiyle müstakil olarak neşretmeyi uygun gördük. Mesele bununla da kalmadı ve Ebüssuʻûd’un Osmanlı hukukuna ait hukuk tarihimizin altın sayfalarını teşkil etmiş olan diğer Risâle ve müstakil fetvalarına da el atmaya karar verdik. Böylece Şeyhü’l-İslâm Ebüssuʻûd Efendi Fetvâları adıyla neşrettiğimiz bu eser, iki kısımdan ve bu kısımlar da bir çok bölümden oluştu:
BİRİNCİ KISIM, üç bölümden teşekkül etmektedir.
Birinci Bölümde Ebüssuʻûd Efendi’nın hayatı, ilmî şahsiyeti ve eserleri üzerinde kısaca durduk. Ancak bu konuyu OSAV tarafından neşredilen Behlül Düzenli’ye ait Ebüssuʻûd Efendi ve Fetâvâsı isimli kapsamlı esere havale ediyoruz. Hatta bu kitabımızı alanın mutlaka mezkûr eseri de kütüphanesine kazandırmasını şiddetle tavsiye ediyoruz.
İkinci Bölümde, Şeyhü’l-İslâm Ebüssuʻûd Efendi Fetvâları üzerinde ayrıntılı olarak durduk. Ebüssuʻûd Efendi’nin müstakil ve münferid olarak kaleme alınan bütün fetvâları hakkında genel bir bilgi verdik. Bu bölümde Behlül Düzenli’nin eserinden önemli ölçüde yararlandık.
Üçüncü Bölümde ise, Şeyhü’l-İslâm Ebüssuʻûd Efendi Fetvâları Mecmûʻası olan Veli bin Yusuf”a ait mecmûʻayı, bazı temel nüshalarla kıyaslayarak neşre hazırladık.
Bizim temel aldığımız nüshalar üç tanedir:
1) Süleymaniye Kütüphanesi İsmihan Sultân’daki 223 No’lu Nüshadır ki, bunun en temel özellikleri şunlardır: Nüsha eksiksizdir. Özellikle zor okunabilecek Eski Türkçe kelimeler çoğu kere harekelenmiştir. Maalesef, müstensih’in zaʻfından olsa gerek, Arapça ibâreler hatalarla doludur. Bu nüsha, 20 Rebîʻulevvel 1049/21 Temmuz 1639 tarihinde Mustafa bin Abdülbârî tarafından istinsâh edilmiştir.
2) Süleymaniye Kütüphanesi Şehid Ali Paşa’daki 1069 No’lu Nüshadır ki, bu da eksiksiz bir nüshadır. Arapça ibâreler büyük ölçüde hatasız yazılmıştır. Türkçe yazılım da çok iyidir. Bu nüsha 10 Şevvâl 1048 tarihinde muhtemelen Ali Çelebi isimli bir zat tarafından istinsâh edilmiştir.
3) Tüyotak Yazma Eserler, 19 HK 1696 numaralı nüshadır ki, eksikdir. Ancak baş kısmındaki mukaddimede diğer yazmaların hiçbirinde bulunmayan Arapça ibare mevcuttur.
İKİNCİ KISIM, Ebüssuʻûd Efendi’nin müstakil Risâle ve müstakil fetvâları başlığıyla derlenmiştir. Üç Bölüm’den ibarettir.
Birinci Bölümde, aslında Şeyhü’l-İslâm Ebüssuʻûd Efendi Fetvâları Mecmûʻası içinde bulunan ancak Maʻrûzât diye müstakil olarak da var olan önemli Risâle’ye tahsis edilmiştir. 15 başlık halinde Padişah’a arz edilen fetvalardan ibârettir. Kanunlaşmıştır.
İkinci Bölümde, Vakıf Hukuku ile alakalı müstakil Risâle ve müstakil fetvalara tahsis olunmuştur. Burada neşrettiğimiz birinci risâle, Süleymaniye Kütüphanesi Bağdad’lı Vehbi Efendi Bölümünde bulunan 477/1 nolu yazma nüshadır ki, Risâle fî Cevâz-i Vakf’il-Menkûl ve’n-Nükûd adını taşımaktadır ve dili Arapça’dır. İkinci Risâle, aslında Şeyhü’l-İslâm Ebüssuʻûd Efendi Fetvâları Mecmûʻası içinde bulunan Gedik Risâlesidir.
