9789750810138
65580
https://www.sahafium.com/kitap/typee-p65580.html
Typee Polinezya Hayatında Bir Bakış
0.00
Moby Dick'in yazarı Herman Melville'in 1846'da yayımlanan ilk kitabı ilk romanı Typee: Polinezya Hayatında Bir Bakış, ilk kez Türkçede! Kitabı Türkçeye kazandıran Barış Gümüşbaş'ın önsözde belirttiği gibi; Typee, Melvillein tüm yapıtları gibi çok katmanlı, değişik düzeylerde ve biçimlerde okunabilecek bir kitap. Yalnızca heyecanlı bir maceraya tanık olmak için, ya da Güney Pasifik coğrafyası ve kültürleri üzerine bilgi edinmek için okunabilir.
Tadımlık
Sağlığım ve Moralimde Düzelme Typeelerin Mutluluğu Typeelerin Zevklerinin Daha İleri Topluluklarınkilerle
Kıyaslanması Medeni ve Vahşi İnsanların Kötülüklerinin
Kıyaslanması Dağlarda Happarlarla Bir Çatışma
Günler günleri kovalasa da, adalıların bana karşı tavırlarında hâlâ fark edilir bir değişiklik yoktu. Yavaş yavaş haftanın günlerinin birbirini takip etmesiyle ilgili her şeyi unutarak, şiddetli bir yılgınlığın ardından gelen o kayıtsızlığa, farkında olmadan kapılıverdim. Bacağım aniden iyileşmiş, şişlik inmiş, ağrı azalmıştı. O kadar uzun zamandır bana ıstırap veren rahatsızlıktan, çok yakında kurtulacağıma inanmam için her türlü neden mevcuttu.
Evden her çıkışımda grup halinde peşime takılan yerlilerle birlikte vadiyi dolaşabilir hale gelir gelmez, son zamanlarda beni avcuna almış olan kasvetli düşüncelerden kurtaran bir hoşgörü ve açık fikirlilik hissetmeye başlamıştım. Her gittiğim yerde hürmetkâr bir şefkatle karşılandığımı, sürekli olarak meyvelerin en lezzetlisiyle ağırlandığımı, kara gözlü periler tarafından bakıldığımı, ayrıca sadık Kory-Korynin tüm hizmetlerinin tadını çıkardığımı düşününce, yamyamlar arasında herhalde kimse benden iyi ağırlanmamıştır diyordum.
Elbette tamamıyla elimi kolumu sallayarak dolaşamıyordum. Sahile inmem yerliler tarafından kesinlikle yasaklanmıştı; biraz da meraktan dolayı bir-iki sonuçsuz denemeden sonra bu isteğimden vazgeçmiştim. Nereye gitsem yerliler peşimde olduklarından ve daha bir kez bile beni yalnız bıraktıklarını hatırlamadığımdan, sahile gizlice varmayı düşünmek de boşunaydı.
Marheyonun evinin bulunduğu vadinin ön tarafını çevreleyen yeşil ve sarp tepeler, üzerime dikilmiş binlerce gözü atlatabilsem bile o taraftan kaçma umudunu suya düşürüyordu.
Ama bu düşünceler artık kafamı pek meşgul etmiyordu; kendimi o ânı yaşamaya bırakmıştım ve aklıma kötü şeyler gelecek olursa da, kafamdan uzaklaştırıyordum. İçine gömüldüğüm yeşil kuytuya baktığımda ve beni kıskıvrak saran dağların doruklarına kafamı kaldırdığımda, Mutlu Vadide olduğumu ve o dağların ardında üzüntü ve endişeden başka bir şey olmadığını düşünmeyi yeğliyordum.
Vadideki gezintilerim artıp yerlilerin alışkanlıklarını daha yakından tanıdıkça, koşullarının kimi olumsuzluklarına rağmen, doğanın bereketiyle çevrelenmiş Polinezya yerlilerinin, kendini beğenmiş Avrupalılardan daha az entelektüel olsa da çok daha mutlu bir hayat sürdüğünü itiraf etmeye hazırdım.
Tadımlık
Sağlığım ve Moralimde Düzelme Typeelerin Mutluluğu Typeelerin Zevklerinin Daha İleri Topluluklarınkilerle
Kıyaslanması Medeni ve Vahşi İnsanların Kötülüklerinin
Kıyaslanması Dağlarda Happarlarla Bir Çatışma
Günler günleri kovalasa da, adalıların bana karşı tavırlarında hâlâ fark edilir bir değişiklik yoktu. Yavaş yavaş haftanın günlerinin birbirini takip etmesiyle ilgili her şeyi unutarak, şiddetli bir yılgınlığın ardından gelen o kayıtsızlığa, farkında olmadan kapılıverdim. Bacağım aniden iyileşmiş, şişlik inmiş, ağrı azalmıştı. O kadar uzun zamandır bana ıstırap veren rahatsızlıktan, çok yakında kurtulacağıma inanmam için her türlü neden mevcuttu.
