9789750817502
120889
https://www.sahafium.com/kitap/yalan-sureleri-p120889.html
Yalan Sureleri
0.00
Filiz Özdemin Korku Benim Sahibim ve Düş Hırkası ile başlayan Veda Üçlemesinin son kitabı: Yalan Sureleri... Romanda beş kuşak kadın üzerinden anlatılan hikâyelerde ölüm, hayat, beden, bellek ve yazı bütün olayları ve kişileri en genç halkada birbirine bağlıyor.
Yalan Sureleri, yitirilmiş bir beni başkalarında parça parça bulmaya çalışan benliğin parçalanış tarihi. Kırılmış bir aynanın parçalarının üstündeki silinmemiş görüntüyü bir kez daha görebilmek için bir araya getirmeye çalışan Gözde, parmaklarını kanatan bir yapboz oyununu sürdürüyor. İşte bu yüzden kendi parçalarını bir arada tutan beden, ruhun etten mezarı sadece. Yalan Surelerinde içimizin karatahtasına yazılan, kimsenin okuyamayacağı, kendimizin bile çoğunu unuttuğu ne çok cümle var.
Romanlarını kaybetme kavramı odağında yazan Filiz Özdem Veda Üçlemesinin son halkası Yalan Surelerinde, kaybetmenin insan yaşamında yüklendiği anlamların bütün dehlizlerine girme cesaretini göstererek, yitip gidenin zengin yazınsal arkaplanını ve rüyaların sarmal yapısını da kurmacaya dahil ediyor; zamanı ve coğrafyası belirli, gerçek zamanlı bir anlatı dili kullanıyor. Herkesin kendi trajedisini yaşadığı bir dünyada, yazar ötekinin trajedisini kaleme alırken belleğin diline yaslanıyor. Trajik olan, yazılanın yüzeyinde beliriyor.
Tadımlık
Bilmiyorum, belki de kendi batık kadırgasında kayıp bir yeraltı ülkesi varlığıydım. Ufkunda yalnızca sonsuz göğün görüldüğü bir kayalığa tırmanmıştım suyun karanlık diplerinden. Doymak bilmeyen hayalî korsanlara açıyordum kırık dökük gövdemi. Bedenimde sarı tırtıllar yürüyordu. Suyun parlak yüzeyine bakıp duruyordum. Söyle bana, diyordum suretime, konuşmayı unutan kısık, yabani sesimle, hangimiz daha yalnızız?
Yalan Sureleri, yitirilmiş bir beni başkalarında parça parça bulmaya çalışan benliğin parçalanış tarihi. Kırılmış bir aynanın parçalarının üstündeki silinmemiş görüntüyü bir kez daha görebilmek için bir araya getirmeye çalışan Gözde, parmaklarını kanatan bir yapboz oyununu sürdürüyor. İşte bu yüzden kendi parçalarını bir arada tutan beden, ruhun etten mezarı sadece. Yalan Surelerinde içimizin karatahtasına yazılan, kimsenin okuyamayacağı, kendimizin bile çoğunu unuttuğu ne çok cümle var.
Romanlarını kaybetme kavramı odağında yazan Filiz Özdem Veda Üçlemesinin son halkası Yalan Surelerinde, kaybetmenin insan yaşamında yüklendiği anlamların bütün dehlizlerine girme cesaretini göstererek, yitip gidenin zengin yazınsal arkaplanını ve rüyaların sarmal yapısını da kurmacaya dahil ediyor; zamanı ve coğrafyası belirli, gerçek zamanlı bir anlatı dili kullanıyor. Herkesin kendi trajedisini yaşadığı bir dünyada, yazar ötekinin trajedisini kaleme alırken belleğin diline yaslanıyor. Trajik olan, yazılanın yüzeyinde beliriyor.
Tadımlık
Bilmiyorum, belki de kendi batık kadırgasında kayıp bir yeraltı ülkesi varlığıydım. Ufkunda yalnızca sonsuz göğün görüldüğü bir kayalığa tırmanmıştım suyun karanlık diplerinden. Doymak bilmeyen hayalî korsanlara açıyordum kırık dökük gövdemi. Bedenimde sarı tırtıllar yürüyordu. Suyun parlak yüzeyine bakıp duruyordum. Söyle bana, diyordum suretime, konuşmayı unutan kısık, yabani sesimle, hangimiz daha yalnızız?