Üçüncü Risâle, Vakıflarla alakalı Kanunî Sultân Süleyman’ın sorusu üzerine Ebüssuʻûd’un Arapça olarak kaleme aldığı ve Risâle diyebileceğimiz uzunluktaki bir fetvasıdır. Süleymaniye Kütüphânesi, Yeni Câmi, No: 376, Vrk. 169-178’deki nüshayı esas aldık.
Dördüncü Risâle ise, Nakid Para Vakfında Çivi-zâde’nin Ebüssuʻûd’a Reddiye’sini neşretmeyi uygun gördük. Her şey zıddıyla bilinir kaidesince bu Risâle’nin yayınlanması önemlidir. Risâle, Süleymaniye Kütüphanesi, Reşid Efendi Bölümü, Numara 1177, Vrk. 142-144’de bulunmaktadır.
Beşinci olarak da Mu’âmele-i Şerʻiyye ile alakalı müstakil bir fetvâyı neşrettik.
Üçüncü ve son bölümde ise, arazî, ceza ve malî hukukla alakalı bazı Rsiâle ve müstakil fetvâları neşrettik.
Birinci olarak, Ebüssuʻûd’ın Osmanlı arazî ve malî hukuku açısından çok önemli olan bir Risâlesini neşr eyledik. Bu Risâle, Süleymaniye Kütp. Reşid Efendi, No: 1036, Vrk.33/b-37/a’de bulunmaktadır.
İkincide, arâzî ile alakalı hem Ebüssuʻûd’un ve hem de İbn-i Kemâl’in bütün Kanun-ı Osmanîlerde yer alan fetvâlarını neşrettik.
Üçüncüde, Mâlikâne-Dîvânî sistemi ile alakalı müstakil bir fetvâsını kitabımıza almayı uygun gördük.
Dördüncüde ise, Ebüssuʻûd Efendi’nin fetvâsı da dahil olmak üzere kardeş katli ile alakalı fetvâları kitabımıza ekledik. Ebüssu‘ûd Efendi’ye ait fetvâların çoğunlukta olduğu bu Mecmûʻanın çevirisi gündeme geldiğinde, ilk olarak bunun çevirisinin nasıl yapılacağı konusu ele alınmıştır. Çünkü XVI. yüzyılda bir araya getirilen bu fetvâlar, transkribe edilirken öncelikli olarak Osmanlılar tarafından kullanılan Arap alfabesi içerisinde bulunan ancak Latin alfabesinde karşılığı bulunmayan harflerin ne şekilde kullanılacağı meselesi ortaya çıkmıştır.
Bu konu ile alakalı olarak, okuyucuyu yormamak için mümkün olduğu kadar kelimelerin bu günkü kullanım şekilleri esas alınmaya çalışılmıştır. Ancak bunu yaparken de esastan kopmamak için kelimelerin orijinallerinden de uzaklaşılmamıştır. Cümlenin anlaşılabilir olması için terkiblere ve metnin orijinalinde olmamasına rağmen zorunlu olan yerlerde virgül kullanımına dikkat edilmiştir.
Mecmûʻada yer alan fetvâlar çoğunlukla Türkçe kayıtlardan oluşmaktadır. Bunun yanında Arapça fetvâlar ve az sayıda Farsça kayıtlar da bulunmaktadır. Bu kayıtları üçe ayırabiliriz:
Birincisi, Fetvâları te’yid mahiyetinde fıkıh kitaplarından alınan Arapça nakillerdir. Arapça müstenedât-ı şerʻiyye dediğimiz bu kayıtları aynen yazdık. Bunları tercüme etme ihtiyâcını görmedik. Farsça olan kayıtlar çoğunlukla nazım şeklinde fetvâlardır ve bunlar tercüme edilerek metne eklenmiştir.
İkincisi ise, konu başlıklarını oluşturan Arapça başlıklardır. Bunların hem aslını ve hem de Türkçe tercümesini verdik. Zira bunların tercümesi olmaz ise, Türk okuyucu her zamân istediğini Fetvâ Mecmûʻasında bulamayacağını düşündük.