Evden her çıkışımda grup halinde peşime takılan yerlilerle birlikte vadiyi dolaşabilir hale gelir gelmez, son zamanlarda beni avcuna almış olan kasvetli düşüncelerden kurtaran bir hoşgörü ve açık fikirlilik hissetmeye başlamıştım. Her gittiğim yerde hürmetkâr bir şefkatle karşılandığımı, sürekli olarak meyvelerin en lezzetlisiyle ağırlandığımı, kara gözlü periler tarafından bakıldığımı, ayrıca sadık Kory-Korynin tüm hizmetlerinin tadını çıkardığımı düşününce, yamyamlar arasında herhalde kimse benden iyi ağırlanmamıştır diyordum.
Elbette tamamıyla elimi kolumu sallayarak dolaşamıyordum. Sahile inmem yerliler tarafından kesinlikle yasaklanmıştı; biraz da meraktan dolayı bir-iki sonuçsuz denemeden sonra bu isteğimden vazgeçmiştim. Nereye gitsem yerliler peşimde olduklarından ve daha bir kez bile beni yalnız bıraktıklarını hatırlamadığımdan, sahile gizlice varmayı düşünmek de boşunaydı.
Marheyonun evinin bulunduğu vadinin ön tarafını çevreleyen yeşil ve sarp tepeler, üzerime dikilmiş binlerce gözü atlatabilsem bile o taraftan kaçma umudunu suya düşürüyordu.
Ama bu düşünceler artık kafamı pek meşgul etmiyordu; kendimi o ânı yaşamaya bırakmıştım ve aklıma kötü şeyler gelecek olursa da, kafamdan uzaklaştırıyordum. İçine gömüldüğüm yeşil kuytuya baktığımda ve beni kıskıvrak saran dağların doruklarına kafamı kaldırdığımda, Mutlu Vadide olduğumu ve o dağların ardında üzüntü ve endişeden başka bir şey olmadığını düşünmeyi yeğliyordum.
Vadideki gezintilerim artıp yerlilerin alışkanlıklarını daha yakından tanıdıkça, koşullarının kimi olumsuzluklarına rağmen, doğanın bereketiyle çevrelenmiş Polinezya yerlilerinin, kendini beğenmiş Avrupalılardan daha az entelektüel olsa da çok daha mutlu bir hayat sürdüğünü itiraf etmeye hazırdım.
Moby Dick'in yazarı Herman Melville'in 1846'da yayımlanan ilk kitabı ilk romanı Typee: Polinezya Hayatında Bir Bakış, ilk kez Türkçede! Kitabı Türkçeye kazandıran Barış Gümüşbaş'ın önsözde belirttiği gibi; Typee, Melvillein tüm yapıtları gibi çok katmanlı, değişik düzeylerde ve biçimlerde okunabilecek bir kitap. Yalnızca heyecanlı bir maceraya tanık olmak için, ya da Güney Pasifik coğrafyası ve kültürleri üzerine bilgi edinmek için okunabilir.
Tadımlık
Sağlığım ve Moralimde Düzelme Typeelerin Mutluluğu Typeelerin Zevklerinin Daha İleri Topluluklarınkilerle
Kıyaslanması Medeni ve Vahşi İnsanların Kötülüklerinin
Kıyaslanması Dağlarda Happarlarla Bir Çatışma
Günler günleri kovalasa da, adalıların bana karşı tavırlarında hâlâ fark edilir bir değişiklik yoktu. Yavaş yavaş haftanın günlerinin birbirini takip etmesiyle ilgili her şeyi unutarak, şiddetli bir yılgınlığın ardından gelen o kayıtsızlığa, farkında olmadan kapılıverdim. Bacağım aniden iyileşmiş, şişlik inmiş, ağrı azalmıştı. O kadar uzun zamandır bana ıstırap veren rahatsızlıktan, çok yakında kurtulacağıma inanmam için her türlü neden mevcuttu.
Evden her çıkışımda grup halinde peşime takılan yerlilerle birlikte vadiyi dolaşabilir hale gelir gelmez, son zamanlarda beni avcuna almış olan kasvetli düşüncelerden kurtaran bir hoşgörü ve açık fikirlilik hissetmeye başlamıştım. Her gittiğim yerde hürmetkâr bir şefkatle karşılandığımı, sürekli olarak meyvelerin en lezzetlisiyle ağırlandığımı, kara gözlü periler tarafından bakıldığımı, ayrıca sadık Kory-Korynin tüm hizmetlerinin tadını çıkardığımı düşününce, yamyamlar arasında herhalde kimse benden iyi ağırlanmamıştır diyordum.
