9786055063146
215258
https://www.sahafium.com/kitap/varlik-ve-olus-p215258.html
Varlık ve Oluş
0.00
Varlık ve Oluş adlı yapıt derin bir arayışın ürünü, bir yönüyle Türk düşüncesinde yaratıcı bir düşüncenin evrimi sayılır. Kitap çağdaş felsefenin krizlerini ve tereddütlerini aşama aşama dile getirir. Ontolojik meseleler gündeme geldiği andan itibaren varlığın değişken, çok boyutlu yapısı insanda sürekli bir gerilim yaratır. Çevremizde seyrettiğimiz yüzlerce çelişkinin insanda tek başına kendini aşma çabası uyandırması gibi bir sonuç çıkar ortaya. Bu kadim çatışma felsefenin bütün dalış ve uyanışlarında görülebileceği gibi bizzat doğanın kendisinde de vardır.
Varlık ve Oluş, Türkiye'deki üdüşnsel serüveni yakından takip eden ve bizzat ve serüvene ortak olan birinin batı düşüncesindeki çağdaş tartışmaların hiç de uzağında yer almadığını kantılar. Zikredilen kaynaklardan ve 1930'lu yıllardan itibaren günü gününe takip edilen isimlerden bu açıkça görülür.
Hilmi Ziya Ülken daima yerli bir düşünür kimliğiyle evrensel soruların peşinde olmuştur:
Görüştüğümüz sonlu alemlerin kriz halinden ritimlerle kurtulmak üzere her birinin kendi oluşunda açıldığı ve sonlu varlıkların sonsuz varığa açık evrimleri olduğu düşüncesine vardı. a) Eğer alem tam bir düzen halinde olsaydı hiçbir değişme, ıstırap olmazdı. b) Alemde ideal bir düzüne doğru bütün halinde bir yöneliş olsaydı çirkinlik, hastalık, ıstırap yalnız eksiklikten ibbaret olurdu. Menfi değerlerin ve değerlerdeki çift kutupluluk önünde seçme iradesinin anlamı kalmazdı. c) Alemde mutlak bir mekanizm olsaydı hiçbir dözelme ve değerlendirme olmaz, her yetkinleşme "mutlu ve tasadüf" veya "kör irade" ile açıklanırdı. d) Alemde zık kuvvetlerin çatışması olsaydı, bu çatışmadan doğan neticelerin şuur, hayat, hürriyet gibi üstün dereceler olmasına imkan olamazdı... Fatal olarak gerektirilmiş zıt kuvvetlerden doğan netice de gerektirilmiş olurdu. Bu alternatiflerin imkansızlığı önünde varlıkların çokluğuna, aralarındaki akıldışı uçurumların doldurulması imkansızlığına, her varlığın ayrı oluşu ve ayrı evrimini göz önüne alma zaruretine, fakat sonlu varlıklar arasında organlaşma, düzenleyici güç bakımından dereceler olduğu, bu derecelerin varlıklarda biyeraşi aramaya ve böylece maddeden düşünce ve inanca kadar varlık derecelerinde düzenleyici gücün ve hürriyetin yükseldiği, sonlu varlıkların yalnız insan düşüncesi ve hürlüğünde sonsuz varlığa açık bir oluş halinde bulunduğu kanaatine vardık.
Varlık ve Oluş, Türkiye'deki üdüşnsel serüveni yakından takip eden ve bizzat ve serüvene ortak olan birinin batı düşüncesindeki çağdaş tartışmaların hiç de uzağında yer almadığını kantılar. Zikredilen kaynaklardan ve 1930'lu yıllardan itibaren günü gününe takip edilen isimlerden bu açıkça görülür.
Hilmi Ziya Ülken daima yerli bir düşünür kimliğiyle evrensel soruların peşinde olmuştur:
Görüştüğümüz sonlu alemlerin kriz halinden ritimlerle kurtulmak üzere her birinin kendi oluşunda açıldığı ve sonlu varlıkların sonsuz varığa açık evrimleri olduğu düşüncesine vardı. a) Eğer alem tam bir düzen halinde olsaydı hiçbir değişme, ıstırap olmazdı. b) Alemde ideal bir düzüne doğru bütün halinde bir yöneliş olsaydı çirkinlik, hastalık, ıstırap yalnız eksiklikten ibbaret olurdu. Menfi değerlerin ve değerlerdeki çift kutupluluk önünde seçme iradesinin anlamı kalmazdı. c) Alemde mutlak bir mekanizm olsaydı hiçbir dözelme ve değerlendirme olmaz, her yetkinleşme "mutlu ve tasadüf" veya "kör irade" ile açıklanırdı. d) Alemde zık kuvvetlerin çatışması olsaydı, bu çatışmadan doğan neticelerin şuur, hayat, hürriyet gibi üstün dereceler olmasına imkan olamazdı... Fatal olarak gerektirilmiş zıt kuvvetlerden doğan netice de gerektirilmiş olurdu. Bu alternatiflerin imkansızlığı önünde varlıkların çokluğuna, aralarındaki akıldışı uçurumların doldurulması imkansızlığına, her varlığın ayrı oluşu ve ayrı evrimini göz önüne alma zaruretine, fakat sonlu varlıklar arasında organlaşma, düzenleyici güç bakımından dereceler olduğu, bu derecelerin varlıklarda biyeraşi aramaya ve böylece maddeden düşünce ve inanca kadar varlık derecelerinde düzenleyici gücün ve hürriyetin yükseldiği, sonlu varlıkların yalnız insan düşüncesi ve hürlüğünde sonsuz varlığa açık bir oluş halinde bulunduğu kanaatine vardık.