Üçüncüsü ise, İkinci Kısım olarak ek olarak kitaba ilave ettiğimiz müstakil Risâle yahut Müstakil Fetvâlardır.
EBÜSSUʻÛD EFENDİ FETVÂLARI
Yazan: Prof. Dr. Ahmed AKGÜNDÜZ
938 sayfa- Ebat:28,5x21- Kağıt:Enzo
ISBN: 978-975-7268-93-2
1983-1985 yılları arasında Vakıf Müessesesi adlı doktora tezimi yazarken kaynaklar arasında en çok Şeyhü’l-İslâm Ebüssuʻûd Efendi Fetvâları yer alıyordu. Veli bin Yusuf Mecmûʻsını esas almıştım. Şeyhü’l-İslâm Ebüssuʻûd Efendi Fetvâları diğer fetvalardan çok farklıydı; aslında bir fetvâ mecmûʻsından ziyâde bir fıkıh kitabı gibiydi.
Gedik hakkı ve Muhyiddin Arabi hakkındaki fetvâları, günümüzün mastır tezlerini hatırlatıyordu. Diğer mecmûʻalardan farklı olarak üç özelliği daha bulunuyordu:
Birincisi, çoğu fetvâların fıkıh kitaplarından alınan müstenidât-ı şerʻiyyesi yani hukukî dayanakları da Arabça olarak zikredilmişti.
İkincisi, temel konularda daha evvelki Şeyhü’l-İslâmlara yahut büyük kâdîlara ait fetvâlar da ihmâl edilmemiştir.
Üçüncüsü ise, ihtivâ ettiği fetvâların önemi idi. Biliyoruz ki, Osmanlı hukuk tarihinde fetvâlar üçe ayrılıyordu:
1) Müftülerin yahut büyük âlimlerin verdikleri fetvâlar, dînî açıdan bağlayıcı idi.
2) Ancak şeyhülislamların verdikleri fetvâlar, fetvây-ı şerîfe diye adlandırılıyor ve günümüzdeki içtihâdı birleştirme kararları gibi bütün kadî ve müftüleri bağlıyordu.
3) Şeyhülislamların fetvâları, eğer Sultân yahut Halife tarafından tasvip edilip kanun olarak ilan edilirse, Memâlik-i Mahrûsenin bütün vatandaşlarını, diğer kanunlar gibi bağlar hale geliyordu ki, Şeyhü’l-İslâm Ebüssuʻûd Efendi Fetvâları içinde bulunan ve ayrı olarak Maʻrûzât adı altında derlenen fetvâlar bunlardı.
İşte böylesine önem arz eden Şeyhü’l-İslâm Ebüssuʻûd Efendi Fetvâları’nı 1986 yılında İstanbul’a geldiğimde neşretmeyi düşündüm. Osmanlı Kanunnâmeleri adı büyük proje ile meşgul olduğumdan Vahdet Yılmaz Ağabeyi ve Asistanım Osman Kaşıkçı’yı yardıma çağırdım. Ancak zor ıstılahlarla dolu bu mecmûʻa istediğimiz gibi yürümedi.
Osmanlı Kanunnâmeleri projesi 11 ciltte tamamlanınca yenide heveslendim. Bir kısım arkadaşların yardımıyla da kabaca Latin harflerine çevirmeyi tamamladım. Ancak asıl zor iş burada başlıyordu. Zira ıstılâhları teker teker tashih ederek; Arapça ibâreleri aslına uygun bir şekilde yazarak ve nihâyet tamamıyla olmasa da önemli nüshalarla mukayese ederek neşre hazırlamak işin en zor tarafı idi. Bu arada Veli bin Yusuf Mecmûʻasını bizimle eş zamânlı olarak Doç. Dr. Abdullah Demir ve Yrd. Doç. Dr. Ramazan Günay beyefendilerin de yayına hazırladığını duyduk.