Filiz Özdemin Korku Benim Sahibim ve Düş Hırkası ile başlayan Veda Üçlemesinin son kitabı: Yalan Sureleri... Romanda beş kuşak kadın üzerinden anlatılan hikâyelerde ölüm, hayat, beden, bellek ve yazı bütün olayları ve kişileri en genç halkada birbirine bağlıyor.
Yalan Sureleri, yitirilmiş bir beni başkalarında parça parça bulmaya çalışan benliğin parçalanış tarihi. Kırılmış bir aynanın parçalarının üstündeki silinmemiş görüntüyü bir kez daha görebilmek için bir araya getirmeye çalışan Gözde, parmaklarını kanatan bir yapboz oyununu sürdürüyor. İşte bu yüzden kendi parçalarını bir arada tutan beden, ruhun etten mezarı sadece. Yalan Surelerinde içimizin karatahtasına yazılan, kimsenin okuyamayacağı, kendimizin bile çoğunu unuttuğu ne çok cümle var.
Romanlarını kaybetme kavramı odağında yazan Filiz Özdem Veda Üçlemesinin son halkası Yalan Surelerinde, kaybetmenin insan yaşamında yüklendiği anlamların bütün dehlizlerine girme cesaretini göstererek, yitip gidenin zengin yazınsal arkaplanını ve rüyaların sarmal yapısını da kurmacaya dahil ediyor; zamanı ve coğrafyası belirli, gerçek zamanlı bir anlatı dili kullanıyor. Herkesin kendi trajedisini yaşadığı bir dünyada, yazar ötekinin trajedisini kaleme alırken belleğin diline yaslanıyor. Trajik olan, yazılanın yüzeyinde beliriyor.
Tadımlık
Bilmiyorum, belki de kendi batık kadırgasında kayıp bir yeraltı ülkesi varlığıydım. Ufkunda yalnızca sonsuz göğün görüldüğü bir kayalığa tırmanmıştım suyun karanlık diplerinden. Doymak bilmeyen hayalî korsanlara açıyordum kırık dökük gövdemi. Bedenimde sarı tırtıllar yürüyordu. Suyun parlak yüzeyine bakıp duruyordum. Söyle bana, diyordum suretime, konuşmayı unutan kısık, yabani sesimle, hangimiz daha yalnızız?
Yalan Sureleri, yitirilmiş bir beni başkalarında parça parça bulmaya çalışan benliğin parçalanış tarihi. Kırılmış bir aynanın parçalarının üstündeki silinmemiş görüntüyü bir kez daha görebilmek için bir araya getirmeye çalışan Gözde, parmaklarını kanatan bir yapboz oyununu sürdürüyor. İşte bu yüzden kendi parçalarını bir arada tutan beden, ruhun etten mezarı sadece. Yalan Surelerinde içimizin karatahtasına yazılan, kimsenin okuyamayacağı, kendimizin bile çoğunu unuttuğu ne çok cümle var.
Romanlarını kaybetme kavramı odağında yazan Filiz Özdem Veda Üçlemesinin son halkası Yalan Surelerinde, kaybetmenin insan yaşamında yüklendiği anlamların bütün dehlizlerine girme cesaretini göstererek, yitip gidenin zengin yazınsal arkaplanını ve rüyaların sarmal yapısını da kurmacaya dahil ediyor; zamanı ve coğrafyası belirli, gerçek zamanlı bir anlatı dili kullanıyor. Herkesin kendi trajedisini yaşadığı bir dünyada, yazar ötekinin trajedisini kaleme alırken belleğin diline yaslanıyor. Trajik olan, yazılanın yüzeyinde beliriyor.
Tadımlık
Bilmiyorum, belki de kendi batık kadırgasında kayıp bir yeraltı ülkesi varlığıydım. Ufkunda yalnızca sonsuz göğün görüldüğü bir kayalığa tırmanmıştım suyun karanlık diplerinden. Doymak bilmeyen hayalî korsanlara açıyordum kırık dökük gövdemi. Bedenimde sarı tırtıllar yürüyordu. Suyun parlak yüzeyine bakıp duruyordum. Söyle bana, diyordum suretime, konuşmayı unutan kısık, yabani sesimle, hangimiz daha yalnızız?