Varlık ve Oluş adlı yapıt derin bir arayışın ürünü, bir yönüyle Türk düşüncesinde yaratıcı bir düşüncenin evrimi sayılır. Kitap çağdaş felsefenin krizlerini ve tereddütlerini aşama aşama dile getirir. Ontolojik meseleler gündeme geldiği andan itibaren varlığın değişken, çok boyutlu yapısı insanda sürekli bir gerilim yaratır. Çevremizde seyrettiğimiz yüzlerce çelişkinin insanda tek başına kendini aşma çabası uyandırması gibi bir sonuç çıkar ortaya. Bu kadim çatışma felsefenin bütün dalış ve uyanışlarında görülebileceği gibi bizzat doğanın kendisinde de vardır.
Varlık ve Oluş, Türkiye'deki üdüşnsel serüveni yakından takip eden ve bizzat ve serüvene ortak olan birinin batı düşüncesindeki çağdaş tartışmaların hiç de uzağında yer almadığını kantılar. Zikredilen kaynaklardan ve 1930'lu yıllardan itibaren günü gününe takip edilen isimlerden bu açıkça görülür.
Hilmi Ziya Ülken daima yerli bir düşünür kimliğiyle evrensel soruların peşinde olmuştur:
Görüştüğümüz sonlu alemlerin kriz halinden ritimlerle kurtulmak üzere her birinin kendi oluşunda açıldığı ve sonlu varlıkların sonsuz varığa açık evrimleri olduğu düşüncesine vardı. a) Eğer alem tam bir düzen halinde olsaydı hiçbir değişme, ıstırap olmazdı. b) Alemde ideal bir düzüne doğru bütün halinde bir yöneliş olsaydı çirkinlik, hastalık, ıstırap yalnız eksiklikten ibbaret olurdu. Menfi değerlerin ve değerlerdeki çift kutupluluk önünde seçme iradesinin anlamı kalmazdı. c) Alemde mutlak bir mekanizm olsaydı hiçbir dözelme ve değerlendirme olmaz, her yetkinleşme "mutlu ve tasadüf" veya "kör irade" ile açıklanırdı. d) Alemde zık kuvvetlerin çatışması olsaydı, bu çatışmadan doğan neticelerin şuur, hayat, hürriyet gibi üstün dereceler olmasına imkan olamazdı... Fatal olarak gerektirilmiş zıt kuvvetlerden doğan netice de gerektirilmiş olurdu. Bu alternatiflerin imkansızlığı önünde varlıkların çokluğuna, aralarındaki akıldışı uçurumların doldurulması imkansızlığına, her varlığın ayrı oluşu ve ayrı evrimini göz önüne alma zaruretine, fakat sonlu varlıklar arasında organlaşma, düzenleyici güç bakımından dereceler olduğu, bu derecelerin varlıklarda biyeraşi aramaya ve böylece maddeden düşünce ve inanca kadar varlık derecelerinde düzenleyici gücün ve hürriyetin yükseldiği, sonlu varlıkların yalnız insan düşüncesi ve hürlüğünde sonsuz varlığa açık bir oluş halinde bulunduğu kanaatine vardık.
Varlık ve Oluş, Türkiye'deki üdüşnsel serüveni yakından takip eden ve bizzat ve serüvene ortak olan birinin batı düşüncesindeki çağdaş tartışmaların hiç de uzağında yer almadığını kantılar. Zikredilen kaynaklardan ve 1930'lu yıllardan itibaren günü gününe takip edilen isimlerden bu açıkça görülür.
Hilmi Ziya Ülken daima yerli bir düşünür kimliğiyle evrensel soruların peşinde olmuştur:
Görüştüğümüz sonlu alemlerin kriz halinden ritimlerle kurtulmak üzere her birinin kendi oluşunda açıldığı ve sonlu varlıkların sonsuz varığa açık evrimleri olduğu düşüncesine vardı. a) Eğer alem tam bir düzen halinde olsaydı hiçbir değişme, ıstırap olmazdı. b) Alemde ideal bir düzüne doğru bütün halinde bir yöneliş olsaydı çirkinlik, hastalık, ıstırap yalnız eksiklikten ibbaret olurdu. Menfi değerlerin ve değerlerdeki çift kutupluluk önünde seçme iradesinin anlamı kalmazdı. c) Alemde mutlak bir mekanizm olsaydı hiçbir dözelme ve değerlendirme olmaz, her yetkinleşme "mutlu ve tasadüf" veya "kör irade" ile açıklanırdı. d) Alemde zık kuvvetlerin çatışması olsaydı, bu çatışmadan doğan neticelerin şuur, hayat, hürriyet gibi üstün dereceler olmasına imkan olamazdı... Fatal olarak gerektirilmiş zıt kuvvetlerden doğan netice de gerektirilmiş olurdu. Bu alternatiflerin imkansızlığı önünde varlıkların çokluğuna, aralarındaki akıldışı uçurumların doldurulması imkansızlığına, her varlığın ayrı oluşu ve ayrı evrimini göz önüne alma zaruretine, fakat sonlu varlıklar arasında organlaşma, düzenleyici güç bakımından dereceler olduğu, bu derecelerin varlıklarda biyeraşi aramaya ve böylece maddeden düşünce ve inanca kadar varlık derecelerinde düzenleyici gücün ve hürriyetin yükseldiği, sonlu varlıkların yalnız insan düşüncesi ve hürlüğünde sonsuz varlığa açık bir oluş halinde bulunduğu kanaatine vardık.