Ancak gördüğümüz kadarıyla, hem Arapça ibârelerin alınmamış olması; hem transkribe hataları, hem ıstılahlardaki ciddî hatalar ve hem de başlıkların Türkçe’ye kazandırılmaması gibi bize göre eksiklikler sebebiyle müstakil olarak neşretmeyi uygun gördük. Mesele bununla da kalmadı ve Ebüssuʻûd’un Osmanlı hukukuna ait hukuk tarihimizin altın sayfalarını teşkil etmiş olan diğer Risâle ve müstakil fetvalarına da el atmaya karar verdik. Böylece Şeyhü’l-İslâm Ebüssuʻûd Efendi Fetvâları adıyla neşrettiğimiz bu eser, iki kısımdan ve bu kısımlar da bir çok bölümden oluştu:
BİRİNCİ KISIM, üç bölümden teşekkül etmektedir.
Birinci Bölümde Ebüssuʻûd Efendi’nın hayatı, ilmî şahsiyeti ve eserleri üzerinde kısaca durduk. Ancak bu konuyu OSAV tarafından neşredilen Behlül Düzenli’ye ait Ebüssuʻûd Efendi ve Fetâvâsı isimli kapsamlı esere havale ediyoruz. Hatta bu kitabımızı alanın mutlaka mezkûr eseri de kütüphanesine kazandırmasını şiddetle tavsiye ediyoruz.
İkinci Bölümde, Şeyhü’l-İslâm Ebüssuʻûd Efendi Fetvâları üzerinde ayrıntılı olarak durduk. Ebüssuʻûd Efendi’nin müstakil ve münferid olarak kaleme alınan bütün fetvâları hakkında genel bir bilgi verdik. Bu bölümde Behlül Düzenli’nin eserinden önemli ölçüde yararlandık.
Üçüncü Bölümde ise, Şeyhü’l-İslâm Ebüssuʻûd Efendi Fetvâları Mecmûʻası olan Veli bin Yusuf”a ait mecmûʻayı, bazı temel nüshalarla kıyaslayarak neşre hazırladık.
Bizim temel aldığımız nüshalar üç tanedir:
1) Süleymaniye Kütüphanesi İsmihan Sultân’daki 223 No’lu Nüshadır ki, bunun en temel özellikleri şunlardır: Nüsha eksiksizdir. Özellikle zor okunabilecek Eski Türkçe kelimeler çoğu kere harekelenmiştir. Maalesef, müstensih’in zaʻfından olsa gerek, Arapça ibâreler hatalarla doludur. Bu nüsha, 20 Rebîʻulevvel 1049/21 Temmuz 1639 tarihinde Mustafa bin Abdülbârî tarafından istinsâh edilmiştir.
2) Süleymaniye Kütüphanesi Şehid Ali Paşa’daki 1069 No’lu Nüshadır ki, bu da eksiksiz bir nüshadır. Arapça ibâreler büyük ölçüde hatasız yazılmıştır. Türkçe yazılım da çok iyidir. Bu nüsha 10 Şevvâl 1048 tarihinde muhtemelen Ali Çelebi isimli bir zat tarafından istinsâh edilmiştir.
3) Tüyotak Yazma Eserler, 19 HK 1696 numaralı nüshadır ki, eksikdir. Ancak baş kısmındaki mukaddimede diğer yazmaların hiçbirinde bulunmayan Arapça ibare mevcuttur.
İKİNCİ KISIM, Ebüssuʻûd Efendi’nin müstakil Risâle ve müstakil fetvâları başlığıyla derlenmiştir. Üç Bölüm’den ibarettir.
Birinci Bölümde, aslında Şeyhü’l-İslâm Ebüssuʻûd Efendi Fetvâları Mecmûʻası içinde bulunan ancak Maʻrûzât diye müstakil olarak da var olan önemli Risâle’ye tahsis edilmiştir. 15 başlık halinde Padişah’a arz edilen fetvalardan ibârettir. Kanunlaşmıştır.
İkinci Bölümde, Vakıf Hukuku ile alakalı müstakil Risâle ve müstakil fetvalara tahsis olunmuştur. Burada neşrettiğimiz birinci risâle, Süleymaniye Kütüphanesi Bağdad’lı Vehbi Efendi Bölümünde bulunan 477/1 nolu yazma nüshadır ki, Risâle fî Cevâz-i Vakf’il-Menkûl ve’n-Nükûd adını taşımaktadır ve dili Arapça’dır. İkinci Risâle, aslında Şeyhü’l-İslâm Ebüssuʻûd Efendi Fetvâları Mecmûʻası içinde bulunan Gedik Risâlesidir.