Elbette tamamıyla elimi kolumu sallayarak dolaşamıyordum. Sahile inmem yerliler tarafından kesinlikle yasaklanmıştı; biraz da meraktan dolayı bir-iki sonuçsuz denemeden sonra bu isteğimden vazgeçmiştim. Nereye gitsem yerliler peşimde olduklarından ve daha bir kez bile beni yalnız bıraktıklarını hatırlamadığımdan, sahile gizlice varmayı düşünmek de boşunaydı.
Marheyonun evinin bulunduğu vadinin ön tarafını çevreleyen yeşil ve sarp tepeler, üzerime dikilmiş binlerce gözü atlatabilsem bile o taraftan kaçma umudunu suya düşürüyordu.
Ama bu düşünceler artık kafamı pek meşgul etmiyordu; kendimi o ânı yaşamaya bırakmıştım ve aklıma kötü şeyler gelecek olursa da, kafamdan uzaklaştırıyordum. İçine gömüldüğüm yeşil kuytuya baktığımda ve beni kıskıvrak saran dağların doruklarına kafamı kaldırdığımda, Mutlu Vadide olduğumu ve o dağların ardında üzüntü ve endişeden başka bir şey olmadığını düşünmeyi yeğliyordum.
Vadideki gezintilerim artıp yerlilerin alışkanlıklarını daha yakından tanıdıkça, koşullarının kimi olumsuzluklarına rağmen, doğanın bereketiyle çevrelenmiş Polinezya yerlilerinin, kendini beğenmiş Avrupalılardan daha az entelektüel olsa da çok daha mutlu bir hayat sürdüğünü itiraf etmeye hazırdım.
Tadımlık
Sağlığım ve Moralimde Düzelme Typeelerin Mutluluğu Typeelerin Zevklerinin Daha İleri Topluluklarınkilerle
Kıyaslanması Medeni ve Vahşi İnsanların Kötülüklerinin
Kıyaslanması Dağlarda Happarlarla Bir Çatışma
Günler günleri kovalasa da, adalıların bana karşı tavırlarında hâlâ fark edilir bir değişiklik yoktu. Yavaş yavaş haftanın günlerinin birbirini takip etmesiyle ilgili her şeyi unutarak, şiddetli bir yılgınlığın ardından gelen o kayıtsızlığa, farkında olmadan kapılıverdim. Bacağım aniden iyileşmiş, şişlik inmiş, ağrı azalmıştı. O kadar uzun zamandır bana ıstırap veren rahatsızlıktan, çok yakında kurtulacağıma inanmam için her türlü neden mevcuttu.
Evden her çıkışımda grup halinde peşime takılan yerlilerle birlikte vadiyi dolaşabilir hale gelir gelmez, son zamanlarda beni avcuna almış olan kasvetli düşüncelerden kurtaran bir hoşgörü ve açık fikirlilik hissetmeye başlamıştım. Her gittiğim yerde hürmetkâr bir şefkatle karşılandığımı, sürekli olarak meyvelerin en lezzetlisiyle ağırlandığımı, kara gözlü periler tarafından bakıldığımı, ayrıca sadık Kory-Korynin tüm hizmetlerinin tadını çıkardığımı düşününce, yamyamlar arasında herhalde kimse benden iyi ağırlanmamıştır diyordum.
Elbette tamamıyla elimi kolumu sallayarak dolaşamıyordum. Sahile inmem yerliler tarafından kesinlikle yasaklanmıştı; biraz da meraktan dolayı bir-iki sonuçsuz denemeden sonra bu isteğimden vazgeçmiştim. Nereye gitsem yerliler peşimde olduklarından ve daha bir kez bile beni yalnız bıraktıklarını hatırlamadığımdan, sahile gizlice varmayı düşünmek de boşunaydı.
Marheyonun evinin bulunduğu vadinin ön tarafını çevreleyen yeşil ve sarp tepeler, üzerime dikilmiş binlerce gözü atlatabilsem bile o taraftan kaçma umudunu suya düşürüyordu.
Ama bu düşünceler artık kafamı pek meşgul etmiyordu; kendimi o ânı yaşamaya bırakmıştım ve aklıma kötü şeyler gelecek olursa da, kafamdan uzaklaştırıyordum. İçine gömüldüğüm yeşil kuytuya baktığımda ve beni kıskıvrak saran dağların doruklarına kafamı kaldırdığımda, Mutlu Vadide olduğumu ve o dağların ardında üzüntü ve endişeden başka bir şey olmadığını düşünmeyi yeğliyordum.
Vadideki gezintilerim artıp yerlilerin alışkanlıklarını daha yakından tanıdıkça, koşullarının kimi olumsuzluklarına rağmen, doğanın bereketiyle çevrelenmiş Polinezya yerlilerinin, kendini beğenmiş Avrupalılardan daha az entelektüel olsa da çok daha mutlu bir hayat sürdüğünü itiraf etmeye hazırdım.