Üçüncü Risâle, Vakıflarla alakalı Kanunî Sultân Süleyman’ın sorusu üzerine Ebüssuʻûd’un Arapça olarak kaleme aldığı ve Risâle diyebileceğimiz uzunluktaki bir fetvasıdır. Süleymaniye Kütüphânesi, Yeni Câmi, No: 376, Vrk. 169-178’deki nüshayı esas aldık.
Dördüncü Risâle ise, Nakid Para Vakfında Çivi-zâde’nin Ebüssuʻûd’a Reddiye’sini neşretmeyi uygun gördük. Her şey zıddıyla bilinir kaidesince bu Risâle’nin yayınlanması önemlidir. Risâle, Süleymaniye Kütüphanesi, Reşid Efendi Bölümü, Numara 1177, Vrk. 142-144’de bulunmaktadır.
Beşinci olarak da Mu’âmele-i Şerʻiyye ile alakalı müstakil bir fetvâyı neşrettik.
Üçüncü ve son bölümde ise, arazî, ceza ve malî hukukla alakalı bazı Rsiâle ve müstakil fetvâları neşrettik.
Birinci olarak, Ebüssuʻûd’ın Osmanlı arazî ve malî hukuku açısından çok önemli olan bir Risâlesini neşr eyledik. Bu Risâle, Süleymaniye Kütp. Reşid Efendi, No: 1036, Vrk.33/b-37/a’de bulunmaktadır.
İkincide, arâzî ile alakalı hem Ebüssuʻûd’un ve hem de İbn-i Kemâl’in bütün Kanun-ı Osmanîlerde yer alan fetvâlarını neşrettik.
Üçüncüde, Mâlikâne-Dîvânî sistemi ile alakalı müstakil bir fetvâsını kitabımıza almayı uygun gördük.
Dördüncüde ise, Ebüssuʻûd Efendi’nin fetvâsı da dahil olmak üzere kardeş katli ile alakalı fetvâları kitabımıza ekledik. Ebüssu‘ûd Efendi’ye ait fetvâların çoğunlukta olduğu bu Mecmûʻanın çevirisi gündeme geldiğinde, ilk olarak bunun çevirisinin nasıl yapılacağı konusu ele alınmıştır. Çünkü XVI. yüzyılda bir araya getirilen bu fetvâlar, transkribe edilirken öncelikli olarak Osmanlılar tarafından kullanılan Arap alfabesi içerisinde bulunan ancak Latin alfabesinde karşılığı bulunmayan harflerin ne şekilde kullanılacağı meselesi ortaya çıkmıştır.
Bu konu ile alakalı olarak, okuyucuyu yormamak için mümkün olduğu kadar kelimelerin bu günkü kullanım şekilleri esas alınmaya çalışılmıştır. Ancak bunu yaparken de esastan kopmamak için kelimelerin orijinallerinden de uzaklaşılmamıştır. Cümlenin anlaşılabilir olması için terkiblere ve metnin orijinalinde olmamasına rağmen zorunlu olan yerlerde virgül kullanımına dikkat edilmiştir.
Mecmûʻada yer alan fetvâlar çoğunlukla Türkçe kayıtlardan oluşmaktadır. Bunun yanında Arapça fetvâlar ve az sayıda Farsça kayıtlar da bulunmaktadır. Bu kayıtları üçe ayırabiliriz:
Birincisi, Fetvâları te’yid mahiyetinde fıkıh kitaplarından alınan Arapça nakillerdir. Arapça müstenedât-ı şerʻiyye dediğimiz bu kayıtları aynen yazdık. Bunları tercüme etme ihtiyâcını görmedik. Farsça olan kayıtlar çoğunlukla nazım şeklinde fetvâlardır ve bunlar tercüme edilerek metne eklenmiştir.
İkincisi ise, konu başlıklarını oluşturan Arapça başlıklardır. Bunların hem aslını ve hem de Türkçe tercümesini verdik. Zira bunların tercümesi olmaz ise, Türk okuyucu her zamân istediğini Fetvâ Mecmûʻasında bulamayacağını düşündük.
Üçüncüsü ise, İkinci Kısım olarak ek olarak kitaba ilave ettiğimiz müstakil Risâle yahut Müstakil Fetvâlardır.